O gün mevzua ilgi duyan Diyarbakırlılar olarak okula yeni başlayan çocuklar gibi şendik. Uzunca bir zamandı dolaşmanın dahi yasak olduğu Diyarbakır'ın en eski ve antik mekânı bu vesileyle sır perdesini geçici bir süre için de olsa aralamış oluyordu.
Birlikte ayak üzeri sohbet ettiğimiz bir gurup dosttan biri Midyat'tan koşup gelen Turabdin Metropolitliği genel sekreteri Yusuf Begtaş'tı. Bez afişleri hep birlikte okurken Yusuf birini Süryanice telaffuz etti. "Mezopotamya'nın Kilidi, Diyarbakır". Şeyhmus abi bilir misin, biz hala Süryanice konuşmalarımızda Diyarbakır adı geçince antik adı olan Amid'i kullanırız dedi. Yaz bakalım şu bez afişteki sloganı deyince yukarıdaki başlık çıktı. "Amid, kilido d'bethnahrin". Sonra diğer bez afişlere baktık sırasıyla; Taşlar ve Düşler Kenti Diyarbakır, Tarihin Taşlarla Örüldüğü Kent, Amida Geri Dönüyor.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu açılışa davet edilmişti. Ama hemen tümü bir takım nedenlerle gelmemişlerdi, Diyarbakır'ın bu mutlu gününe. Ankara merkezli siyasilerin her zaman geçerli! bir mazeretleri zulalarında vardır. İl Kültür Müdürü Songül Göksu'ya sorduğumda "Biz bize heyran, biz bize kurban" deyiverdi, Diyarbakır'lıca. Belki de en doğrusu buydu.
Ama Ankara siyasal erki bu denli uzak dururken, bir başka çarpıcı nokta da çok değil 10 yıl kadar önce surlar, kent, tarih, kültür, kimlik dediğimizde dudak kıvıranlar bugün sahiplenmede kimseye fırsat vermek niyetinde değillerdi anlaşılan. Ama onlar da bilmeliydiler ki, İçkale'de oluşacak rant tüm şehir için kullanılınca anlam taşıyacak. Yoksa şimdiden kültürle, turizmle, tarihle ilgileri olmadığı halde kapalı kapılar ardında ellerini ovuşturanların bu şehirde artık ciddi bir koruma bilincinin geliştiğini bilmek zorundalar.
Doğrusu bir tek heyecan yetmişti, İl Valisi Efkan Ala ile Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in birbirini tamamlayan konuşmalarına. Biri 39 (Vali), diğeri 33 (Belediye Başkanı) yaşında iki genç ve şehri yöneten insanın bir projede, onca yıkıma ve acıya artık bir son verilsin kabilinden kültürün, sanatın, tarihin ev sahipliğinde mutabakatıydı asıl önemli olan.
Bu nedenle Belediye Başkanı diyordu ki; "Tarihi bir yolculuğa çıkmış bulunuyoruz. Batılı toplumlar koruduklarının, kurtardıklarının rantını paylaşırken, bizler nasıl koruyacağımızın tartışmasını yapıyoruz. Hem günümüzü hem de geleceğimizi kurtaracak bir hazinenin sahipliğini paylaşıyoruz bugün. Şu anda tarihi Amida mekânında bulunurken aynı zamanda tüm bölgemizi bir bütünlük içinde düşünmek zorundayız. Bu, evet, Mezopotamya uygarlığıdır."
Ekliyordu İl Valisi Efkan Ala;"Vakur bir edayla Diyarbakır Dicle'yi selamlıyor. Bir kenti kurabilir ve de yok edebilirsiniz. Ama bir şehri asla yok edemezsiniz. Dünyada şehir diyebileceğimiz yer çok azdır. Şehirler bin yıllarla oluşur. Biz Diyarbakır gibi bir şehirde yaşamakla çok şanslıyız. Bilmeliyiz ki bu şehirde yok edilen bir taş parçası on binlerce yıllık emeği, bilgiyi ve ruhu yok eder. Kaybettiklerimizin yeniden keşfidir bu şehir. Kalabalıklar içinde yalnızlaşabileceğiniz, yalnızlığınızda ise kalabalıkları yaşayabileceğiniz bir şehirdir Diyarbakır. Ayrıca böyle bir şehirde, Diyarbakır'da Valilik yapmak da bir ayrıcalıktır."
Projenin sivil ortağı Çekül Vakfı Başkanı Metin Sözen ise "Unutan, unutulan kaybeder" diyor ve ekliyordu. "Bu alana 50 yıl önce gelmiş ve kazılar yapmıştım tarihi Virantepe'de. Çok insanlar tanıdım Diyarbakır'da. Tanıdığım Diyarbakırlı insanlar başka yerlerdekinden entelektüel açıdan çok daha ilerideydiler. Onların bir çoğu bugün aramızda yok.
Üzerinde 1206 tarihi kazılan Artuklu kemerinin altından geçip öte dünyaya göçtüler. Yaşayan ve emeği çok olan benim bugün burada görebildiklerim de aslında ön sıralarda oturmaları gerekirken arka sıralara düşmüşler. Onların emeğinin hakkını da teslim etmek gerek. Surlar, büyük bir aklın ürünü olan surlar bugün ayakta ve binlerce yıllık süreci yanıtlayan bu mekânlar sahiplenmeyi bekliyor."
Hayatı insan hakları savunuculuğu ile geçmiş dostum Hanifi Işık belki de son noktayı koyuyordu İçkale'ye dip not düşerken: "Ben 50 yıldır bu şehirde (Diyarbakır'da) yaşıyorum. Buralara, bu mekânlara (İçkaleye) daha önce Karakola ve cezaevine gelmiştim. Bu mekânların hiç birisiyle daha önce tanışmamıştım. İlk kez bu mekânları gördüm."
Söz, Saint George kilisesinin orta yerinde Haydn, Vivaldi, Pourcel'den klasik müzik dinletisi sunan Güzel Sanatlar öğrencilerinin tınıları arasından Kilise duvarlarına çarpıp geri dönüyordu.
Ve biri sözleriyle tamamlıyordu; "Diyarbekir halkının bugün İçkale'ye girebiliyor olması ne güzel!" (ŞD/BA)