Bir haftaya yakın süredir Antalya'dayız, ama malum hava koşulları fena. Her akşam fırtına, yağmur, çamur, sabahları şahane bir gün...
Antalya anlatmam boşuna değil elbet, gelmişken, zaten yapacak çok da fazla iyi bir şey yok sezondan doğru, dedik ki Altın Portakal Ödül Töreni'ne gidelim, nasıl bir şey oluyormuş görelim...
|
Takdir edersiniz ki yazın son günlerinde deniz de sinemadan daha çekici bir durum... Antalya'ya gelirken aklımın bir köşesinde festival de vardı elbet, hatta hava kötü olursa bir kaç film izleriz diye de düşünmüştük. Ama hava hiç o kadar kötü olmadı, ta ki Pazar gününe kadar. O zaman da festival bitmişti zaten...
Festivale gazeteci olarak gitmedim, dışarıdan baktım, o yüzden yorumlarım dışarlıklı, halktan...
Buyurunuz Antalya ve festival kapanışına...
* Festival alanına uğramamış olmakla birlikte burnumuzu kaldığımız otelden çıkardığımız oldu elbette. Geçen Salı otobüsle Antalya Kaleiçi'ne giderken gözüm otobüsteki bir afişe takıldı.
Altın Portakal Film Festivali Kent Etkinlikleri diyordu afişte, şehrin bir kaç merkezinde açık hava konserleri düzenlenmiş. Nedendir bilinmez, ortalıkta şarkıcı denmeyecek kim varsa listedeydi. Bülent Serttaş, Berdan Mardini, Kutsi ve Latif Doğan gibi isimler...
* Antalyalılar için düzenlenen ücretsiz film gösterimleri ise çoğunluğu defalarca televizyonlarda gösterilmiş en azından iki üç yıllık filmlerdi. Şans Kapıyı Kırınca, Işıklar Sönmesin, Sır Çocukları gibi filmler oynuyordu halk için.
Yani düşünün siz genişçe bir coğrafyanın en ciddi film festivali olma iddiasındasınız, halk gösterimlerini televizyonda milyon kere gösterilmiş filmlerle yapıyorsunuz. Konser diye yaptıklarınız bir facia...
Ama elbette "festival konuklarına" verilen konserler Mercan Dede'ler, Burhan Öçal'lar falan... Halk ile helk farkı bu olsa gerek...
* Cumartesi akşamı malum kapanış var. Antalyalı gazeteci arkadaşlarını aradı da, davetiye ayarladı. Tatile geldik malum, üzerimizdeki derli toplu kıyafet ancak bir balıkçıya gidilebilecek ciddiyette. Hadi benim için durum daha kolay, bir şalla şık gibi oldum. Ama erkekler için hayat bu kadar kolay değil elbette.
Davetiye bir geldi, "koyu renk elbise mecburidir" diyor. "En fazla" dedik, "almazlar bizi içeri, geri döneriz kapıdan". O gazla yola koyulduk.
* Kapanış Aspendos Antik Tiyatroda olacaktı. Fırtına, yağmur vesaire, kent merkezindeki Louvre özentisi Cam Piramit'e almışlar töreni. Gittik, mahşeri bir kalabalık. Elbette davetiyeler Aspendos için dağıtılmış sayı olarak, millet ayakta.
Biraz erken gitmenin, biraz da umursamaz olmanın sayesinde düzgünce bir yere yerleştik. Bu arada davetiyelerimizi sağlayan gazeteci arkadaşımızla bir iki kelime lafladık.
Herkesin dilinde bir kaç gece önceki fırtına var. Kipa'nın çatısının çökmesi, minicik bir kız çocuğunun hayatını kaybetmesi... Gazeteci arkadaşımız "inşallah buranın da camları inmez milletin üzerine" deyince, ürktük biraz...
* Cam Piramit'in girişi kırmızı halılı, Cannes özentisi, eğreti duruyor biraz. Bir de koyu renk şartına uymayan bizim gibiler de kırmızı halıdan girince içeri durum iyice fena. İlle bir kırmızı halı olacaksa, sadece "starlar" için olmalı, halk için değil, diye söylenmekten kendimizi alamadık.
Kırmızı halının etrafı daha da fena, yol iki yandan kaidelerin üzerinde ellerinde birer portakal, dore kumaşlara sarılmış genç kadınlarla dolu.
Nefretlik bir görüntü, kadınlar ellerinde portakal, gelenleri selamlıyor, fotoğrafçılara poz veriyor. Neden? Bilmiyorum, kadın ya, hoş olur diye düşünmüş herhalde festival yönetimi...
* 21.00'da başlayacağı ilan edilen tören, elbette saat 21.30 sularında ancak başlayabildi. Açılış, TÜRSAK Başkanı Engin Yiğitgil'den geldi. Uzunca bir konuşmayı kağıda bakarak okudu, bütün konuşma boyunca hep "ben" dedi. "Beni kırmayarak gelen misafirimiz bilmem kim", "beni kırmayarak konser veren bilmem kim"...
İçimden festival adını değiştirsin, Engin Yiğitgil Festivali olsun demek geldi, dedim de hatta. Yiğitgil o kadar sahiplenmiş ki festivali, kendisinin sanıyor hakkaten. İyi bir şey tabi...
* Yiğitgil'den sonra bu kez Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel çıktı sahneye. Türel, Korhan Abay'ın aynısı.
Hani onun yerine Abay çıksa, 10 dilde konuşma yapsa, kimse anlamazdı sanırım başkan olmadığını. Ancak Türel konuşmasında başkan olduğunu en az 10 kere kanıtladı.
