"Nereye gidebilirim, konuşmalı mıyım, konuşursam ben mi suçlanırım? Beni dinlerler mi?"
Cinsel taciz hayatın her alanında sokakta, işyerinde, toplu taşımada, aile içinde ve tabii ki eğitim kurumlarında varlığını sürdürüyor. Üniversiteler de bu kurumlardan biri. Yapılan araştırmalar yerleşke içinde özellikle kız öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun tacize uğradığını ortaya koyarken çok az üniversite, cinsel tacize karşı kapsamlı ve yapıcı düzenlemelere gidiyor.
Türkiye'de öğretim üyelerinin, öğrencilerinin ve idarecilerinin katılımı ile cinsel tacize karşı yönerge hazırlayan ilk üniversite ise Sabancı Üniversitesi . "Cinsel Tacize Karşı Önlem ve İlkeler Belgesi'nin ve Cinsel Taciz Komitesi'nin uygulamaya konulmasının ardından gelişen ve değişen süreci ve üniversitede cinsel taciz vakalarının geldiği noktayı komite üyelerinden Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hülya Adak ile konuştuk.
Sabancı Üniversitesi'nde cinsel taciz yönergesi ve komitesinin oluşturulmasında hangi süreçler etkili oldu?
Her yerde olduğu gibi bizim kampüste de birtakım olaylar yaşanıyordu ancak bu konuda bir yönerge ve bir komite olmadığı için hiçbir önlem alınamıyordu. Taciz vakalarının konuşulabileceği, bu kapsama giriyorsa bunun kararının verilebileceği bir platforma gidilemiyordu. Bu yönergeyi yaparak mağdurların ortaya çıkmaya cesaret edip, tacizi konuşabilmesi, dillendirebilmesi sağlandı. İkinci olarak ise bunu yapan kişilerin cezalandırılabilmelerini sağlamış oldu yani iki aşamalı bir faydası oldu.
Yönerge yayınlandıktan sonra nasıl bir süreç gelişti, çok fazla başvuru aldınız mı?
Tabii, 2007 de Cinsel Taciz Komitesi kurulduktan sonraki 1,5 - 2 aylık süreçte büyük bir patlama oldu. Saatlerce vaka dinliyorduk. O süreçten beri daha az sıklıkla başvurular alıyoruz ama 2007 çok büyük bir patlamaya sahne oldu. İşlediği suçun, cinsel tacizin ne olduğunun farkında bile olmayan vakalarla karşılaştık, toplantılar kimi zaman bir bilgilendirme, birlikte tartışma toplantısına dönüştü.
Bu patlama o tarihe kadar pek çok kişinin cinsel tacize maruz kalmış ama kendisini ifade edebilecek bir ortam bulamamış olmasından kaynaklandı diyebiliriz miyiz ?
Tabii, "nereye gidebilirim, konuşmalı mıyım, konuşursam ben mi suçlanırım ya da mesela bir hocaya karşı konuşursam ya da daha üst sınıflardaki bir arkadaşım hakkında konuşursam başıma ne gelir? Beni dinlerler mi? Beni önemserler mi, benim söylediklerim kâle alınır mı?" korkusuyla pek çok kişi zaten yönerge öncesi sustu. Ya da birilerine başvurdularsa da bu çok kişisel kaldı ve hiçbir şey yapılamadı.
Cinsel tacizi sadece fiziksel, sözel ya da görsel bir davranış olarak tanımlamakla kalmıyorsunuz aynı zamanda kişilerin cinsel tercihlerine yönelik yorumların ve ayrımcılığın da taciz kapsamına girdiği belirtiyorsunuz.
Bir dönem kampüste çok ciddi bir cinsiyetçi ayrımcılık ve homofobi dalgası yaşandı, sanal ortamlarda homoseksüellere yönelik çok ağır tehditkar laflar edildi ve yoğun bir sözlü şiddet yaşandı. Dolaysıyla evet bunları da cezalandıran bir yönerge ve bir komite var.
