Galata Fotoğrafhanesi bir süredir temel fotoğrafçılık eğitimlerini belgesel fotoğrafçılık ve basın fotoğrafçılığı üzerine uzun soluklu eğitim programlarıyla zenginleştirdi. Bir yandan eğitim programlarıyla toplumsal ve etik kaygıları olan yeni bir fotoğraf diline sahip isimlerin yetişmesine çalışan kurum diğer yandan da dergi yayıncılığı ve ajansla fotoğrafın her alanına giriyor.
Belgesel fotoğrafçılık programı şimdiye kadar 32 mezun verdi. Basın fotoğrafçılığı eğitimi alan ilk grupsa birinci yılı bitirdi; onlar ikinci yıla geçerken yeni dönem için başvurular da sürüyor. Akademi'nin web sitesinden konuyla ilgili daha fazla bilgi bulmak mümkün.
Fotoğrafhane ve bianet'in de destekçileri arasında olduğu akademinin kurucularından Yücel Tunca'yla faaliyetlerini fotoğrafa ve fotoğrafçılığa bakışlarını konuştuk.
Akademi kısa zamanda çok iş yapmış görünüyor; yürüttüğünüz faaliyetlerden konuşarak başlayalım isterseniz.
Galata Fotoğrafhanesi olarak uzun zaman oldu aslında. 2004'ten bu yana altı sene oldu. 2009 yılında da yavaş yavaş daha uzun soluklu eğitimler vermek için kendimizi organize etmeye başladık. Dolayıısyla bir buçuk senedir Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi diye bir isim değişikliği de olmuş oldu. Belgesel fotoğrafçılık ve basın fotoğrafçılığı eğitimleri devam ediyor. Şu ana kadar iki dönem belgesel fotoğraf öğrencisi mezun ettik. Toplam 32 kişi. Basın fotoğrafçılığında henüz mezun yok; ilk grup ikinci seneye geçti. Yeni sınıflarla nüfusumuz kalabalıklaşacak.
Esas olarak iki eğitimle gidiyoruz ama bu iki eğitim başka aktivitelerle de besleniyor. Örneğin sık sık fotoğraf sergileri düzenlemeye çalışıyoruz, daha çok tematik sergiler olmasına çalışılıyor. Son yaptığımız işlerden biri mayısta basın ve ifade özgürlüğü üzerine bir sergiydi. İstanbul'da hedef alınarak öldürülen gazetecileri çalışmıştık ve Tütün Deposu'nda sergilemiştik.
Onun dışında uluslararası ilişkiler geliştirildi. World Press Photo'nun burada bir atölye yapması sağlandı. Hollandalı Press Now'la kurumsal bir ilişkiye girildi, onlar zaman zaman bize atölyeler için hocalar yolladılar. Hollanda'nın önemli basın fotoğrafçıları geldi, üç kez beşer gün çalışma olanağı buldular. Dolayısıyla epeyce bir deneyim birikmiş oldu. Bu arada İstanbul'da çalışan yabancı medya mensuplarıyla da ilişki kurduk, buraya gelip sunum yapmalarını sağladık. Türkiye'deki gazetecilerle de aynı şekilde; özellikle cumartesi günleri davet günümüzdü.
Bunu besleyecek iki fotoğraf dergisinden ilkini çıkarmaya başladık; Fotoğraf Notları dergisi. Önümüzdeki hafta yeni bir dergi daha geliyor. Doğrudan fotoğraf mecrasının alan dergisi gibi olacak, kuramsal bir dergi. Adı Fotoğrafsız. Üç ayda bir çıkacak ama birikmiş yazılar var; bu yıl içinde üç sayı çıkacak, sonra üç aylık perioda dönecek.
