Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, CNN Türk'te yayınlanan 5N1K programında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve partililerin Habertürk’ün yayınlarına müdahalelerine ilişkin ses kayıtlarıyla ilgili gazeteci Cüneyt Özdemir’e konuştu.
“Bugün gazetecilik onuru ayaklar altındadır” diyen Altaylı, ilk defa medyaya baskının etiyle kemiğiyle ortaya çıktığını belirtti.
“Medyanın tamamı baskı altında”
Sadece bizle ilgili olan kayıtların şu anda servis ediliyor olması ilgimi çekiyor. Çünkü medyadan kim varsa herkes biliyor ki, medyanın tamamı benzer tavırlarla sıklıkla karşı karşıya kalıyor.
Türkiye'de yıllardan beri medyaya baskı konusu gündemde. Herkes meclis kürsüsünden sokak kahvesine kadar her yerde herkes medyaya baskıdan bahsediyor.
“Gazeteme el konuldu”
2007’de çalıştığım gazeteye el konuldu. Kimse ağzını açıp tek kelime etmedi. Bundan daha büyük medyaya baskı olabilir miydi?
Ben o günlerde 'Bana baskı yapıldı, bir danışman tarafından manşet değiştirmem istendi' diye bas bas bağırdım. Yeni Harman dergisi dışında kimse yazmadı.
Bu baskı hep dozu artarak oldu. Yarın öbür gün, bütün medya yöneticilerinin yapmış olduğu hükümet kanadından, iktidar kanadından insanlarla yapmış olduğu görüşmeler bir şekilde ortaya dökülürse, kimsenin durumunun benimkinden farklı olmadığı, herkesin gazetesini bir şekilde evirmek için mücadele ettiği ortaya çıkacak.
“Kimse zılgıt yemedim diyemez”
Ben hep şunu söylüyorum: Evet baskı var ama ben bu baskıyı gazeteme ne kadar yansıttım? Benim açımdan önemli olan bu.
Habertürk’ün hükümete aitmiş gibi izlenim edinmek çok doğru değil ama hükümet tarafından etki altına alınmaya çalışılan bir medya grubu izlenimi edinmek son derece sıradan.
Bugün Türk medyasında, herhangi bir yöneticinin kalkıp da ‘Ben şimdiye kadar bir zılgıt yemedim. Bana şimdiye kadar bir müdahale olmadı’ demesi mümkün değil.
“İktidar güçlenince müdahale artar”
Bu mesleği 32 yıldır yapıyorum. Her zaman, müdahale etme girişimleri, çabaları olmuştu. Bu iktidarların güçleri ile paralel olmuştur her zaman. Yani iktidar güçlendikçe, müdahale artmıştı.
İktidar zayıfladıkça veya koalisyon hükümeti olunca, bu müdahaleler farklı boyutlarda olmuştu. Fakat iktidarın gücü artıp da bu gücü de kaybetmeyeceği yönünde bir izlenim oluşunca, bu baskı giderek daha artar.
“Ben direndim”
O anketle ilgili bant konuşması benim Fatih Saraç'la o gün yapmış olduğumuz üç ayrı konuşmanın ustalıkla montajlanması. Türkçe'nin akışına uygun mu ‘manipülasyon yapayım’ sözü?
Şurası doğru. Kararsızların dağıtımıyla ilgili konuşurum diyorum. Tuhaf olmaz olur mu, aşırı tuhaf ama bu benden kaynaklanmıyor. Sen de gazetecisin, yaşıyorsundur. Telefonda hı hı der geçersin.
Direndim işte, değiştirmedim ki aynen koydum anketi. Hadi ben yalan söylüyorum. Diğer anketlerle karşılaştırsınlar. Ben, eğer o ankette değişiklik yapsaydım bırakırdım bu işi.
Herkes biliyor kimin neye ne kadar direndiğini. Bugün medyadaki herkesin konuşmaları ortaya dökülse ben bir yandan çok üzüleceğim, bir yandan da sevineceğim çünkü herkesin bunları yaşadığı görülecek.
“İsyan etmekten başka ne yapabilirim?”
Her başlığı görmem mümkün değil. Bir çocuğu hastane hastane dolaştırmışlar. İsyan eden bir babanın lafı başlığa çıkarılmış. Bu haber olunca Fatih Saraç'ın sözü üzerine ‘Bizde kötü niyet olmaz, arkadaşlar haberi okutmak için böyle bir başlık atmışlar’ dedim.
Bu çocukları ben tanıyorum, gazetecilik heyecanıyla yapmışlar diyorum. Sağlık Bakanı'nı ararım diyorum. Nitekim aradım. Bunu bir komplo olarak algılamayın diyorum.
Ben işten atmadım ama daha sonra bu arkadaşlar daha üst otoriteler tarafından işten atılmış. İsyan etmekten başka ne yapabilirsin?
"Medyanın başında sadece havuzcular mı olsun?"
İstifa et diyorlar. Ne olsun, medyanın başında sadece havuzcular mı olsun? Ben ne cemaatçiyim, ne hükümetçiyim. Ne de yaşam tarzımın bunlarla alakası var?
Ben zorluklara rağmen bu gazeteyi yapmaya çalışıyorum. Gidelim yerleşelim bir balıkçı köyüne. Hayatımda benle muhatap olmasını istemediğim insanlarla da muhatap olmam.
Ortada başka bir hedef var. Ben de arada meze olarak kullanılıyorum. Tüm arkadaşlarım bilirler ben bu baskılara karşı direniyorum. Beni bu gazeteden ötürü yargılasınlar. Adam kovmuşum? Ben kimseyi kovmadım. O arkadaşları sonuna kadar savundum.
Ben bırakırsam ne olur? Ben bu çocukların ev taksitlerini biliyorum, masraflarını biliyorum. Benimle kader birliği yapmış 400 arkadaşımın sıkıntılarını nasıl karşılayacağım? Benim yerime Mehmet geldi. Ben bu arkadaşla çalışmam dedi. 400 tane onurlu, şerefli, düzgün gazeteci işsiz kalmayacak mı? Yoksa elbette bırakmak kolay. Ayrıca bırakmak istemediğimi nereden biliyorlar? Onun da mı kaydı var
“Belki de istifa etmeliydim”
Madem ben bu kadar uslu çocuğum neden başbakanın uçağında yokum? Bunu soruyorlar mı? Başbakan'ın katıldığı program için teklif benden gelmedi. Programın içeriği için değil yaptığım için pişmanlığım var. Orada istifa edebilirdim. Belki de etmeliydim.
'Herkese alkolik diyemezsiniz dedim.' Size oy veriyorlar bazıları dedim. 'Bana oy veriyorlarsa alkolik değiller' dedi. 'İki ayyaş' derken Atatürk ve İnönü'yü mü kastediyorsunuz dedim. 'Hayır' dedi.
“Devamı gelecektir”
Bu olayların devamı da gelecektir. Ben gazeteci olarak bugünlerin elverdiği oranda elimden geleni yaptım. Ama ağırıma gidiyor.
Ben hiçbir şeyimi gizli yapmam. Gezerim, yerim, içerim. Ben buyum. Herhalde Türkiye'de 20 onurlu gazeteci varsa onlardan biriyim. Kimse de bana ruhunu şeytana satmışsın diyemiyor. (EKN)