"Sorunlar bitti mi yoksa görülmüyor mu?"
Bunu iki şekilde yorumlamak mümkündü. Biri sorunların çözülmüş olduğu, ikincisi sorunların kongre katılımcı ve konuşmacılarının çok uzağında yaşandığı şeklinde.
Türkiye'nin dünyada ilk vak'aların görülmesiyle başlayan HIV/AIDS mücadelesi Dünya Sağlık Örgütü'nün katkı ve katılımları ve Sağlık Bakanlığı'nın etkili çalışmaları ile sürmüştür.
"Sağlık Bakanlığı genelgeleri ayrımcılığın karşısında"
Bu konuda çalışan hekimlerin önderliğinde kurulan AIDS Savaşım Dernekleri ve AIDS'le Mücadele Derneği Sağlık Bakanlığı ile işbirliği yaptılar. Bu işbirliğinde koruma önleme çalışmaları sırasında HIV/AIDS'li bireylere ve yakınlarına karşı ayrımcılık yapılmaması ve yaşam biçimlerine müdahale edilmemesi hemen herkes tarafından benimsenmiş ve Sağlık Bakanlığı genelgeleri ile bu konudaki ilkeler duyurulmuştur.
Daha sonra Sağlık Bakanlığı yönetiminde oluşturulan Ulusal AIDS Komisyonu'na çalışmaların daha kapsamlı ve koordine bir biçimde yürütülebilmesi için bu alanda sorumlulukları olan tüm kamu kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları ve üniversitelerin katılımı sağlanmıştır.
Hedef; toplumun hastalıktan korunması için bilgilendirilip, bilinçlendirilmesi olduğu kadar önlemede bir o kadar önemli olan HIV/AIDS'li bireylerin ayrımcılığa uğramadan sağlık,eğitim hizmetlerinden yararlanması ve yaşam haklarının korunması için gerekli desteklerin sağlanmasıydı.
Tedavi sürecinde karşılaşılan sorunlar geçen sürede Sağlık Bakanlığı'nın kararlılığı ve hekimlerin özverili çalışmaları ile genellikle çözümlenirken özellikle yoksul ve yaşam biçimi farklı bireylerin karşılaştıkları sorunların çözümü bir sahip bulamamıştır.
Bugün İzmir'de yaşanan olay uzun yıllardır süren bu sahipsizliğin sonucudur. Nitekim anne babası ölen ve yakınlarının isteksiz veya sorunlu bakımına terk edilen, evlat edinilen ve HIV+ olduğu tespit edilince Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) kurumlarına kabul edilmeyerek aylarca hastanede yatan çocukların hikayeleri yine bu nedenlerle yaşanmıştır.
Özetle kongrede dile getirilmeyen sorunların bir yerlerde yaşanmakta olduğunu bu olay bize göstermiştir.
"Kurumlar sorunu çözmeye istekli olmalı".
SHÇEK, HIV/AIDS'li bireylerin veya onların ölümü halinde bakım sorumluluğundaki bireylerini-bu vak'aya münhasır olmamak üzere- bakım ve korunması sorumluluğunu kabul etmeli, Sağlık Bakanlığı ile koordine bir şekilde çağdaş modelleri(özel kurumlar, kendi evinde desteğe gereksinim duyanlar için HIV/AIDS ekipleri) öğrenerek gerçekleştirmeli, yeni bir sorunla karşılaşınca "bizim asli sorumluluğumuz......şunlardır" nakaratından vazgeçerek toplumun ve bireylerin karşısına çıkardığı her sorunu çözmek için istekli olmalıdır.
Bu stratejinin oluşturulmasına kurum bünyesinde çalışan ve her gün karşılaştıkları sorunlara yanıt oluşturmakta zorlanan meslek elemanları gazete haberi olamayan yüzlerce örnekle katkıda bulunacaktır.
İzmir olayında ise, annenin başvurularının sansasyonel bir olaya dönüşmeden neden yanıtlanamadığının araştırılması gerekmektedir. İlk etapta anne ve çocuğun hemen korunma altına alınması kuşkusuz sevindiricidir.
Ancak, acilen eğitilmiş personel* ile uygun kurumlar oluşturularak anne ve çocuğun ayrılmadan birlikte yaşamaları sağlanmalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan "HIV/AIDS'in önlenmesinde sosyal çalışmacıların rolü" konulu Rehber yol gösterici olacaktır. (HK/AÖ)