Orada İç kalenin hemen kenarında bir Alaaddin Camisi vardır. Belki de bir bölümü caminin eski arazisine sarkmış eski görünümlü bir yapı kale duvarları ile caminin arasına sıkışmıştır. Bir "restaurant-cafeteria"dır bu. Adı "And" ya da ona benzer bir şey.
Kapısında bir örnek giysili genç hanımlar ve beyler ayakta durur sürekli. Orayı ziyaret edenlere yol göstermek, "hoş geldiniz" demek üzere. Onların "uşak" olduğunu anlarsınız, hiç uşak görmeseniz de... İnsanı "uşak" yapanlara kızarsınız, içten içe ayrımına bile varmadan.
Dönem dönem taşlar
Eğer bu mekana değil de oradaki kale kapısına doğru yönelirseniz, yüzleri asılır. Değilse gülerek bakarlar size. Sizleri kazıklamak için mi, yoksa durumlarını size de far ettirip kendi yapamadıkları için sizleri kendileri adına "mücadele" etmeye çağırmak için midir, bilemezsiniz.
Orada onları boyunları bükük bırakıp, yürür ve iç kaleye geçerseniz, kendinizi yeni bir köşede bulursunuz. Sağa doğru yöneldiğinizde "gerçekten eski" ya da "eskitilmiş görünümlü" bir Ankara Konağı önüne varırsınız. Onun tam karşısında da çaprazlamasına duran kocaman bir sur, bir duvar vardır.
Çok ilginç bir duvardır. Dikkatlice bakınca sanki bu duvara tarihin aşağıdan yukarıya satır satır yazıldığını fark ederseniz. Bir çok döneme ait çok sayıda eski taş ve taştan yapılmış eser o duvarın taşları arasında yer almakta adeta kaybolmasınlar diye oraya bağlı durmaktadırlar.
Tarihin kolajı
Neler yoktur ki aralarında; mezar taşları, anıt kitabeleri, sütun başlıkları, yanlamasına yatmış heykeller...Duvar doğal taşların yanında bunlarla Roma, Bizans, Selçuk, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti (TC) dönemindeki ekleme ve yenilemelerle yeniden yeniden düzenlenmiştir. Bu duvarın üzerinde tarih tam bir kolaj halinde resmedilmiştir.
O duvarın önünde bir sergi yer alır. Yaşlıca bir hanımla genç yardımcıları tam karşıdaki Til-Tur Kültürevini var eden insanlardır. Kim olursanız olun size oraya dair bir şeyler anlatmak isterler.
Hanımın adı "Hicran" dır. Eski bir tarih öğretmeni olduğunu engin tarih bilgisinden ve kendine özgü yorum teorilerinden, ama daha çok da bu kaleye ve onun içindekilere sahiplenmesinden çıkarabilirsiniz. Biraz konuşursanız onun için buraların neredeyse "kutsal" olduğunu anlarsınız. O öfkelidir, kızgındır; konuşması sırasında bunu kolayca anlarsınız.
Çağdaş Donkişot
Bilmeyen ellerin onu "yeniden yapma" adına bozmasına kızar en çok. Bir de tarihin içindeki tüm unsurlarıyla birlikte ticarileştirilmesine, sömürülmesine, paranın tek değer olduğu bir dönemde gerçek değerlerin para için yok edilmesine kızar en çok.
Bir de bunları dinleyip, bilip de harekete geçmeyenlere. Gerçekleri bilenlere ise en çok kızar. Çünkü onlar bilgilerini satışa çıkarmışlardır. Birilerinin çıkarı için hem de...
Bu nedenle bir yandan gerçeği kendi bakışından ortaya koymaya çalışırken, bir yandan da tahta mızrağıyla derebeylerinin yel değirmenlerine karşı onurlu bir savaşa soyunur.
Belki de yüzlercesi Ankara bürokrasisinin değişik koltuklarında oturan binlerce öğrencisine karşın o çağdaş bir "Donkişot" gibi yapayalnızdır.