Cinsel Taciz Komitesi bugüne kadar kaç kişiyi cezalandırdı ya da uyardı, başlangıçta beklenen işlerliğe kavuştuğu söylenebilir mi ?
Rakam vermenin gizlilik açısından doğru olmayacağını düşünüyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki komite daha iyi işleyebilir. Komite üyelerinin her sene cinsel taciz konusunda eğitim alması, Toplumsal Cinsiyet Kulübü (Cins Kulüp)'yle ortak daha çok etkinlik yapılması ve başka üniversitelerle iş birliği içinde olmak öncelikli hedeflerimiz arasında.
Peki öğrenciler ya da çalışanlar özellikle de üniversiteye yeni başlayan kişiler bundan nasıl haberdar ediliyor?
Bizim amaçladığımız şey her öğrencinin ya da çalışanın okula kaydolabilmesi ya da işe başlayabilmesi için "bu yönergeyi okudum ve kabul ediyorum" şeklinde bir belgeyi imzalaması. Bunu yapmak okulu da güvence altına alacaktır, sonradan "yönergenin farkında değildim" gibi savunma mekanizmalarının da bu şekilde önüne geçilmiş olur. Onun dışında Cins Kulüp düzenledikleri etkinliklerle sürece destek vermeye devam ediyor.
Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr.Serpil Aytaç'ın yaptığı 'Üniversitede Kız Öğrencilere Yönelik Taciz Üzerine Bir Araştırma' başlıklı araştırmada, üniversitelerde kadın öğrencilerin yaklaşık % 87'sinin cinsel tacize uğradıklarını belirttikleri ifade edilmiş. Üniversite gibi eğitim seviyesinin yüksek olduğu bir ortamda bu oranın bu kadar yüksek olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Üniversitelerde, eğitim sistemimizde cinsellikle ilgili bir ders ya da müfredat yok, insanlar kendi alanlarında çok eğitimli olabilirler ama cinsellik ve cinsel eğitim tamamen ayrı bir konu. Cinsel eğitim daha yeni yeni bazı üniversitelere seçmeli ders olarak girdi. Bu konuda herhangi bir eğitim yok, her üniversitenin böyle bir yönergesi, bir süreci, bir komitesi olmak zorunda. Tek başına eğitim bir şeyi belirlemiyor. Bunların yapılmadığı takdirde bu sayıların yüksek olması çok doğaldır.
Peki Türkiye'deki üniversitelerde genel durum nedir? Diğer üniversiteler buna benzer bir yönerge kabul ediyorlar mı?
Boğaziçi Üniversitesi özellikle çok büyük bir atılım yaptı, şu an onlarla beraber çalışıyoruz. İstanbul Üniversitesi'nde de çalışmalara başlandı. Burada asıl amaç hep beraber pek çok üniversite birleşip birlikte bir platformda durmak. Aynı yönergeye sahip olmayabiliriz ama hepimiz bu işi çok önemsiyoruz ve ortak amaç YÖK'e de bunu kabul ettirmek. Özellikle bir öğretim üyesinin suçlandığı bir konuda yaptırımların belirlenebilmesi için YÖK'le ve pek çok üniversite ile birlikte çalışmalıyız.
Son olarak bu yönerge ve komiteler dışında cinsel tacizin önüne geçebilmek ve mağdur kişilere destek olabilmek için ileriye yönelik nasıl adımlar atılmalı?
Bir komite karşısında çıkıp bu konuyu anlatmak istemeyecek kişiler olabilir; bu kişiler için üniversite her halükarda psikolojik destek sağlamalıdır; yani bu mağdurun gidebileceği, gerekirse isim vermeden destek alabileceği bir birim olmalı. Bu konuda ihtisas yapmış feminist psikologların kampüste bulunması da çok faydalı olur. Ayrıca cinsel tacizi tartışacak, insanları bu konudan haberdar edecek ve kendilerini ifade etmelerini sağlayacak ortamlar oluşturulması çok önemli.(NÖ/BÇ)