Çift dilli çocuk kitapları yazma fikri tamamen ihtiyaçtan doğmuş Nesrin Kişmar için. 1994 yılında ailesiyle Almanya'ya yerleştiğinde henüz kreş çağında olan iki çocuğuna masallar, hikâyeler okumak, aynı masal ve hikâyeleri bazen Türkçe bazen Almanca okumak istermiş.
"O dönemlerde iki dilli çocuk kitapları ya azdı ya da bugünki gibi internet ortamı olmadığı için ulaşmamız mümkün değildi. Çocuklarımla bir alışveriş merkezine gezmeye giderken mutlaka kitapçılara girerdik. İngilizce - Almanca ya da Fransızca - Almanca çocuk kitapları olsa da Türkçe-Almanca çocuk kitabına hiç denk gelmemiştik.
Almanya'da yaşayan çok sayıda Türkiyeli olduğu için de bu durumu garipsermiş.
Almanya'daki o ilk yıllar dil elbette bir sorun olarak çıkmış karşısına Kişmar'ın ve "Kreş dönemini iyi kötü atlattık." diyor.
"İdeali her iki dili de eşit ilerletebilmek"
"Haliyle evde sadece Türkçe konuşulurdu. Uzmanlar böyle olması gerektiğini söylerler, fakat çocukların ilkokula başladıklarında Almanca seviyeleri yetersiz kalır. Bu da iyi bir şey değil. İdeal olan her iki dili eşit seviyede ilerletebilmek."
Şu anda dört çocuk annesi olan Nesrin Kişmar, o dönem evde Türkçe konuşulurken uykudan önce Almanca kitaplar okuyormuş çocuklarına.
"Tabii ki sadece kitap okuyarak dil sorununu çözemeyeceğimiz aşikardı. Çocuklarımın Almanca dil seviyelerini geliştirmeleri, bol pratik yapmaları için arkadaş ortamlarını da desteklemeye çalıştım."
"Bugün 12 yaşında olan üçüncü çocuğum dünyaya geldiğinde dil eğitimi konusunda az biraz bir fikrim vardı, tecrübe edinmiştim." diye ekliyor ve iki dilli kitap yazmaya da böyle başlıyor.
"Bir adım ileri gidip ona okuduğum bir kitabı diğer bir dile doğaçlama çevirip yeniden anlatmaya başladım. Onun için sayıları ve renkleri öğreten minicik bir kitap hazırlamıştım.
"Hatta elle dosya kağıtlarına çizimler yaparak tasarımını da yapmıştım. Bir aile dostumuz harika resimler yapardı. Çizimleri ona yaptıracak, editörlük için de bir Alman arkadaşıma rica edecektim. Basım için gereken parayı bir şekilde bulurum diye düşünüyordum. Fakat ekibi kuramadım. Arkadaşlarım projeme inanmayınca hayalimi gerçekleştirmek mümkün olmadı.
"Zamanla çeviri yapmaya özel bir merak geliştirdim ve masal çevirileri yapmaya başladım. Üçüncü ve dördüncü çocuklarım dünyaya geldiğinde onlara okuyabileceğim iki adet iki dilli masal kitabım vardı. "Märchenküche" (Masal Mutfağı) ve "Liebe wie das Salz" (Tuz Kadar Sevgi) Shaker Media etiketiyle yayımlandı.
"Märchenküche" tanınmış Alman halk masallarından bir seçki ve çocuklara özel tariflerden oluşuyor. "Liebe wie das Salz" ise özellikle gurur duyduğum bir çalışma. Kitapta yer alan on adet Türk halk masalı Almancaya ilk defa çevrildi. Kitabı renklendiren muhteşem çizimler aynı zamanda çocuk kitapları yazarı olan ressam Judith Crawford'a ait."
"Biraz çekingen biraz da mahçup"
"Arda und der Spuk von Tegel" adıyla da bir romanı var Nesrin Kişmar'ın. Dördüncü kuşak Türkiyeli bir çocuk kitabın ana karakteri. Almanya'da yaşayan Türkiye kökenli çocukların anadil eksikliği nedeniyle biraz çekingen biraz da mahçup olduklarını aktarıyor Kişmar.
"Onlardan kendi kültürlerini her daim örnek bir şekilde temsil etmeleri bekleniyor. Hani hepimiz yurtdışında birer gönüllü kültür elçisiyizdir ya! Bütün gün çalışıp yorgun düşen anne babalar akşam televizyon karşısında çaylarını yudumlayıp dizi keyfi yaparken çocuklar ihmal ediliyor. Tabii ki burada genelleme yapmak doğru değil ama gözlemlediğim kadarıyla Alman ailelerin evlerinde daha çok kitap okunuyor.
"En azından hafta sonlarını çocukları ile daha fazla kültürel ve sosyal faaliyetlere katılarak geçiriyorlar. Yaşadıkları şehri daha iyi tanıyorlar. Bu tarz aktiviteler çocuklarımızın yaşadıkları ülkeye uyumları ve özgüvenleri açısından çok önemli. Bazen okuldaki başarı hayattaki başarı için yeterli olmuyor. Genel kültür ve hayata bakışımız da çok önemli."
Yalnız bırakılan Türklerin hikâyeleri
"Çocukları, Türkiye'de nasıl Almanya'da nasıl diye ayırmak istemiyorum. Onlara ebeveynler olarak her şeyden önce güzel bir çocukluk yaşatmalıyız.
"Çocuklar doğdukları coğrafyaya uyumludur, hiç değilse belli bir yaşa kadar ailelerinin onlara sundukları imkânlari sorgulamadan kabullenirler. Kendi çocuk pencerelerinden hayata güzel bakarlar.
"Bugün bizim sorun olarak görüp kafa yorduğumuz durumlardan bir eğlence çıkarmasını bilir, dahası maceraya dönüştürebilirler. İşte benim çocuk romanımdaki ana fikir de budur."
Kitaplarında yan konulara önem veriyor Kişmar.
"Almanya'da yaşayan, kendi kültürünü sevip yaşatmaya fakat aynı zamanda yaşadığı ülkeye uyum sağlamaya çalışan, Türklerin yalnız bırakılıp ihmal edildiğini düşünüyorum. Romanlarımda onların hikâyelerini anlatıyorum." (AÖ)