Belgesel fotoğraçılık eğitiminden bahsedebilir misiniz? 32 mezun az değil, programı oluştururken hedefleriniz neydi, mezunların yönelimlerine bakarak bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Belgesel fotoğraf ve basın fotoğrafçılığı eğitimi arasında temel bir ayrım var. Birisi çok daha mesleki bir formasyon kazandırmaya yönelik. Belgesel fotoğrafçılıksa biraz daha farklı, belki de katılan arkadaşlarımızın günlük hayatlarını sürdürürken, iş hayatlarını sürdürürken bir yandan dünyayla ilgilerini yoğunlaştıracakları bir alan ortaya çıkartmayı hedefliyor. Fakat katiyen hobiden bahsetmiyorum, çünkü belgesel fotoğrafçılık hobi olarak sürdürülebilecek bir şey değil. Sürdürülemiyor da zaten, önce deneniyor bakılıyor ki belgesel fotoğrafçılık için gereken ilgi ve zaman bir hobi olarak ele almaya yeterli değil, o zaman da bir doyumsuzluk oluşuyor ve insanlar kopuyor bu işten.
Biz de belgesel fotoğraf eğitimine aldığımız arkadaşlara şunu söylüyoruz: Zaten belgesel fotoğraf çekiyor olmanız lazım. Dolayısıyla portfolyo istiyoruz onlardan, daha önce yaptıkları işlere bakıyoruz. Eğer belli bir ciddiyetle başlangıç noktasındaysa ya da belli bir yol almışlarsa, tamam orada kesişebilir noktalarımız var demektir, çünkü meramımız aynı demektir. Onlara, hayatlarında, etraflarına bakarken kafalarını kurcalayan birşeyler varsa bunları bir de fotoğraf diliyle anlatmanın, izah etmenin, anlamaya çalışmanın yollarını öğretmeye çalışıyoruz. Çok fazla disiplin var, belgesel fotoğrafın içinde farklı üsluplar, yaklaşımlar var. Bu üsluplarla tanışmalarını istiyoruz.
Biraz da değişen bir belgesel fotoğraf olduğunu düşünüyoruz dünyada. Eski klasik anlatımlarla, kompozisyonlarla bu işin insanlarla çok kolay buluşamayacağını, dolayısıyla yeni bir dilin oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Birazcık eski alışkanlıkları kırmaya çalışıyoruz, hem kendi alışkanlıklarımızı, hem katılan arkadaşların alışkanlıklarını...
Eskiden nesnel olma iddiasındaydı fotoğraf ve belgesel fotoğraf; şimdiyse öznel olma iddiasında. Bu öznelliğin aslında fotoğrafçının etik yaklaşımıyla ilgili olduğunu düşündüğümüz için gerçeği bozan birşey değil de gerçeğin fotoğrafçıdaki yansımalarını da içeren bir şekilde fotoğraf üretilebileeceğini anlatmaya çalışıyoruz.
Dolayısıyla bir yıllık eğitimden çıkanlar ya bunu mesleki bir adıma dönüştürebiliyorlar, ürettikleri belgesel fotoğrafları basın organlarına verebiliyorlar ya da kendi asli mesleklerini sürdürürken bir yandan da belgesel fotoğrafla uğraşmaya devam ediyorlar.
Basın fotoğrafçılığında fark ne?
Orada başka meslek olayına neredeyse hiç tahammülümüz yok. Çünkü hakikaten çok zor bir eğitim. Haftada üç gün buraya geliyorlar. İkisi cumartesi, pazar ve sabahtan akşama kadar. Eğer öğrencilerse ya da çalışıyorlarsa zaten haftanın diğer günleri de okulda ya da işyerlerindeler ve hiç dinlenme fırsatı olmadan neredeyse iki sene burada bir eğitim alıyorlar. Ama eğitim çeşitli olduğu için onları dik ve ayakta tutmaya da yardımcı oluyor. İlk grupta ikinci yıla firesiz geçiyoruz, bu da tutunabileceğimizin göstergesi.
