“Almanya ve Türkiye arasında gerilim” son zamanlarda sıkça manşetlerde gördüğümüz bir başlık.
Bu gerilimin konuları Türkiye’deki referandum sürecinde Almanya’nın reddettiği miting taleplerinden, İncirlik Üssü, Almanya vatandaşı tutuklu gazeteciler, hak savunucuları, Türkiye’deki Almanya şirketleri, Türkiye’nin Almanya’ya iltica edenlere dair talepleri, Erdoğan’ın Hıristiyan Demokratlara, SDP’ye, Yeşillere oy vermeyin” çağrıları, Almanya vatandaşı Doğan Akhanlı’nın Türkiye’nin talebi üzerine gözaltına alınmasına dek değişiyor.
Almanya, Türkiye siyasetinde ve medyasında gündem maddeleri iken Almanya’da durum ne, Almanya’daki Türkiyeliler ve Almanyalılar neler düşünüyor, gerginlik onlara nasıl yansıyor, Almanya’da 24 Eylül 2017 tarihinde yapılacak seçimlerin gerginlikteki rolü, bu gerginliğin seçimlere nasıl yansıyacağı sorularını Almanya’daki akademisyen Ali Ekber Doğan’a sorduk.
Yrd. Doç. Dr. Ali Ekber Doğan Mersin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi kamu Yönetimi bölümü öğretim üyesiyken önce sözleşmesi yenilenmeyerek işten çıkarıldı. 29 Nisan 2017 tarihli 689 sayılı KHK listesinde ihraç edilenler listesinde yer aldı. Şu anda Universität Siegen'de Misafir Öğretim Üyesi olarak çalışıyor ve Köln’de yaşıyor.
Doğan, Doğan, Almanya’daki seçim süreci ile Almanya’daki siyasi parti liderlerinin özellikle Erdoğan’a yönelik söylemlerini sertleşmesini, önceki seçimlerde yabancı ve mülteci karşıtı politikasıyla tanınan AfD'nin (Almanya İçin Alternatif) yükselişiyle kendini dışa vuran kimlik siyaseti dalgasına yaslanarak oyunu arttırmak, hem de AfD'nin yükselişinin olumsuzluğunu engelleme kaygısına bağlıyor.
Bu gerginliğin Almanya’da yaşayan Türkiyeliler ve Almanyalılar arasında da karşılıklı kimlikler üzerinden kendilerini konumlandırmayı derinleştirdiğine işaret etti.
Gerginliğin ekonomik anlamda bir karşılığının olmayacağını düşündüğünü anlatırken toplumu etkilemesi yönünden sonuçlar olabileceğine dikkat çekti.
Gerginliğin Almanya’daki seçimlerde aşırı sağın yükselişini durdurabileceğini belirtti.
"Erdoğan figürü kullanılabilir"
Almanya ve Türkiye arasındaki gerilim Almanya’dan nasıl izleniyor?
Almanya ile gerilimi kimin başlattığı belli. Önceki referandum sürecinde Türkiye’deki yönetim bunu başlattı. Onun da kendince “Almanya niye 15 Temmuz’dan sorumlu olan bazılarını sahip çıkıyor onlara sığınma hakkı veriyor” tepkisi vardı. Haklı da olabilir.
Şu anda Almanya’da kamuoyu Türkiye ve Erdoğan’la yatıp kalkıyor. Referandum sürecinde de böyleydi. O zaman neden bu kadar gündem oluyor, Türkiye Almanya açısından neden bu kadar önemli diye düşünmüştüm.
Önemli olup olmadığına dair bir şey demeyeceğim ama Erdoğan figürü burada kullanılabilir bir şey. “Doğunun despotlarından birisi, kendi halkına istediğini yapıyor, burada da işbirlikleri var ama burası ileri demokratik bir ülke. Hem buradaki Türkiyeliler ileri demokrasinin kıymetini bilmeli hem de Almanya’daki insanların geneli burada ne kadar iyi, demokratik sistemde yaşadıklarını, bunun değerini bilsinler” gibi egemen bir düşüncenin medya aracılığıyla yayıldığını düşündüm.