Önce Antalya için yaptıklarını anlattı, ardından biraz festivalden söz etti, festivali sahiplendi, en sonunda da "bu gece idrak etmeye başlayacağımız Ramazan ayının herkes için hayırlı geçmesini diliyorum" diyerek, hepimizi dağıttı.
Günün anlam ve önemine uygun olur diye Çağrı filmini de gösterirler dedim ama yok, Burhan Öçal konserindeki ilahilerle idare ettik.
* Geceyi Özgü Namal ve Halit Ergenç sunuyordu. Halit Ergenç'in İngilizce'sine pek bayıldık İngilizce'yi iyi bilenleri seven ezik Türkiyeliler olarak. Ama kendisi iş çeviriye gelince pek fenaydı İngilizce'de.
Ancak Özgü Namal'ın şirin olmaya çalışmasına anlam veremedik. Sonuçta ciddi bir iş yapılıyor, ne gerek var sulandırmaya?
* Efsanevi Jesus Christ Superstar'ın yönetmeni Norman Jewison onur ödülünü alırken "dünyanın pek çok yerinde film yaptım. Ama Türkiye'de yapmadım. İyi bir öykünüz, biraz da paranız varsa, beni bulun, Türkiye'de film yapayım" dedi.
Sayesinde 10 dakika sonra gecenin en eğlenceli şeyi oldu. Cem Yılmaz sahneye fırladı, "ben komedyenim, çok iyi bir öyküm var, 3 milyon dolarım var, hadi üzmeyin beni" diye Jewison'a seslendi, hepimizi dağıttı.
* Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Cem Yılmaz'dan daha komik olacağını tahmin ediyorduk ama pek formunda değildi. O da bakanlık olarak Altın Portakal'ı sahiplendi.
Yani festival kapanın elinde kalır bir durumdaydı. Antalya Valisi Alaaddin Yüksel uzunca bir konuşma yaptı. Bu tarz etkinliklerde iki cümle edip sahneyi terk eden İstanbul Valisi Muammer Güler'i ne kadar takdir ettiğimi anımsadım bir an.
* Ödüller verilmeye başlanınca, Toronto Film Festivali'nden ödülle dönen ancak henüz gösterime girmeyen Takva'nın ağırlığı hemen hissedildi. Cannes'da yarışan İklimler de en iyi kurgu ve en iyi yönetmeni aldı.
Zeki Demirkubuz'un en iyi filmi diye adlandırılan ve yine henüz göremediğimiz Kader de en iyi film oldu.
* En Iyi Kadın ve en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülleri Eve Dönüş'deki rolleriye Sibel Kekilli ve Civan Canova'ya gitti.
Ömer Uğur'un konuşulan 12 Eylül filmiyle ödül alan her iki ismin de filmle ilgili bir kelime bile etmemeleri bana biraz tuhaf geldi. Nedense 12 Eylül'le ilgili iki kelime etmelerini bekledim, çok beklerdim tabi.
* Nuri Bilge Ceylan en iyi yönetmen ödülünü alırken de "jüri bu sene çok cesur kararlar vermiş. Toplam 300 plandan oluşan filmime en iyi kurgu ödülü vermeleri gerçekten ilginç, filmde bazı planlar 8-9 dakika sürüyor" diye inceden inceye jüriyi eleştirdi.
* Ceylan ödülünü aldıktan kısa bir süre sonra fenalaştı. Aslen başta sadece bir kamera yığınağı ve kargaşa gördük. Sahnede Burhan Öçal konser veriyordu, o ne olduğunu bilemedi, kameramanlar duruma el koydu, dört beş dakikalık bir karmaşanın ardından Ceylan salondan dışarı çıkarıldı.
Neyse ki ciddi bir şey yokmuş, sadece şekeri yükselmiş ama eğer ciddi bir şey olsaydı o o kadar gazeteciyle sağ salim ambulansa yetişmesi gerçekten zor olurdu. Gazetecileri anlıyorum, birisi görüntü alır, diğeri alamazsa sorun var demektir ama fenalık geçiren birinin başında da bu yapılmaz hani...
* En iyi film Zeki Demirkubuz'un Kader'ine gitti. Başroldeki Ufuk Bayraktar da Behlul Dal Genç Yetenek Jüri Özel Ödülü'nü kazandı.
Bayraktar daha önce Demirkubuz'un Bekleme Odası filminde oynamıştı. Festivalin diğer iddialı filmi İklimler'in de oyuncularından biri Ufuk Bayraktar.
Demirkubuz, Bayraktar'ı Cihangir Firuzağa çay bahçesinde keşfetmiş, zira Bayraktar Firuzağadaki çay bahçelerinden birinde garson, aynı zamanda da sinemanın yeni yeteneği...
* Tören sonrası dedikodular jüri başkanı Şerif Gören ve jüri üyeleri arasındaki anlaşmazlıktı. Gören anlaşılan o ki Ömer Uğur'un Eve Dönüş'üne gitsin istemiş en iyi film ödülü.
Ancak jüri "Kader"de ısrarcı olmuş. Gören de bunun üzerine kapanışı beklemeden ayrılmış festivalden.
* Sonuçta ben de bir Altın Portakal kapanışı görmüş oldum. Antalyalılar pek dahil olamamış olsa da bir Altın Portakal daha olmuş, bitmiş oldu...
Yine de çok ciddi bütçelerle yapıldığı belli olan festivalde insanın içinden keşke daha düzgün harcansa bu paralar, hem de kentle birleşmenin bir yolu bulunsa diye geçiyor...(ÇM/BA)