Mardin’de 13 yıl önce gözaltına alınan H.A. cinsel işkenceye, kaba dayağa maruz kaldı, başına bez torba geçirilerek giysileri çıkarıldı ve tazyikli suyla işkence yapıldı. Kendine yapılanları hastanede Kürtçe anlatmaya çalıştı ama olmadı. Polislere açılan davada aldıkları 10’ar aylık ceza da ertelendi.
H.A.’nın Anayasa Mahkemesi başvurusunda çıkan karar bugün Resmi Gazete’de yayınlandı. Kararda Anayasa’nın 17. maddesindeki işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği hükmedildi.
H.A.’ya 30 bin TL manevi tazminat ödenecek.
İşkenceyi sakladığını avukatları anladı
H.A. Mardin Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi görevlilerince “PKK’ye yardım ettiği” suçlamasıyla 5 Mart 2002’de gözaltına alındı.
Mardin Emniyet Müdürlüğündeki sorgusunda susma hakkını kullandı ve 7 Mart’ta savcılıkta ifade verdi. Aynı gün sevk edildiği mahkemece tutuklandı.
Savcılıktaki ifadesinde, Kızıltepe cezaevinde tutuklu bulunan kocasının yeni tahliye olduğunu, H.E. ve S.E. adlı şahısları tanımadığını, H.E.’ye muska içinde veya başka bir şekilde not vermediğini, suçlamaları kabul etmediğini söyledi.
H.A. ifadesinde ayrıca, “Emniyet’te işkence gördüğünü, görevlilerin sırtına vurduklarını, üzerine buzlu su döküp pervaneyi çalıştırdıklarını, üzerine buz sürdüklerini, dört-beş kişinin göğsüne vurduğunu, bunlar yapılırken gözlerinin kapalı olduğunu” açıkladı.
Savcılık bu ifade üzerine görevli polisler hakkında soruşturma başlattı.
H.A. ile tutuklu bulunduğu cezaevinde görüşen avukatları, 15 Mayıs 2002’de polisler hakkında ayrıca cinsel işkence suçlamasıyla Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına şikayetçi oldular.
Avukatları şikayet dilekçesinde, H.A.’nın savcılıktaki ifadesinde maruz kaldığı cinsel işkenceyi gizlediğini anladıklarını ifade etti.
“Savcılıkta utandım, anlatamadım”
İkinci şikayet üzerine savcı, 17 Mayıs’ta H.A.’nın ifadesini tekrar ve bu kez tercüman eşliğinde aldı.
H.A. bu son ifadesinde şunları anlattı:
“Eşi ile birlikte Mardin Emniyet Müdürlüğüne götürülmek üzere araca bindirildiğini, Emniyet Müdürlüğüne yaklaştıkları esnada kendisinin yüzünü eşarpla bağladıklarını, eşinin başına ceket geçirildiğini, tekme ve tokat vurulmak suretiyle Emniyet binasına alındıklarını…
Nezarethaneye girer girmez başına bez torba geçirildiğini, üzerindeki elbiselerin tamamen çıkarıldığını, bu şekilde vücuduna tazyikli su sıkıldığını ve darp edildiğini…
Makatına cop sokulmaya çalışıldığını, baygınlık geçirdiğini, gözlerini hastanenin acil servisinde açtığını, makat ve genital bölgesinden kan geldiğini fark ettiğini, her iki koltuk altında ve omuzlarında ağrı ve şişlikler olduğunu, ayaklarında ıslak çoraplar olduğunu, ayak tabanlarının şiştiğini…
Hastanede başucunda H.Ş.P. ve B.U. adlı polislerin bulunduğunu, bu sırada hiçbir doktorun kendisini muayene etmediğini…
Gözaltındaki ikinci gün de ilk gün olduğu gibi üzerine su sıkıldığını, soğuk klimanın önünde oturtulduğunu, devlet hastanesindeki doktora kendisini sorgulayan polislerin nezaretinde götürüldüğünü ve muayene esnasında da yanlarında bulunduklarını…
Doktora derdini Kürtçe anlatmaya çalıştığını, doktorun Kürtçe bilmediğini, polislerin de kendisini ifade etmesine engel olduklarını…
Daha sonra savcıya çıkarıldığını, baygınlık geçirmesi üzerine tekrar hastaneye götürüldüğünü, sonrasında tutuklandığını…
Cezaevine götürülürken polislerden birinin saçından tuttuğunu, tekme attığını, cezaevinin giriş kapısından içeri girerken tekmelendiğini ve düştüğünü, ağzından ve burnundan kan geldiğini…
Savcılıktaki ifadesinde bu olayı utandığı için anlatmadığını…
Diyarbakır Adli Tıp Şube Müdürlüğüne sevk edildiğinde adli tabibin sadece koltuk altlarına baktığını, muayene sırasında doktora bu şikâyetini de söylediğini ancak doktorun muayene etmediğini…”
Sanık polisler: İşkence yapmadık, kendini yere attı
Polislerden N.E. savunmasında, işkence yapmadığını, “H.A.’nın kendini yataktan attığını” ileri sürdü. Polis sanık A.Ö. 28 Mart 2002 tarihli savunmasında, “H.A.’nın bayılma numarası yaptığını” iddia etti. Sanıklardan L.B. de yine H.A.’yı suçladı, “Haklarını anlatırken kendini yere attı” dedi.