"Erdoğan nefret edilmek için sevilen bir adam"
Almanya’daki seçim sürecinin bu gerilimdeki yeri ve etkisi ne?
Almanya’da yükselişe geçen bir kimlik siyaseti var. Sağ partiler bu yükselişi engellemek ya da dalgasına binip solu, sosyal demokratları, yeşilleri yalıtmak için Türkiye’yi kullanıyorlar.
Söylemlerdeki sertleşme Almanya’daki seçim kampanyası ile başladı. Almanyadaki siyasi parti liderleri Erdoğan’a dönük daha sert ve çatışmacı bir dil kullanıyorlar. Sağdan sola önemli tüm siyasi partiler Türkiye’deki yönetim ve Erdoğan figürü üzerinden Almanya’daki bir şekilde milliyetçi reflekslere de sesleniyormuş gibi. Almanya’nın hükümet olarak aşağılanması söylemi üzerinden bu aşağılamaya boyun eğmediklerini herkese ispatlamaya çalışır halleri de var.
Erdoğan nefret edilmek için sevilen bir adam. Onun televizyona çıkmasını radyodan konuşmasını ve bu sayede içlerinden gelen öfkeyi kusmayı istiyorlar herhalde. Popüler medyada çok yer buluyor.
"Erdoğan'ı en iyi ben köşeye sıkıştırırım" söylemi
Almanya’daki siyasetçilerin söylemleri nasıl?
Buradaki siyasetçiler, Erdoğan ve Türkiye hükümeti karşıtlığına dair söylemlerinde Türkiye’yi bütün olarak hedeflememeye dikkat ediyorlar. Almanya’daki Türkiye toplumunu rahatsız etmemek adına da böyle bir dil kullanmamaya çalışıyorlar.
Ama seçim sürecinde siyasi partilerin Erdoğan’a karşı daha sert önlemler alacakları, onun iktidarını desteklemekten artık vazgeçtikleri ya da hükümetin vazgeçmesi gerektiği konuları gündeme geldi. Bunu tüm önemli partiler hızlıca sahiplendi.
Siyasi partiler “Erdoğan’ı en iyi ben köşeye ben sıkıştırırım”, “Onun karşısında Almanya’nın, toplumun ulusal onurunu ben onarırım”, “Onun hakaretlerine ben karşılık verebilirim” tarzında bir söylem geliştirdi.
Erdoğan’ın açıklamaları bu söylemleri ne yönde etkiliyor?
Erdoğan’ın açıklamaları bu söylemin devamını etkiliyor görünüyor. Buradaki seçmenler Erdoğan için önemli. Almanya’da daha muhafazakar Türkiyeli kesim ile büyükelçilikler ve camiler arasında güzel mekanizma işliyor. İnsanlar bu iktidarı seviyor. Camilerde, sosyal alanlarda nasıl destekleyebileceklerini konuşuyorlar.
Biz Erdoğan mağdurları olarak bu durumu üzüntüyle izliyoruz ama Erdoğan buradaki muhafazakar kesimin kendi iktidarı arkasındaki canlı desteğinden mahrum kalmak istemiyor. Almanya’daki seçim gündeminde kendisine yönelik eleştireleri de cevapsız bırakmıyor.
"Almanya'daki Türkiyeliler çok kazançlı çıkmayacak"
Almanya’daki Türkiyeliler bu tartışmalara nasıl tepki veriyor?
Almanya’da Suriyeliler üzerinden göçmen karşıtlığı, korku ve tedirginlik var ama Erdoğan buna Türkiyelilere karşı ciddi bir şüphe ve hayalkırıklığını da ekledi.
Üniversitede de takside de sıkça soruluyor; “Almanya’nın o kadar demokrasisinden yararlanıyorlar ama bir diktatörü nasıl destekliyorlar, kendi ülkelerine gitsinler” diye. Bu çok popüler.
