28 Şubat süreci sadece Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan'ın Başbakanlık koltuğundan edilmesiyle değil, ana akım medyasının askerle yakın ilişkisiyle de ilgili olarak Genelkurmayın bazı etkili gazetecileri kendi "çıkarları" uğruna kullanmasıyla da hatırlanıyor.
PKK itirafçısı Şemdin Sakık'ın ifadelerinde "Sabah" gazetesi yazarları Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar, dönemin İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Akın Birdal ve daha başka kişilerin PKK ile ilişkisi bulunduğunun başta Hürriyet gazetesi olmak üzere çok satışlı gazetelerde yayımlanması, bu iki gazetecinin işine son verilmesine, Birdal'ın da dernek genel merkezindeki bürosunda silahlı saldırıya uğramasına yol açacaktı.
Birand: Beni MİT korumasa bugün yaşamıyordum
Yıllar sonra Star televizyonuna açıklama yapan gazeteci Birand, gazeteci ve insan hakları savunucularına yönelik "psikolojik iftira kampanyası"ndan dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ve çevresindekileri sorumlu tuttu.
Birand, "Andıç'ın uygulama tarihi 24 Nisan'dı ve 25 Nisan'da hem "Sabah" gazetesinde hem de "Hürriyet" gazetesinde bizlerin ismi verilerek terör örgütü ile bağlantılı olduğumuz yazdırıldı" dedi.
"Beni MİT korumasa bugün yaşamıyordum" diyen Birand, kendisine yönelik suikast girişimine ilişkin bilgileri MİT eski Müsteşarı Şenkal Atasagun, MİT Daire Başkanı Mehmet Eymür ve Refahyol Hükümeti'nin İçişleri Bakanı iken Susurluk kazası sonrasında istifa eden bugünün DYP lideri Mehmet Ağar'dan aldığını söyledi.
Ekşi: Birileri bizi kandırmış
Psikolojik hedef gösterme harekatının sonuçları gazetelerin sür-manşet ve manşetlerine yansırken bu kampanyaya katılan "Hürriyet" gazetesi başyazarı Oktay Ekşi, "Aramızdaki Hainleri tanıyın" şeklinde ağır bir yazı yazmıştı.
Geçen yıl Kanal 7'de katıldığını bir programda gazeteci Nazlı Ilıcak'ın ortaya çıkardığı "Andıç" olayına değinen Ekşi, haklarından yazı yazdığı gazetecilerden özür diledi.
Ekşi, yazı işleri toplantısında kendilerine bazı gazetecilerin PKK ile işbirliği yaptığı ve Sakık'tan para aldıklarının söylendiğini belirterek, "Herkes gibi ben de çok büyük tepki gösterdim. Ertesi gün bu yazıyı yazdım. Benim yazım 3 kişiyi hedef alıyormuş gibi göründü. O yazıdan pişman değilim, PKK ile işbirliği yapsalardı yine yazarım. Fakat sonra Sakık verdiği ilk ifadede, 'Ben Türk gazetecilerle işbirliği yapmadım, böyle bir açıklamada bulunmadım' dedi. Ve anladık ki, birileri bizi kandırmış. Bir senaryonun içinde yer almışız. Bir tertip varmış, birilerini karalamak için düzenlenmiş. Biz de bu düzenlemeni içinde bilmeden yer aldık".
Özkök: Andıç haberi hata, 28 Şubat haklı
Ekşi gibi, "Hürriyet" gazetesi Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök de bir yazısında Andıç sürecinde hata yaptıklarını kabul etti.
Ancak Özkök, gazetesinin 28 Şubat 2007 tarihli sayısında , daha önce dile getirdiği gibi 28 Şubat'ı savunuyor.
"İmzam hâlâ aynı yerde" başlıklı yazısında Özkök, 28 Şubat'ın 10. yıldönümünde ya "intikam" ya da "pişmanlık" havasının hakim olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "Galiba 28 Şubat'ı destekleyen tek ben kaldım."
Genelkurmay'ın büyük salonunda askerden birlikte brifing aldıkları gazeteciler arasında Sedat Ergin, Tufan Türenç, Emin Çölaşan, Oktay Ekşi ve Yalçın Doğan'ı sayan Özkök, brifing veren komutanın "Kanunlar bize anayasal düzeni korumak için gerektiğinde silah kullanma yetkisi veriyor" dediğini yazdı.
Bilgin: İnanmadım, kendimizi korumak için yayınladık
Dönemin önemli medya patronlarından Dinç Bilgin, 28 Şubat sürecinde yaşananları anlatırken "O devirde gerekli görülen bir psikolojik harp vardı.(...) Birileri bildirileri size uçuruyor ve yayınlamanızı istiyor. Siz de yayınlamak zorunda kalıyorsunuz. Andıç olayında Hürriyet'in yayınladığı haberi biz de yayınladık. Söylentilere inanmadım ama gazetemi andıçın hazırlandığı merkezden ve kamuoyundan korumak durumundaydım" diyordu.
Bu süreçte kullanılan veya kendini kullandırtan gazeteciler özür liderken askerin tavrı tam tersi yönde oldu. Genelkurmay, aradan geçen zamanda 28 Şubat ve Andıç'ı eleştiren gazeteciler hakkında sürekli suç duyurularında bulundu.
28 Şubat ve Andıç yazıları yargıda aklandı
Gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak "Akit" gazetesi ve "Cuma" dergisinde darbeler ve 28 Şubat sürecinin eleştirdiği "Olacağı Buydu" ve "28 Şubatın neresindeyiz" yazılarından "Askeri tahkir ve teyif" iddiasıyla yargılandı; 14 Eylül 2006'da beraat etti.