Eğitim programında İngilizce dersi var. Ayrıca bölge dillerinden birini öğretiyoruz. Beş seçenek sunuyoruz: Arapça, Farsça, Rusça, Yunanca ve Kürtçe. Bir senede çok öğrenilmez ama en azından gittikleri ülkede sokak hayatına üçüncü bir dile ihtiyaç duymadan girecek kadar öğrenmelerini sağlamaya çalışıyoruz.
Bunlar da gösteriyor ki, İstanbul medyasında gazeteci olsunlar istemiyoruz. Onun yerine daha bölgesel çalışsınlar istiyoruz. Coğrafyamızın avantajı da büyük bu açından, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgeninde yer almak... Haber olanakları çok geniş. Sadece onların cesaretli olmaları ve kendilerini hazırlamaları gerekiyor. Bunun için de elimizden geleni yapıyoruz. Russian Report editörü geldi üç ay önce. Time'ın fotoğraf editörü geldi. Gelenler de açık çekle davranıyor arkadaşlara. Bu işleriniz doğrudan alacağız demek değil ama her zaman gönderebilirsiniz diyorlar. Time'ın editörü sunumlardan birini de çok çekici buldu mesela.
Dolayısıyla sonuçlar alıyoruz gibi görünüyor. İkinci sene daha pratik ağırlıklı olacak. Hazirandan itibaren 70 gün staj yapacaklar. Sonra da hepsi Fransa'ya, basın fotoğrafı festivaline gidecekler. İş görüşmesine gidiyorlar aslında; o festivalin öyle bir yanı var, bol bol görüşmelerin yapıldığı, portfolyoların editörlere gösterildiği bir alan.
Sonrası onlarla ilgili. Portfolyalarını uluslararası medya organları ve ajanslarına gönderecekler ve yavaş yavaş yol alacaklar.
Bu işin maddi alt yapısından da bahsedebilir miyizi biraz? Bir basın fotoğrafçısına bir işin ısmarlanmasından onun yayınlanmasına kadar hangi süreçlerden geçmek gerekiyor? Bugün basın fotoğrafçısı olmak ne demek?
Aslında İstanbul medyasına yetişmelerini istemiyoruz dememin iki sebebi var. Bunlardan biri ekonomik. Bizler de basın fotoğrafçılığından geldiğimiz için nasıl güvensiz bir ortamda yaşadığımızı, nasıl sosyal haklardan yoksun bırakıldığımızı, düşük ücretlerle çalıştırıldığımızı, nasıl gazetelerle alınıp satıldığımızı biliyoruz. Türkiye medyası diye genelleştirelim, bunu bir sıfır noktası olarak tanıtıyoruz: buranın aç kalma sınırına geldiğinizde kendinizi teslim edeceğiniz bir yer olması lazım. Gönül bağıyla çalışılan bazı yerler olabilir, onları hariç tutuyorum. İkinci sebep de bağlantılı, fotoğraçının etik sorumluluğuyla ilgili.
Öte yandan uluslararası rekabete uygun bir formasyon alırsanız Türkiye'den hayatınızı kazanacak paralar kazanabilirisiniz. Belki başta yavaş oluyor ama bir süre sonra sizin hareketli bir fotoğrafçı olduğunuz, bir ayağınızın Sofya da, diğerinin Erivan'da olduğu, sık sık Hakkari'ye gidebildiğiniz; bunlar çok çabuk editörlerce fark ediliyor ve eğer fotoğraf makineniz de güçlüyse kabul görmemenizin hiçbir nedeni yok. Sadece ilk 10 senenin zor geçeceğini göze almanız gerekiyor. Bu da Türkiye'ye özgü değil.
Türkiye'de basın fotoğrafçılığı eğitimi açısından başka bir örnek var mı?
Yoktu. Yavaş yavaş bazı yüksekokullar eğitim programlarına basın fotoğrafçılığını almaya başlıyorlar. Çoğu Anadoludaki okullar.
Bir de fotoğraf ajansı fikriniz vardı; oradaki gelişmeler neler?