Cinsel işkence yaptığı iddia edilen kadın polis H.Ş.P. “herhangi bir kötü muamelede bulunmadığını” ileri sürdü.
Adli Tıp: Kabızlıktan olmuş olabilir
Mardin Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen ilk raporlarda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilirken, cezaevine götürülme öncesi düzenlenen doktor raporunda kol ve koltukaltlarında ekimozların bulunduğu, her iki ayak tabanında da ödem ve hassasiyet olduğu kayıtlara geçti.
Adli Tıp Kurumu Diyarbakır Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporda da yüzüne ve kulağına darbe almış olduğu, kol eklemlerinde morluklar olduğu belirlendi.
Mardin Devlet Hastanesinin 21 Mayıs 2002 tarihli raporunda ise H.A.’nın cinsel şiddete maruz kaldığı ifade edildi.
Ancak İstanbul Adli Tıp Kurumu böyle bir ize rastlamadıklarını belirterek, cinsel şiddetin meydana gelmediğini ileri sürdü. Cinsel işkence bulgularının “kabızlıktan da kaynaklanmış olabileceği” ifade edildi.
Cinsel işkenceden takipsizlik
Mardin Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianameyle, polisler hakkında “sanığa cürmü söyletmek için işkence ve sair kötü muamele yapma” suçundan Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı.
Ancak kadın polis H.Ş.P.’ye yöneltilen tecavüz suçlamasıyla ilgili takipsizlik kararı verildi. İtiraz da Midyat Ağır Ceza Mahkemesince reddedildi.
Polislerin tümü, 14 Şubat 2008’deki duruşmada “delil yetersizliğinden” beraat etti.
Yargıtay: İşkence yapıldı
Yargıtay 8. Ceza Dairesi ise “işkence bulgularını gösteren doktor raporlarının dikkate alınmadığı ve işkence fiilinin sabit olduğu” gerekçesiyle beraat kararını bozdu.
Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yeniden yapılan yargılama sonucu 16 Ocak 2013’te polislere 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 243/1. maddesi uyarınca 10 ay hapis ve kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası verildi.
Ancak “sabıkasız geçmişleri dikkate alınarak ve yeniden suç işlemeyecekleri hususunda olumlu kanaat oluştuğundan” cezaları ertelendi.
BM, AİHS, İstanbul Protokolü
H.A. bu kararın ardından avukatları aracılığıyla 13 Mart 2013’te Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi’nin 4 Kasım 2015’teki kararında, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’na, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi’ne (AİHS) ve İstanbul Protokolü’ne atıfta bulunuldu.
AYM: Devlet işkenceyi önlemeli
Kararda ayrıca devletin işkenceyi önleme görevi hatırlatıldı:
“Anayasa’nın 17. maddesi devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye -bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yükler.”
“Anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin ‘işkence’ olarak belirlenmesi mümkündür.”
AYM oybirliğiyle “Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alman kötü muamele yasağının maddi ve usul yönünden ihlal edildiğine” hükmetti.
H.A.’ya mahkeme masraflarının yanı sıra 30 bin TL manevi tazminat ödenecek. (AS)