Bu durum, Türkiyelilerin bu tartışmadan uzun vadede çok kazançlı çıkmayacağını gösteriyor. Almanyalı Türkiyelilerde de soldan bakmayanlar da “Almanya bize ne verdi ki” gibi söylemlerde bulunabiliyorlar. Sürekli ayrımcılığa uğradıklarını söylüyorlar. Çoğunun seçimlerde oy hakkı olmadığını anlatıyorlar. Soldan da bunları diyenler var ama daha cılız.
Erdoğan’ın tavrı, Almanya’daki Türkiyelilerin ezilmişliklerine, batı karşısındaki ayrımcılığa uğramış hissine hitap eden, onlara gurur veren bir şey. İnsanların böyle bir his içinde olmaları acı bir şey. Almanya'daki Türkiyelilerin önemli kısmının Türkiye’den ekonomik beklentileri de yok, Türkiye’ye dönmeyi de düşünmüyorlar. Ama bir şekilde onlar da yaşadıkları tüm sorunları Türk ve Müslüman olmalarına bağlayan bir zihniyette oldukları için Erdoğan’ı destekliyorlar. Bu çıkmaz bir döngüye yol açmış durumda maalesef.
Entegrasyonda ciddi eksikler olduğunu düşünüyorum. Buradaki varoluşlarının Almanyalıların ayrımcılıklarına rağmen olduğunu düşünüyorlar. Hemen hemen herkes, en küçük sorun yaşadığında “Bu acaba ayrımcılıktan dolayı mı başıma geliyor?” zihniyetine girebiliyor. Bunu Kürt de, sosyalistim diyen de böyle dile getiriyor. Bir şekilde her türlü olumsuzluk oraya hibe ediliyor.
Türkiyeli topluluğun Erdoğan’a eleştirel yaklaşımı ise çok yaygın değil. Sadece “Yine tartışma başlamasaydı keşke, artık çok oldu” diyen, kendilerini zor duruma düşüren bu tartışmadan çıkılmasına dair bir ruh hali söz konusu. Ama yine de “Yapmasaydı, niye yaptı, zarar veriyor” gibi açıktan bir şey de pek fazla olmadı.
Almanyalılar da genel itibariyle göçmen sorununa böyle yaklaşıyor. “Sorun varsa göçmenlerden kaynaklı” diye düşünüyorlar.
Aslında evrensel doğruların, değerlerin, hakkaniyetin, eşitlik duygusunun, kaynaşma arzusunun körelmesiyle ilgili olumsuz trend bu. Birçok ülkede de kendini gösteriyor. Almanya’da da söz konusu. Almanya'da popülist sağ siyaseti beslememesinin nedeni ekonomisinin şu anda rayında gidiyor olması. Bunda değişiklik olursa Almanya’nın da birçok aşırı sağın güçlendiği ülke gibi olması içten bile değil.
Sorunları görme biçimi kimlik üzerinden. İki taraf da kimlik üzerinden kendilerini konumlandırıyor. Buna karşı mücadele eden insanlar yok değil. Liberal ya da daha solda olanlar mücadele ediyor. Ama şu andaki kültürel ideolojik hava olumsuz yönde.
Bu anlamda göçmenlerde ve egemen toplumlarda bir "uygarlık dışına çıkma", evrensel insan hakları ilke ve değerlerinden uzaklaşma denebilecek bir sağcılaşma söz konusu.
"Aşırı sağın yükselişini durdurabilir"
Bu gerginlik Almanya’daki seçimlere nasıl yansır?
Herhangi bir parti çok fazla ön planda diğerlerini gölgede bıraktı diyecek durum yok. Herkes nefret edilecek unsura nefretini kusuyor. Almanya'daki partiler, Erdoğan’a öfke kusarak ona karşı taleplerde bunulup onu sıkıştırmaya çalışarak aslında milliyetçi bir kabarışın da gazını almaya çalışıyorlar ve alacaklar gibi.
Türkiye karşıtlığının aşırı sağın yükselişini durduran merkez sağı güçlendiren bir etkisi var. Bu gerginlik, seçimlerde aşırı sağın yükselişini durdururken, merkez sağın güçlenmesine neden olabilir.