Aslında ajans da bu eğitim sistemiyle ilgili. Hedefimiz belgesel fotoğrafçılığı ve basın fotoğrafçılığı eğitiminde her yıl 45 öğrenciye çıkmak. Buradan yetişenlerin pratik alanlara ihtiyaçları var. Ders uygulamaları yapıyorlar ama üretimlerini somut olarak görmeleri lazım. Dergide onlara bir iş ayırıyoruz ama 45 öğrenci için yetersiz bu. Aynı zamanda da okulu bitirdiklerinde de profesyonel hayata adım attıkları bir nokta olması gerekiyor. Ajans da bunu karşılıyor. Aradığımız bazı kriterler var, onları karşılarlarsa doğrudan ajansın fotoğrafçısı oluyorlar. Biz de 10 kişilik profesyonel fotoğrafçı grubu olarak aynı zamanda kendi işlerimizi uluslararası medyaya servis etmeyi planlıyoruz.
Ekim sonundan itibaren herhalde tam olarak işlemeye başlayacak. Dünya medyasına esas olarak foto röportajlar ve İstanbul fotoğrafları servis edeceğiz. İstanbul fotoğrafları ajansın daha ticari motoru olacak. Orada da hedefimiz ciddi bir külliyat oluşturmak. Eskiye dönük fotoğrafçıları da bağlamaya çalışacağız ajansa.
Yeni bir seçenek üretmek gibi derdimiz de var. Pek bir yerde olmayan, ajans fonu oluşturmak gibi bir hedefimiz var, ileride çok keyifli sonuçlar verecek heralde. Bütün fotoğrafçılar ortak bir kasa oluşturuyorlar. Bu birikimi acil sağlık sorunlarında yüzde 100 hibe olarak alıyorlar. İş üretecekleri zaman, harcadıklarının yarısını geri ödüyorlar. Ya da -ekipman en büyük sorun fotoğrafçılar için- buradan yüzde 20 hibeyle para alabiliyorlar. Böylece ekonomik hayatımızın kendi içimizdeki daralmalarını 10 kişi, 20 kişi biraraya gelerek birazcık ferahlatmaya çalışıyoruz. Bu da profesyonel hayata karşı bir alternatifimiz.
Bunların hepsine birararada bakmak zorundayız. Bir yandan dergi çıkartmak, bir yandan ajansı kurgulamak, bir yandan eğitimlere devam etmek... Hepsinin bir ucu buradaki eğitim sistemini güçlendirmeye yönelik. Tam meyvelerini vermesi için biraz zamana ihtiyaç var; biz de öğreniyoruz çünkü... Önümüzde bir örnek yok.
Fotoğraf Notları üç sayı çıktı, nasıl tepkiler aldınız?
Bir hafta içinde dördüncü sayı çıkmış olacak. Dergi tam hedeflediğimiz bir dergi oldu, maddi yapısı ve içeriği itibariyle. Tek sıkıntımız bu gibi dergilerin yaşadığı dağıtım sıkıntısı. Dağıtımı büyük şirketlerle çözemediğimiz için şehir temsilcilikleriyle çözüyoruz, kitapçılar üzerinden... Şu an sekiz şehirde bulunabiliyor dergi; buna karşın satışı fena değil. Zaten spesifik bir dergi olduğu için 5-10 binleri hedeflemedik. Bastığımızın yarısından fazlasını satabiliyorsak iyi diyorduk, o noktaya da geldik. Dağıtım kanallarını artırıp diğer şehirlere de ulaşmak gibi bir derdimiz var. Arkasından da kendi içeriğini geliştirip, sayfa sayısını artırıp, daha fazla konuya yer verir hale getirmek hedef.
Belki geride kalmış bir tartışma ama bir dönem özellikle foto röportaja yoğunlaşan dergilerin kapanmasıyla, dijitalleşmeyle fotoğrafın öldüğü söylendi, tartışıldı. Bugün belgesel fotoğrafın ve basın fotoğrafçılığını işlevi ne, neden buna ihtiyaç duyuyoruz?
