Ancak izlenilecek strateji hakkında basına birşey sızdırılmamaya özen gösterildi. Ellerindeki ne koz var, neyi pazarlık konusu yapacaklar, Avrupa Birliği (AB) Konseyi'nin Eylül'deki o çok önemli toplantısı öncesi yeni adımlar atılacak mı, bunlar zirvenin perde arkasında saklı kaldı.
Yapılan açıklamalarda ise bilinenlerin dışında fazla bir görüşe yer verilmedi. Bunları özetleyecek olursak, Kıbrıslıtürk toplumuna verilen sözlerin yerine getirilmesi ve izolasyonların kaldırılması üzerinde duruldu ve altı çizilerek gerek Türkiye'nin gerekse Kıbrıslıtürk toplumunun üzerine düşeni yaptığı vurgulandı.
Oysa pek ala bilinmektedir ki önümüzde sınırlı ve altın değerinde günler kalmıştır.
Eylül ayında Avrupa Konseyi Kıbrıslıtürklere yönelik ticari açılımları ele alacak.
Ayni günlerde yeni Loizudu davasının benzerleri AB'nin gündemini meşgul edecek.
Kıbrıslıtürklere yapılacak yardımlar AB müktesebatına uydurulmaya çalışacak. Ve bütün bunlar olurken Türkiye'nin Aralık ayında görüşme takvimi alıp almayacağı belli olacak.
Bunlarla ilgili izlenecek yol mutlaka konuşulmuştur ama bunun Kıbrıs'ta daha ileri adımlar atılması beklentisinde olan toplumların yararına kısa dönemde birşey ifade etmemektedir.
AB'den yardımların geleceği kesindir. Bunun önünde ne yasal bir engel vardır ne de Papadapulos yönetimi buna karşıdır.
Ticari açılımlar için sorun vardır ve bu açılımların izolasyonların kaldırılmasıyla giderilmesi bekleniyorsa, bu mümkün görülmemektedir.
Kıbrıs Cumhuriyeti tüm Kıbrıs'ı temsilen AB'ye üye olduktan sonra Papadapulos yönetiminin "izni ve onayı" olmaksızın AB'nin tek taraflı adım atması sanıldığı kadar kolay olmayacaktır.
Kaldı ki İngiltere ve Amerika da izolasyonlar konusunu sürüncemede tutmaya çalışmaktadırlar. O İngiltere ve Amerika ki Anglo-Amerikan gizli belgelerinde Kıbrıs'ın bölünmesinin mimarlığını yapmışlar, KKTC'nin üvey babalığını üstlenmişlerdir.
Onlar bile Ercan'a direkt uçuşların başlaması için ayak sürüyorlarsa, Avrupa Birliği'nin benzer adımlar atmakta öncülük yapması hiç beklenmemelidir.
Tabii bu arada, Ercan'a direkt uçuşların başlatılması ısrarımızın da eskisi kadar cazibesi kalmadığını söylemek gerekir.
Ercan'a direkt uçuşlarla neyi amaçlıyorduk?
Yabancı turistlerin Kuzey'e daha kolay gelmesini, bu suretle turizm gelirlerimizin artmasını değil mi?
Ancak pratikte ne görüyoruz?
İşini bilen Kıbrıslıtürk acente sahipleri, yurtdışında bağlantılarını yapıyor ve müşterilerini Larnaka Havaalanında karşılayıp kuzeydeki oteline taşıyor. Aynı acente sahipleri Kıbrıslıtürk müşterilerini de acentesinden kaldırdığı otobüsle Larnaka havaalanına ya da Limasol limanına taşıyor.
Ercan'da direkt uçuşlar başlasa, bu kez Kıbrıslırum acenteleri ile rekabet edip edemeyeceğimizi tartışacağız.
Keşke diyoruz, Papadapulos Maraş'ın sahiplerine verilmesi karşılığında Mağusa limanının ortak kullanılması önerisine "evet" denilip de "ama Ercan ile Larnaka havaalanları ile tüm limanları da ortak kullanalım" önerisi yapılsaydı!
Neyse, bunu geçelim..
Dediğimiz gibi izolasyonların kaldırılması ısrarımızı sürdürmesine sürdürelim ama sanırız bundan daha önemlisi Türk-Rum tüm insanlarımızın yaşamlarında daha iyiye yönelik ne yapılabileceğini düşünmemiz gerekir.
Beklentiler bu yöndedir.
Eğer sınır kapılarında hala işkence çekiliyorsa, hala insanlarımız Denktaş-Eroğlu döneminin rezilliğini yaşıyorsa, burada bir sorun var demektir.
Ankara Zirvesi'nde bu konunun ele alındığını biliyoruz ama beklentiler, bu kapıların bir an önce açılması ve geçişlerdeki formalitelerin kaldırılmasıdır.
Aslında anlayamıyoruz.
Tarım Bakanımız sürülerle küçük ve büyük baş hayvanların güneyden kuzeye geçtiğini itiraf ediyor ama insanların geçişlerinde eziyet çektiriliyor!
Bu nasıl iştir?
Hani her şey insanların mutluluğu ve refahı içindi?
Ankara Zirvesi'nde gündem Kıbrıs sorunu idi ama dilerizki ele alınan konular sadece Türkiye'nin AB'den tarih almasına yardımcı olacak taktik açılımlardan ibaret olmasın. Çünkü her fırsatta "biz Türk tarafı olarak üzerimize düşeni yaptık" demekle dış dünyayı kendimize yakın tutacağımız anlamı çıkmamalıdır.
Kıbrıslıtürk toplumu olarak çözüm ve AB irademizi ortaya koyduk, B.M Genel Sekreteri Kofi Annan'nın hazırladığı ve Amerika'nın da destelediği plana evet dedik. Ama bu herşeyin yerine getirdiğimiz ve sırtımızdaki yükü attığımız anlamına gelmemektedir. En azından bizim dışımızdaki dünya böyle düşünmemektedir.
Onların görüşü Kıbrıs'ta hala bir sorunun var olup sürdüğü ve bu noktada Türkiye'nin daha yapması gereken pek çok şeyin olduğudur.
Ankara Zirvesi'nde bu konuların da ele alındığını sanıyoruz.
Yakında bazı adımların atılacağı kesindir.
Dileyelim ki atılacak adımlar "günü kurtarma"amacına yönelik olmasın. (ZE/BB)