Bağcılar 2. Asliye Ceza Mahkemesi, darbeler ve 28 Şubat'ın ülke ekonomisi ve barışına etkilerini tartışan Dilipak'ı ve yazarın kaleme aldığı yazıları yayımlayan gazetenin sorumlu müdürü Mehmet Özmen'ı beş yıl sonra akladı.
"28 Şubatın neresindeyiz" yazısında Dilipak "Brifingci paşaların gerçek yüzleri ortaya çıktı, bu arada irtica ve terör masallarının arkasında gizli karanlık ilişkiler de ortaya döküldü" diyordu.
Genelkurmay Başkanlığı'nın aynı iddiayla suç duyurusunda bulunması üzerine yargılanan diğer bir gazeteci-yazar da Ahmet Altan oldu. 9 Kasım 2000 tarihli "Aktüel" dergisinde yayımlanan "Bu generalleri yargılayın, bu yazarları açıklayın" ve 14 Aralık 2000'de yer verilen "Türkiye'nin bütün generalleri, kışlalarınıza dönün" başlıklı yazılardan dolayı hapis tehdidiyle yargılanan Altan ve derginin Yazı İşleri Müdürü Murat Tunalı beraat etmişlerdi.
İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Genelkurmay Başkanlığı'ndan beklediği "Andıç" Belgesi birkaç duruşma süresince gelmeyince gazetecileri akladı.
Asker ve polis "brifingleri" meslekte rahatsız konusu
Türkiye kamuoyunun tanıdığı son darbe olarak nitelendirilen 28 Şubat sürecinde medyanın tavrı, basının tarafsızlık ilkesi gereği haber kaynağıyla olan ilişkileri hala tartışma konusu.
Bilgilendirme ve uyarma amacıyla gazetecilere verilen asker ve Emniyet brifingleri yine haberciler ve basın meslek örgütlerinin rahatsızlığına neden oluyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 6 Kasım 2006'da gazetecilere yönelik "Terörle Mücadelede Medyanın Rolü" adıyla bir eğitim semineri düzenlemesine Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Ahmet Abakay tepki göstermişti.
Polis Akademisi Başkanlığı'nda verilen ve 30'a yakın medya temsilcisini katıldığı iki günlük seminer, gazetecilerce yayın politikalarına bir müdahale olarak değerlendirildi.
"Polis nasıl haber yapılacağını öğretme arayışında"
Abakay, "Gazetecilerin nasıl haber yazacaklarını anlatmak yerine, emniyet görevlilerinin gazetecilere nasıl davranmaları gerektiği yolunda bir seminer yapmalarından yarar var" dedi.
ÇGD Başkanı Akabay, Ayşe Karabat, Fevzi Argun ve Ebru Dönmez'in de aralarında bulunduğu gazeteciler İçişleri Bakanlığı önünde yaptıkları basın açıklamasında, "Emniyet yasal sansürün ötesinde gazetecilere nasıl haber yapılacağını öğretme arayışına girmiştir. Halkın zaten kısıtlı olan haber alma özgürlüğü bu hamle ile resmi söylemin çerçevesine sıkıştırılıyor" dediler.
Seminer programında "Polis ve Medya", "İnsanlar Neden Terörist Olur?", "Uluslar arası İlişkiler ve Terörizm" ve "Güvenlik Hakkı, Terörizm, Uluslar arası Standartlar" konuları var.
Başbuğ'un medya toplantısı da "endişe kaynağı"
Benzer bir rahatsızlık Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un 19 Temmuz 2005'te medyanın Ankara temsilcileriyle yaptığı toplantıda basına "temel sorumluluğunu hatırlattığı"nda yaşanmıştı. Bu rahatsızlık, aynı yılın 24 Temmuz'unda Basında Sansürün Kaldırılışının 97. yıldönümünde basın ve ifade özgürlüğü endişeleri olarak dile getirilmişti.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Turgay Olcayto, "Şimdi yeni sansür kokuları almaya başlıyoruz. Bu da bizi rahatsız ediyor" demişti. ÇGD Yönetim Kurulu, "terörle mücadele" adı altında, kimi sivil toplum örgütleri, basın kuruluşları ve kişilere dönük hukukun ve çağdaş demokrasinin sınırlarını aşan uygulamalara izin verilmemesi gerektiğini açıklamıştı.
ABD gibi ülkelerin herkesi "terörist" ilan etme iktidarını ellerinde bulundurduklarını söyleyen "Milliyet" gazetesi yazarı Ece Temelkuran, "Galiba ABD'de başlayan bu salgın Türkiye'yi de ele geçiriyor. Gazetecilerin, yazarların en zor işi budur zaten, gerçeğin tarafında kalmayı becermek" diye konuşmuştu.
"Yeni Şafak" gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu da, "Toplantı bir mesaj taşıyor. Bu sembolik girişim, temel hak ve özgürlüklerinin alanının yeniden daraltabilir" demişti.
Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde "mesafe"
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde "E-Gazetecinin Temel Görevleri ve İlkeleri" başlığı altında gazetecilerin kaynağıyla mesafesi konusunda önemli bir ilke yer alıyor.
Söz konusu 16. ilkeye göre, "Gazeteci sıfatını taşımayı hak eden herkes meslek ilkelerine en yüksek seviyede uymayı taahhüt eder. Ülkesindeki yasalara saygılı olmakla birlikte, hükümet ve benzeri kurumların müdahalelerine kapalıdır. Mesleki olarak yalnızca meslektaşlarının ve kamuoyunun değerlendirmeleri ile bağımsız yargı organlarının kararlarını dikkate alır." (EÖ/TK)