“Onur ayı yeni bitti, 2015'ten beri LGBTİ+lar yasaksız yürüyüş geçirmiyor. Her yıl yasaklar, gözaltılar birbirini takip ediyor. Artık Lubunyalar korsan olarak yürüyüşler gerçekleştirmeye başladı. İzmir'de bu yıl yapılan çağrıdan bir gün önce Bornova'da yürüyüş yapıldı. İstanbul'da birkaç yıldır farklı yerde yürüyüş gerçekleştiriliyor. Sonuç olarak Türkiye'de Lubunyalar istenmiyor. Hedef gösteriliyor, öldürülüyor. İş verilmiyor, ev verilmiyor. Seks işçiliği yapmak zorunda bırakılıyor seks işçiliği yaptığı için evleri mühürleniyor ya da orada öldürülüyor. Tüm bunlar birbirini izliyor, en temel haklarımız gasp ediliyor.”
Direnişin Renkleri’nden Selman, son dönemde hissettiklerini böyle anlatıyor.
İzmir’in Konak ilçesine bağlı Bornova Sokak’ta yaşayan LGBTİ+'lara yönelik saldırılar artıyor.
En sonuncusu 13 Temmuz’da sabaha karşı gerçekleşen saldırıda, E.Ş bir erkek tarafından birçok yerinden ölümcül bıçak darbeleri alarak hastaneye kaldırıldı.
Yine bu yıl 10 Nisan’da ise bir trans kadın evine giderken bir grup erkek tarafından saldırıya uğramıştı. Ecem Seçkin ve Hande Buse Şeker cinayetleri de yine bu sokakta gerçekleşmişti.
İzmir’de artan bu nefret saldırıları hakkında Direnişin Renkleri’nden Selman ile konuştuk.
“Yayalaştırma projesi tehlikeyi arttırıyor”
Selman, genel anlamda hem iktidar hem de muhalefette LGBTİ+’lara yönelik hedef göstermelerin, nefret saldırılarını artırdığını söyledi.
İzmir özelinde ise eski İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı CHP’li Tunç Soyer’in "bazı insanların da canı yanacak" diyerek var ettiği Bornova Sokağını yayalaştırma projesinin saldırıların önünü açtığını söyleyen Selman, trans kadınların bu yayalaştırılan bölgeden daha içlere doğru sürüldüğünü belirtti.
Bu projenin sonucunda translar ‘gettolara’ sürülüyor ve daha tehlikeli yerlerde yaşamaya devam etmek zorunda kalıyorlar
“Cezasızlık politikası öldürüyor”
Selman, bu saldırıların artmasının asıl sebebinin, uygulanan cezasızlık politikası ve hedef göstermeler olduğunu, saldırganlara ya ceza verilmediğini ya da verilen cezaların ortadaki suça yetersiz kaldığını söyledi.
Benzer şekilde 20 Kasım Trans+ İnisiyatifi de sistemin caydırıcı politikaları olmayışı ve hukukun uygulanmayışının saldırılara sebep olduğunu belirtti.
“Ben seni korumakla yükümlü değilim”
Cezasızlık politikasının bir başka sureti olarak ise, kolluk kuvvetlerinin saldırılara karşı kayıtsızlığı, hatta zaman zaman teşviki artırıcı etkenlerden biri oluyor.[1]
Kaos GL’den Oğulcan Özgenç’in 13 Temmuz’da yaşanan bıçaklı saldırı hakkındaki haberine göre, olay yerine hem ambulans hem de polis geç geldi. Yine Kaos GL’de yayınlanan 10 Nisan’daki saldırıya yönelik haberinde de durum aynıydı. O saatte sokakta olması gereken bekçiler orada değildi ve polis olay yerine geç gelmişti.
2022 Ocak ayında İzmir’de sokakta çivili sopalarla saldırıya uğramaları üzerine yardım için polise koştuğunu ve polislerin hiçbir şey yapmadığını anlatan trans kadınlar “Polise 'Abla bize yardım et' dedim; elinde çayıyla hiçbir şey yapmadı" diyerek durumu anlatmıştı. Onlara yardım etmesi için adeta polisi ikna etmeye çalışan trans kadınlara polisin cevabı “Ben seni korumakla yükümlü değilim” olmuştu.[2]
Kolluk kuvvetlerinin transları insandışılaştıran bu tutumu yalnızca İzmir’de değil tüm Türkiye’de sistematik olarak kendini gösteriyor. Translar Anayasa’da güvenceye alınmış eşit vatandaşlık haklarından yararlanamıyor, mağduriyet durumlarında kolluk kuvvetleri tarafından yalnız bırakılıyor.
“Trans kadınlar yalnız ama birlikte savaşmak zorundalar”
Transların yalnızlaştırıldığı bu durumda, saldırıların nasıl önlenebileceği sorulduğunda Selman şöyle cevapladı:
“Bu saldırıları önlemenin bir yolu yok maalesef ama saldırılara karşı trans kadınlar birlikte dayanışarak öz savunma uyguluyorlar. Sokakta bir ses duyulduğu anda bir araya gelebiliyorlar.”
Selman daha sonrasında, 13 Temmuz’da saldırının yaşandığı gün de, çığlıklar üzerine trans kadınların yardıma koştuğunu ve saldırganın da yine trans kadınlar sayesinde yakalandığını aktardı. Selman’a göre “Her saldırıda trans kadınlar yalnız ama birlikte savaşmak zorundalar” ve Bornova Sokak’ta trans kadınlar bu savaşı her gün veriyorlar.
Nefrete ve şiddete karşı hayatta kalmak için trans kadınların verdiği bu savaş, diğer tüm LGBTİ+’lar tarafından da sahiplenilmeli, en temel hakkımız olan yaşama hakkını translardan almaya çalışan bu sisteme karşı, LGBTİ+’lar ve dernekler mücadelelerinde transların yanında olmalıdır. Transların yalnızlaştırıldığı Bornova Sokak tek başına bırakılmamalıdır. Çünkü Selman’ın da vurguladığı üzere:
“Örgütlenilmeli, nefret karşısında dayanışılmalı, yalnız ve yanlış olmadığımızı birlikte haykırabilmeli; mücadele edersek ancak bu saldırılar azalır, biter.”
(TKY/EMK)
[1] https://bianet.org/haber/bornova-sokak-artik-dayak-yemek-istemiyor-294230
[2] https://t24.com.tr/haber/polisten-saldiriya-ugrayan-trans-kadinlara-benim-gorevim-seni-korumak-degil,1011227