Almanya'da iktidardaki "Trafik Lambası" koalisyonunun "kırmızı" Savunma Bakanı Sosyal Demokrat Boris Pistorius, kamu yayıncısı ZDF'ye yaptığı açıklamada kıtada barışı sürdürebilmek için silahlı kuvvet kapasitelerini artırmaları gerekeceğini ve artık "savaşın mümkünlüğü anlayışını" benimsemenin zamanının geldiğini iddia etti.
Pistorius, "Otuz yıldır barışın getirdiği rahatlık, Varşova Paktı'nın tehdit olmaktan çıkması gibi nedenler dolayısıyla Almanya Silahlı Kuvvetleri (Bundeswehr) ve diğer Avrupa silahlı kuvvetlerinin esasen olmaları gereken durumda olmadıklarını" ileri sürdü.
Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan çatışma II. Dünya Savaşı'ndan bu yana uluslararası bir savaşın yaşanmadığı, 1990'lar sonunda Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle saldırı tehdidinin hissedilmediği pek çok Avrupa ülkesinde sarsıcı tepkilere yol açtı.
Ukrayna savaşından bu yana kimi Avrupa ülkeleri savunma bütçelerini artırırken, NATO Rusya sınırındaki Doğu Avrupa ülkelerindeki silahlı kuvvetlerini güçlendirdi. Moskova'nın Ukrayna'ya girmesinden kısa süre sonra Scholz, Almanya'nın askeri harcamalarında 100 milyar Euro'luk (106 milyar dolar) bir artışa gidildiğini açıkladı.
"Pistorius, "Avrupa'da savaş tehdidi olabileceği fikrine alışmamız gerekiyor. Bu, savaşa hazır hale gelmek, savunmaya geçmek ve Bundeswehr'i ve toplumu buna hazırlamak demektir." dedi.
Ukrayna işgali sonrasında savunma harcamalarında meydana gelen değişikliğe dikkat çeken Pistorius, "Bunu 19 ayda ne üretim ne de tedarik yoluyla ne de başka bir yolla telafi edebilirsiniz" dedi. "Savunmayı iyileştirme standardımızın mümkün olduğunca hızlı ve enerjik olması gerekiyor."
DW'nin haberine göre, Pistorius, çatışma olasılığının bulunmadığı geçmiş 30 yıldan kötü bir dille söz ederek "Tabirimi mazur görün, ama otuz yıllık süreçte berbat edilen, ekonomik anlamda batırılan şeyleri 19 ayda yeniden telafi etmek mümkün değil" dedi.
Her şeye karşın, Alman ordusunun halen NATO'nun Avrupa'daki en güçlü ordulardan biri olduğunu söyledi ve Alman ordusunun "önümüzdeki üç, dört, beş yılda" tamamen farklı bir görünüme kavuşacağını kaydetti.
Siyaset bilimciler politikacıların "tehditleri" abarttığı kanısında
İki bilim insanı Liviu Horowitz ve Michael Onder, geçtiğimiz ay yayımladıkları bir makalede halk arasında, silahlanma siyasetlerine yöneliş ya da geri çekilişlerin kısa vadeli ve ülke zihniyetinde iddia edildiği gibi gerçek bir dönüm noktası (Zeitenwende) oluşturduğunun çok su götürür olduğunu tartıştılar. Vardıkları sonuç, Rusya işgaliyle birlikte kaygılar artsa da dış politika ve savunma konularında ciddi bir Rus (nükleer) tırmanışı olmadıkça, halkın tavrının gelecekte daha fazla değişmesini beklemek için daha az neden olduğu yolundaydı.
Bilim insanları, Almanya siyasi partileri içindeki tartışmalarda silahsızlanma yanlılığının daha güçlü olduğuna işaret ediyorlar. Dahası, Almanya'nın "dönüm noktası"nın nükleer odaklı olmaktan çok, iktidardaki koalisyonun askeri tedarik sistemini reformdan geçirme, silahlı kuvvetlerin donatımını iyileştirme ve entegre bir Avrupa hava ve füze savunma sistemi geliştirmeye odaklansa da "Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması" toplantılarına gözlemci olarak katılma kararının, nükleer silahlanmaya karşı olanlara yarayacağı ve halkın tutumunu savaş öncesi "normallerine" iade edebileceğine değiniyorlar.
ABD, Almanya'yı öne mi itiyor?
Bununla birlikte iki bilim insanı, Washington'ın giderek Çin'e odaklandığına ve yaklaşan seçimden sonra muhtemelen çok daha içe dönük hale gelmeye hazırlandığına dikkat çekerek ABD'nin Almanya'nın hem Avrupa içinde hem de ittifak içinde daha fazla rol üstlenmesini isteyebileceğini tartışıyor ve Alman hükümetinden bu tür zorluklarla başa çıkabilmek açısından yeterli siyasal manevra alanı sağlamak istiyorlarsa, halka nükleer caydırıcılığın Almanya için neden önemli olduğunu aktif bir şekilde iletmesi gerektiğini ileri sürüyorlardı.
Savunma Bakanı'nın demeci, bu arka plan üzerinde anlam kazanıyor.
(AEK)