Almanya'da Sosyal Demokrat Partili (SPD) Başbakan adayı Martin Schulz da güçlenebilir. Kaybedecek olan belli ölçüde Almanya için Alternatif (Alternative für Deutschland, AfD) ile Yeşiller Partisi olabilir.
Yeşiller Partisi başında Türk’ün olması aleyhlerinde sonuçlanıyor gibi. O da Erdoğan’ı sert biçimde eleştiriyor ama bu milliyetçilik gündeminde yine de çok avantajlı değil.
"Ekonomik boyuta taşıyacak adım yok"
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, “hükümetin Türkiye'ye takındığı tavrı sertleştirmesinin ve ekonomik baskının etkisini gösterdiğini” söyledi. Ekonomik baskılar neler, gerilim ekonomik düzeye yansır mı?
Ekonomik yaptırım uygulanmasında dair somut adımlar atılmadı, Türkiye’nin ihraç ürününü almama gibi şeyler olmadı. Almanya’nın Türkiye’ye silah satışında bazı ihaleleri iptal ettiği söyleniyor ama 50’den fazla silah satışına da onay verildi.
Ama bu ambargo ya da Türkiye’ye karşı ekonomik tedbirler denen şeyin çok fazla etkisi, araçları ve somut sonuçları burada da bilinmiyor. Burada görülen şey Türkiye hükümetini korkuttuğu yönünde. Ona dair haberler çok çıktı. Erdoğan’ın haftasonundaki açıklamasına kadar Türkiye’nin geri adımlar atıp söylemini değiştirdiği söyleniyordu.
İki taraf da tartışmayı ekonomik boyuta yansıtacak adım atmıyorlar gibi görünüyor. Bu durumun toplumları etkilediği ölçüde ekonomik sonuçları oluyor. İnsanlar tekil olarak Türkiye’ye gitmiyor, böyle tepkilerini ortaya koyuyorlar.
Ama ne Almanya hükümeti ne de şirketlerinden “Türkiye’ye dönük yatırımlarımızı azalttık, askıya aldık” şeklinde açıklaması oldu. Türkiye’nin zaten hamle yapması söz konusu değil.
Gümrük Birliği anlaşmasının askıya alınabileceğine dair Almanya’da açıklama oldu. Bu ne kadar etkili olur, kim çıkar sağlıyordu, o da belirsiz. Almanya “Türkiye’ye yatırımlarını azaltın, şu şeyleri artık almaktan vazgeçiyorum” dese belki yaptırımlar anlaşılabilir ama şu anda siyasilerin bir şekilde birbirine karşıtlıklarını söylem düzeyinde sürdürdüklerini bunu ekonomik düzeye çıkarmadıklarını düşünüyorum.
"Seçimin ötesine taşınacağının göstergesi yok"
Almanya ve Türkiye arasında yaşananlar Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkisine nasıl yansır?
Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin dondurulması yönünde bir karar alınması gibi sonuçlar doğurabilir. Almanya Avrupa’da Türkiye’yi ne kadar destekliyordu tartışılır.
Ama AB konusunda Türkiye’nin destekçileri artmayacak ve Türkiye’nin destekçilerinin eli güçsüzleşecek.
Almanya ile gerilim Türkiye-AB ilişkilerin kopmasını getirecek siyasi kararlar biçiminde bir sonuç doğurabilir mi? Bunun ipuçları var ama belli eşiğin aşılıp açılmayacağını bilmiyoruz. Söylemlerden iplerin koptuğu sonucu da çıkmıyor.
Seçim sürecinin gerilimi arttırdığını gözlemlediğinizi söylediniz. Almanya’daki seçimlerin ardından bu gerilimin sona ereceğini düşünüyor musunuz?
"Despot Erdoğan figürü"ne haddini bildirme söylemlerinin beslediği iki ülke arasındaki gerilimin seçim sonrasında belli ölçüde hafifleyeceğini ancak Almanya Erdogan iliskilerinde bir eşiğin aşıldığını, ilişkilerin de kolay kolay düzelmeyeceğini söyleyebilirim.