"Çatışmalı milliyetçilik, ada koşullarında sürekli kendi çatışmasını yaratıyor," diyen Hasgüler'e göre; Türkiye ve Yunanistan'ın politika değişiklikleri Kıbrıs'a yansımıyor.
Hasgüler, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın rüyası, Türkiye'ye toprak kazandırmış son devlet adamı olmak. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Tasos Papadopulos'un tutumu da Denktaş'ınkine benziyor" dedi.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetini 1974'ün Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) benzeten, CHP'nin tutumunu ise, o zamanın Milli Selamet Partisi'nin (MSP) bile gerisinde bulan Hasgüler; CHP'nin değişen politik konjonktürü göremediğini savundu.
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Hasgüler, bianet'in sorularını yanıtladı:
New York müzakereleri sonrasında, Türkiye basınında "tarih yazıldı", "gol attık", "Kıbrıs'ta tarihe geçildi" gibi değerlendirmeler yer aldı. Bugün, her iki taraf da çözümsüzlük mesajları veriyor. Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupa Birliği (AB) üyesi Yunanistan'ın ve AB'ye üyeliği hedefleyen Türkiye'nin Kıbrıs politikalarındaki değişiklik, ada liderlerine yansımıyor.
AB üyeliği hedefi, Türkiye'de bir fetih meselesi olarak algılanan Kıbrıs'ın daha soğukkanlı ve uluslar arası hukuk parametreleri içerisinde değerlendirilmesini gerektirdi.
Güneydoğu Anadolu'da yaşamın normalleşmesi, siyasal hayatın da normalleşmesini getirdi. AKP Kıbrıs sorununun da olağanlaşmasını istiyor. Böylece, parlamento işlev kazanacak, olağandışı koşulların orduya getirdiği ayrıcalıklar ortadan kalkacak. Türkiye'de hayatın normalleşmesi, AB üyeliğini de etkileyecek.
AKP'nin bu tutumu, sadece adaya değil, CHP'ye de yansımıyor?
1974'ün 20 Temmuz'unda CHP'nin tutumu uluslararası hukuka uygundu. CHP, garanti anlaşmasının verdiği yetki ve sorumluluklar çerçevesinde, Kıbrıs'ın bozulan düzenini tesis etmek üzere adaya müdahaleyi öngörüyordu. Bu argümanı ustaca politikalarla ortaya koyuyordu. CHP'nin o günkü koalisyon ortağı Erbakan'ın MSP'si ise Kıbrıs'ı fethetmeye gidiyordu.
Bugün AKP hükümeti, o günün CHP'sinin konumuna oturdu. CHP ise, dünün MSP'sinden bile geri bir noktada.
CHP'nin bugünkü yaklaşımında belirleyici olanlar neler?
Hem sosyal demokrasideki nitelik kaybı hem de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın yaklaşımı etkili. CHP, Yunanistan'ın AB ülkesi olduğunu ve Türkiye politikasının değiştiğini fark edemiyor. Kıbrıs'ın fethi zihniyetini sürdürüyor.
CHP'nin Kıbrıs politikasını İnal Batu, Onur Öymen gibi isimler belirliyor. Görevleri sırasında çözüm için çaba göstermeyen emekli büyükelçiler, bugün bilirkişilik yapıyor.
İnal Batu, KKTC'nin kuruluşu sırasında, iki dönem üst üste Kıbrıs'ta büyükelçilik yaptı. Büyükelçilikte Türkiyeliler Partisi'ni kurdurup suç işledi. Bunun özeleştirisini yapmadan, Batu'nun adeta ödüllendirilerek Meclis'e taşınması, elbette ki, birtakım zararlara yol açacaktır. Bunun da, CHP'nin Kıbrıs politikasına yansımaları olacaktır.
Denktaş ve Papadopulos da, Türkiye ve Yunanistan'ın beklentilerinin aksine, çözümsüzlük mesajları vermeyi sürdürüyorlar?
Kıbrıs Türklerinin ve Kıbrıs Rumlarının anavatanlarından kopmuş bir ada üzerine yapılandırdıkları bir ada milliyetçilikleri var. Ada liderleri, Yunanistan ve Türkiye'nin rasyonelliğini taşımıyor, geçmişin düşmanlıklarını bilinçlerinde taşıyorlar.
Kıbrıs Rumları, çözümsüzlüğü "ulusal çıkarlarının korunması" olarak algılıyor, Türkiye'nin AB üyeliğini sıkıntıya sokmak istiyor. Böylece, AB hukuku içerisinde daha fazla pay alacaklarını düşünüyorlar. Devlet yönetimine Kıbrıslı Türkleri ortak etmek ve onların ekonomik sefaletleri ile uğraşmak istemiyorlar.
Denktaş'ın da Kıbrıs'ta barışa inanan bir politikası yok. Türkiye, ona böyle bir rol vermek istiyor; Denktaş bu rolü zımnen kabul ediyor görünüyor. Gerçekte ise Denktaş, Kıbrıs'ı fethedilmiş bir toprak parçası olarak görüyor. Türk topraklarına toprak katmış bir devlet adamı olarak anılmak istiyor.
Denktaş'ın anlaşmazlık bildirdiği konular? Örneğin, adadaki iki kesimlilik tartışmaları?
Kıbrıs'ta etnisiteyi ön plana alarak bir Türk devletini Rumlara dayatmak, çözüme inanmak anlamına gelmez.
Önemli olan, AB müktesebatının kabul edebileceği ölçüler içerisinde, Kıbrıslı Türklerin de sosyo ekonomik durumlarının düzeltileceği, bölgesel dengesizliklerin giderileceği, eşit katılımın sağlanacağı bir yönetim için mücadele etmektir.
Esas sorun, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların, üzerinde yaşadıkları toprak parçasını ortak vatan yapmak konusunda irade gösterip göstermeyecekleridir.
Görüşmeler çözümsüzlükle mi sonuçlanacak?
1959-1960'da ada üzerinde çözüm sağlanamadığında Türkiye ve Yunanistan, hazırladıkları anlaşmaları ada liderlerinin önüne koymuşlardı. Bu sefer de, benzer şekilde, Türkiye ve Yunanistan'ın girişimleriyle New York'ta bir anlaşma sağlanabilir. Yoksa, ada üzerinde bir çözüm beklemek gerçekçi olmaz. (BB)