Bu sözler, Filmmor Kadın Filmleri Festival ekibinden Melek Özman'a ait. Bu yıl ikincisi düzenlenen festival, geçtiğimiz Pazartesi günü başladı; önümüzdeki hafta da Diyarbakır Sanat Merkezi'ne taşınacak.
Dünyada 20 bin erkek sinemacıya karşılık sadece 600 kadın sinemacının bulunduğunu hatırlatan Özman, kadınların filmlerinde erkeklerden farklı bir dil kullandıklarını söylüyor.
"Kadınların bir itirazı var. Bu 'itirazın sineması'nda da benzer özellikler var" diyen Özman, "bianet"in sorularını yanıtladı:
Filmmor Kadın Filmleri Festivali'ni kimler düzenliyor?
Bir grup sinemacı, fotoğrafçı ya da sinemacı olmayıp da sadece feminist olan kadınların bu yıl kurduğu Filmmor Kadın Kooperatifi düzenliyor. Festivali geçtiğimiz yıl Kadın Kültür ve İletişim Vakfı ile gerçekleştirmiştik. Feminist bir grubuz, bu da feminist bir organizasyon.
Festivalde kadın konulu filmler ve kadınların çektiği filmler diye bölümlendirme var...
Aslında öyle bir kategorilendirme yok. "Kadın filmleri" kavramında da bir sorun var. Pozitif ayrımcılık gereği olarak dünyada bir kategori var artık. "Kadın filmleri festivali" diyoruz buna, çünkü diğer festivallerde kadınların filmleri yeterince yer almıyor.
Zaten kadın sinemacı da çok az. Dünyada 20 bin erkek sinemacı, 600 kadın sinemacı var. Bu, önemli bir ipucu. Ben, kadın olarak sinema yapmak diye bir şeye inanmıyorum. Kadın bakışı da içi doldurulmuş bir şey değil. Annemin bakışı da kadın bakışı, benimki de. Ama çok farklı birbirinden.
Doğru kavram, feminist olarak sinema yapmaktır. Feminist bakışla film yapmak, illa ki kadınları anlatmak değil. Filmlerinizde cinsiyetçi kurgular, temalar kullanmamak ve kadınlara cinsiyetçi roller vermemek önemli olan.
Erkekleri, çiçekleri, savaşları da filme alabilirsiniz. Dolayısıyla biz sadece kadın hikayeleri seçmiyoruz. Kadınların sinema ürünlerini görünür kılmak istiyoruz. İçerikte öyle bir kategori yok.
Bu festivalin düzenleniş amacı nedir?
Sinemaya feminist müdahaleyi gerçekleştirmek istiyoruz. Sadece filmler değil, söyleşiler de var. Erkek egemen sinemayı da eleştiren, onun yerine alternatifini koyan, kadınlar arası kamusal alan yaratmak istiyoruz. "Kadınlar vardır" demenin başka biçimi "Kadınlar sinema yapıyor"dur. Kadınları ve kadınların sinema eserlerini, kadınların bir bölümünün politik müdahalesini, dolayısıyla feminizmi görünür kılmak istiyoruz.
Festivali İstanbul'da, kentin kalbinin attığı yer olan Beyoğlu'nda düzenleyerek kent kadınına ulaşıyorsunuz. Bir de Diyarbakır gösterimleri var. Bu sayede kadın sinemasının kırsal kesim kadınına ulaştığını düşünüyor musunuz?
Dünyadaki bütün devrimci hareketler, başlangıçta burjuva hareketten çıkmıştır. Virginia Woolf, "Aç bir hizmetçinin felsefe yapması beklenmez" der.
Devrim, bütün sınıfları kapsadığı zaman devrimdir. Feminist devrim de bütün sınıfları kapsadığı zaman asıl devrim gerçekleşir. Sinemaya da herkes ulaşamaz. Biz ancak ulaşabilen kadınlarla tartışmayı hedefledik. Kadın gruplarına haber verdik.
Gösterimler Fransız Konsolosluğu'nda ücretsiz, Atatürk Kültür Merkezi ve Bilgi Üniversitesi'nde de üç milyon. En azından ekonomik katılım engelini kaldırmaya çalıştık. Bu çok pahalı bir iş, bizim yapabileceğimiz bu kadarı; her kadının, en yoksul kadının da gelebileceği bir alan yaratmak. Ama yoksul kadınların gelmesi sadece parayla ilgili değil; evden çıkamaz, patriarkal baskı altındadır. Bu filmmor festival grubunun çözebileceği bir şey değil.
Festivali başka kentlere taşıma fikriniz var mı?
Evet. Biz bu işi 15 kadın olarak yapıyoruz. Bir kısmı işlerinden arta kalan vakitlerde ilgileniyorlar festivalle. Mesela, Adana'dan bir kadın arayıp da "Biz filmleri Türkiye'ye getirip çevirtiyoruz, nakliyesini yapıp teliflerini ödüyoruz" derse, festivali orada yapmak çok kolay. Ama biz kalkıp Adana'nın kapısını çalarsak bu iş olmaz.
Diyarbakır bize başvurdu. Orada kadınlar daha örgütlü ve güçlüler. Yerel her şeyi onlar yaptı, biz onlara sadece film ve afiş gönderiyoruz. Nakliye ve telifleri zaten biz ödüyoruz. Oradaki tanıtımların yapılması bizim için çok güç bir iş. Biz, İstanbul'da yaşayan sinemacı, orta sınıf kadınlarız, yapabileceklerimiz bununla sınırlı.
Gösterilecek filmleri nasıl seçiyorsunuz? Sayıca az olduklarını düşününce Türkiye'den yönetmenlerin filmlerine ulaşmak zor olmuyor mu?
Biz, bir çoğunu tanıyoruz, bu işin içindeyiz. Zaten az kadın sinemacı var dediğiniz gibi Türkiye'de. Suriye'de inanılmaz bir sinema, bine yakın sinema dergisi, çok fazla sinema yapan insan var; büyük çoğunluğu kadın. Ama biz Suriyelileri tanımıyoruz. Mısır'da, Kanada'da, dünyanın her yerinde çok fazla var.
Bu festivalde filmlerinin yer alabileceği kadınların kimler olduğu hakkında bir fikrimiz var. Feminist karşı sinema yapanlar belli, biz onları seçiyoruz. Bu sene komşu kadınlar olarak İran kadınlarını seçtik. Hepsi feminist karşı sinema yapan kadınlar değil, ama bu yıl İranlı kadınların sözünü aktaralım istedik.
Türkiye'den de yeni kuşak sinemacı kadınları tercih ediyoruz. Zeki Demirkubuz gibi bağımsız sinema yaptığını söyleyip cinsiyetçi filmler üreten yönetmenler var. Bunların arasında kadınların sesi çıkmıyor.
Kadınların sinemasında dikkati çeken özellikler neler?
Kadınlar çok zor bütçe buluyorlar. Çok nadir film yaptıklarından ve söyleyecek çok fazla sözleri olduğundan, bir filme bütün sözleri yığıyorlar. Kadınların erkeklerden farklı bir dili var, bütün ezilenlerin olduğu gibi.
Birikimler ve deneyimlerden dolayı farklı bir bakış var, ama bunun ideal bakış açısı olduğunu söylemiyorum. "Bütün kadınlar böyle söyler" diye ortaklaştırmak çok güç, ama kadınların bir itirazı var. Bu itirazın sinemasında benzer özellikler var. Örneğin, üç kuşak anlatmak, kadınları geleneksel olmayan rollerde göstermek gibi. (MT/BB)