Fotoğraf kağıtla çok ilişkilendirildiği için bunlar söylendi ama bir internet deryası var hayatımızda. Bizim kağıtla tanışıklığımız üzerinden kurduğumuz ilişkileri yeniden üreten bir yer. Dolayısıyla bir kopuş değil, tersine, toplumsal etki açısından değil ama yaygınlık ve ulaşılabilirlik açısından bence fotoğraf altın çağını yaşıyor. Dolayısıyla bu telaşlar 1990'larda kaldı gibi düşünüyorum; çünkü internetin böyle bir sonuç vereceği pek beklenmiyordu. Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) bazı gazetelerin kağıt kopyalarını bitirmeleri, foto röportajı önceleyen dergilerin peş peşe kapanması bir telaş yarattı ama internet üzerinden pek çok alternatif çıkmaya başladı. İnternet fotoğraftan beslenen kendi alternatiflerini oluşturdu; multimedia gibi... Dolayısıyla öyle ya da böyle, büyük kültürel değişimler yaşanana, görsellikle olan ilişki kökten değişene kadar fotoğrafa olan ilgi devam edecek. Yoksa sadece ortamı değişiyor.
Üstelik çok hızlı bir süreçte kağıt versiyonların ortadan kalkacağına da inanmıyorum; birkaç kuşak geçecektir. Kağıtttaki o dokunma, koku alma, çevirme; kağıdın hışırtısıyla olan iletişim okuyucu için önemli. Mesele bizim dergiyi çıkarmamızın temel sebebi bu; çok rahat internet üzerinden de yapılabilirdi ama katiyen o tadı almıyorsunuz. İnternet sizi sürekli bir sonraki fotoğrafa gitmeye zorluyor. Oysa dergiyi karırştırırken üç dakika, beş dakika o fotoğrafa bakma isteğini bırakıyor sizde. Kağıt ve mürekkebin birlikteliğiyle ilgili bir derdimiz var.
Basın fotoğrafçılığı eğitiminin ikinci dönemine başvurular da bir yandan devam ediyor değil mi? Kimleri bekliyorsunuz eğitime?
Konuştuk aslında, böyle dertleri olan insanları bekliyoruz. Basın fotoğrafçılığnını bir meslek olarak gören ve bu mesleği de farklı bir standartta yapmak isteyen, bunun heyecanını duyan insanları bekliyoruz. Belgeselde de kendi yaşadığı ya da hissettiklerini fotoğraf yoluyla anlatmak isteyenleri bekliyoruz. Özellikle basın fotoğrafçılığı kısmı bizim için çok daha kritik. Oradan yürümek istiyoruz.
Basın fotoğrafçılığı eğitimine şu an devam edenler öğrenci ağırlıklı. Üniversite bitirmeye yüz tutumuş arkadaşlarımız çoğunlukta. Biri hariç diğerlerinin hiçbiri iletişim eğitimi almamış. Bir de halen gazetecilik yapan arkadaşımız var.
Eğitim programını ikiye ayırıyoruz. Fotoğraf dersleri var, bir de sosyal bilimler dersleri var. İki yıllık bir programda çok güçlü temeller oluşturacak sosyal bilim dersleri veremiyorsunuz ama arkadaşlarımızın içine girdikleri toplumu analiz etmek için temel olarak neleri bilmeleri gerekiyor, bunun farkındalığını yaratmak ve bazı kaynaklara nasıl ulaşabilecekleri bilgisini vermek için çalışıyoruz. Sosyoloji, antropoloji, iktisat, psikoloji temelleri vermeye çalışıyoruz. Felsefeye ağırlık veriyoruz. Bir yandan da toplumsal gündem seminerleri dizisinde hemen hemen her hafta o sırada ülke ya da dünya gündemiyle ilgili bir mevzu üzerine düşünmüş yazmış bir kişiyle tanışmalarını sağlıyoruz.
Bu eğitimin pratik olarak da çektikleri fotoğrafa yansımasını bekliyoruz. (EÜ)