Özalizm, özelizm
Kimler yoktur ki o derebeylerinin arasında. Özalizm'in "a"yı "e" gibi telaffuz edenlerce bayrak haline getirdiği "Özelizm"in savunucuları, eski ve yeni ANAP'la onun benzerlerinin her türden beyi ve uşağıyla onlarla ilişkilerini kullanarak, her yeri bu arada da kaleyi parselleyenler vardır aralarında.
En azından oradaki örneklerinin hiç birini ben tanımadım. Ama bir çok benzerini bildiğim içim Hicran Öğretmenin aktardıklarından kuşku duymuyorum. Hoş bir çoğunu her gün medya da yazıyor ya zaten...
Aralarında Ankara'nın eski eşrafının yeni yetmelerinden Zenger gibi tellallara, şarapçılarından, insan özellikle "kadın ticareti" yapanlara kadar birçok kişinin olduğu bu "parsel"c iler, Ankara Kalesi'ni "parsel parsel" etmişler.
Hicran öğretmenin mücadelesi
Buraya bakan yetkililer, Hicran Öğretmenin çabalarına karşılık olarak; iki arada bir derede kalmışlar. Öyle ya bir yanda devletin yukarılarında alınan kararlar uyarınca, Kalenin Turistik bölge ilan edilerek yapılaşmaya açılması söz konusu.
Diğer yandan da görevleriyle, otoriteye yakınlığı olanların baskı ve tehditleri arasında bir şeyler yapma zorunluluğu var. Ne yapsınlar. Kolayını yeğlemişler. Resmi rapor olmadan bir insana "delidir" demenin bir sorumluluğu olmaz nasılsa. Onu öyle ilan etmişler. Kurtulmuşlar mı? Hayır!. Hicran öğretmen bunlara karşın yasal düzlemde de mücadele etmesini biliyor.
Çünkü kaybedeceği tarihin kaybedeceklerine göre önemsiz. Ama her sabah sergisinin önündeki iki karış toprakta yeşerttiği çiçeklerin bozulup dağıtılmasına, ezilmesine dayanamıyor. Onları her gün elleriyle yeniden düzeltse de yüksek sesle olan biteni herkese anlatarak, onların yaptığını bildiğini dosta düşmene duyurmak istiyor.
Onun akıllıca anlattıklarıyla ilgili yazacak çok şey var ama yanından ayrılıyorum.
"Mahallenin delileri"
İç kalenin sokaklarına doğru giderken; ona atfedilen deliliğin şu paracı ve tek egemenin ticaret haline geldiği dünyayla mücadele etmek için ne kadar geçerli ve gerekli olduğunu düşünüyorum.
Gerçekten de "hep birlikte delirsek şu dünyadaki 'imparator'ları dize getirmez miyiz" diyorum. Hele hele bu Sevgili Şeyhmuz'un (Diken) Diyarbakır için kaleme aldığı "her mahalledeki delilerin" azaldığı, giderek yok olduğu şu günlerde tek ihtiyaçmış gibi geliyor bana.
Sonra düşünüyorum; aslında hepimizde biraz olan bu deliliği neden daha çok açık etmiyoruz, daha çok göstermiyoruz. Birileri zaten bize öyle diyor. Neden biz de kabullenmiyoruz? Yaptıklarımız hep öyle değil mi?
Neler "delice"
Örgütlenmek, savaşa, sömürüye, işkenceye karşı çıkmak, canlı kalkan olmak, her akşam 8'de ışık yakıp söndürmek, tencere tava çalmak, ağız dolusu gülmek ya da küfretmek, ağlamak, sevmek, sevişmek, paranın anlamsızlığını ortaya koyarak parasal ilişkileri reddetmek, hastasından para almamak, daha çok iletişmek, daha çok tartışmak, günler saatler boyu süren toplantılar yapmak, ötekinin aklıyla bir noktada buluşmaya çalışmak, bağımsız iletişim ağları oluşturmak...
Sizce akıllıca mı tüm bunlar...Bence "Delice"...
Yine de bana ne derlerse desinler dün de bugün de hep Hicran öğretmenlerden, yani Donkişot'lardan yana oldum... Yine öyle.. Ya siz? (MS/NM)