Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) yabancı dilde öğretim veren diğer okullar gibi, Almanya ve Fransa Büyükelçilikleri'nin denetimindeki özel okulların personel ve müfredatı üzerinde de kontrol kurma talebinin yol açtığı kriz, Almanya Büyükelçiliği okullarının kapılarını Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına kapatmalarına vardı.
Daha önce Fransa Büyükelçilliği'nin denetimindeki Ankara, Charles de Gaulle ve İstanbul, Pierre Loti okulları konusunda MEB ile Fransa Dışişleri arasında patlak veren, okulların hukuki statüsü sorunu bu okulların gelecek eğitim-öğretim döneminde T. C. yurttaşı öğrenci kaydetmemeleri sonucuna varmıştı.
Ankara'daki Ernst Reuter
Okulu da T. C. yurttaşı
öğrenci kabul etmeyecek
Gerilimin devamında Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği'ne bağlı Ernst Reuter Okulu da "Dışişleri Bakanlığının [...] Türk pasaportlu (Çift uyruklular dahil) yeni öğrencileri kabul etme[lerini] bir sonraki duyuruya kadar maalesef yasakladığını bildir[di]." Okul, yasağın "anaokulu"nu da kapsadığını ekledi.
Gerilim, çoğu 60 yılı aşkın bir süredir T. C. yurttaşlarını kabul eden ve 2023-2024 öğretim dönemine gelinceye değin benzer bir anlaşmazlığın yaşanmadığı okullarda öğrenim gören sayıları binlere varan öğrencileri ve velilerini olumsuz etkiliyor ve mağduriyetlerine neden oluyor.
Örneğin, kapılarını T. C. yurttaşlarına kapatmak zorunda kalan okullardan İstanbul'daki Pierre Loti Fransız Lisesi'nin resmi internet sitesindeki bilgilere göre, yalnızca bu okulun "Beyoğlu ve Tarabya’daki yerleşkelerinde, anaokulundan lise son sınıfa kadar farklı uyruklardan yaklaşık 1400 öğrenci" öğrenim görüyor.
Çatışma hangi okulları kapsıyor?
Yaygın medyada genellikle "Alman okulları", "Fransız okulları", "yabancı okullar" olarak genellenmelerine karşın MEB ile büyükelçilikler arasındaki çatışmaya konu olan okullar, yabancı dilde eğitim veren tüm okulları kapsamıyor. Türkiye'de özel statüye sahip, ancak MEB müfredatı ve denetimi altında yabancı dilde eğitim veren, Özel Alman Lisesi, İstanbul Lisesi, Galatasaray Lisesi, Robert Kolej, İtalyan Lisesi, Saint Joseph, Saint Benoit gibi okullar henüz çatışma konusu değil. Geçmişleri Osmanlı Devleti'ne kadar uzanan bu okulların, Cumhuriyet'ten sonra müfredatları T. C. Milli Eğitim rejimine uydurularak çalışmaya devam etmeleri uluslararası anlaşmalarla kayda bağlanmıştı.
Bakan ne diyor?
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, AKP Erzurum İl Başkanlığı Genişletilmiş İl Danışma Meclisi önünde yaptığı konuşmada konuya yaklaşımını şöyle özetledi: "[...] Cumhuriyet’le beraber Lozan Anlaşması’nı imzaladık. Ve Lozan Anlaşması’nda cumhuriyetimizin kurucu kadrolarımızın altına imza attığı Türkiye’de yabancı okullarımız var. On iki tane yabancı okul var. Fransız okulları var. Alman okulları var. İtalyan okulu var. Onlarla ilgili hiçbir sıkıntımız da yok. Fakat enteresan bir biçimde Fransa sadece müstemleke ülkelerine yakışan şekilde davranarak Türkiye’de iki tane daha okul açmış. Bu okulları açarken de 'biz buraya Fransızları alacağız sadece' demiş olmalarına rağmen şu an öğrenci sayısı yüzde doksan oranında Türk vatandaşı [...]
"Ben müsteşarken yazmıştım yazıyı. Oyaladılar bizi, 'ya evet haklısınız, işte düzeltelim'. Okula müfettiş gönderiyoruz, okula almıyorlar. 'Türk öğrenci var mı' diye bakalım diye almıyorlar müfettişi. Şimdi 'siz bizi denetleyemezsiniz' diyorlar [...]
"Bizim çocuklar için bizim sistemimizde legal ve on iki yıllık zorunlu eğitim uygulamakla mükellefiz. Dolayısıyla o okula giden bir Türk vatandaşı eğer bende kaydı yoksa ben o çocuğu okullaştırmadığım için görevimi yapmıyorum demektir. Ben şimdi diyorum çocuklar nerede? Okulda. Hangi okulda? Bizim kaydımızda yok. Nereye gidiyorlar? O iki Fransız okuluna. Resmi olmadığı için bu çocuklar okullaşmamış gözüküyorlar."
Fransa ve Almanya "elçilik
okulları" ne zaman kuruldu?
Bakan Tekin'in Fransa'nın "enteresan bir biçimde [...] sadece müstemleke ülkelerine yakışan şekilde davranarak Türkiye’de iki tane daha okul açmış [olduğu]" gerçeğini, "müsteşarlığı sırasında" fark ettiğini söylemesine karşılık İstanbul'daki Pierre Loti Lisesi ve Ankara'daki Charles de Gaulle Lisesi'nin 1942'de Fransa ve Türkiye arasındaki özel anlaşmayla kurulduğu, Almanya Büyükelçiliği okullarının da 1957'de iki ülke arasındaki Kültür Anlaşması temelinde açıldıkları biliniyor. Kuruldukları günden bu yana hem Fransa hem Almanya Büyükelçiliği'nin okullarına genellikle yüksek bürokrasi, parlamento ve iş dünyasına mensup ailelerden gelen öğrencilerin kabul edile geldiği de yaygın bir bilgi.
Örneğin, AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa’nın torununun Ankara'daki Charles de Gaulle okulunda öğrenim gördüğü 2012'deki "4+4+4" eğitim sistemi tartışmaları sırasında öğrenilmişti. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın çocuklarının da aynı okulun öğrencileri oldukları son krizle birlikte kamuoyuna yansıdı.
Çatışmanın kaynağı nerede?
Milli Eğitim Bakanlığının son anda farkına varılmış bir "müstemlekecilik" vakası olarak sunmasını inandırıcı bulmayan diplomasi ve siyaset yorumcularına göre, sorun Mevlüt Çavuşoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı döneminde, Türkiye'nin Fransa’da okul açma talebine Fransa'nın okulda verilecek eğitimin "laik esaslara dayanması, din eğitimi vb. konuların eğitimin dışında tutulması"nı şart koşmasıyla patlak vermişti.
O zamandan başlayarak hükümetin Türkiye'deki Fransız okullarına "kafayı taktığını" ileri süren Gazete Pencere'den Nuray Babacan, hükümetçe "Bu okullarda, din ve ahlak dersi verilmesi, Türk müfredatının uygulanması ve MEB’e bağlı Türk öğretmenlerinin görev alması konusunda baskı yapıldığı[na]" ilişkin duyumlara göndermede bulunuyor.
Ankara'nın Almanya'da da, Türkiye'deki Almanya Büyükelçiliği okullarının muadili olacak resmi "Türk Okulları" açılması konusunda 2020'den başlayarak görüşmeler yürüttüğü Almanya medyasında yaygın olarak haberleştirilmiş, Ankara'nın talebi Almanya kamuoyunda genellikle olumsuz karşılanmıştı.
Almanya'da ve Fransa'daki karşıtlığın temelinde Türkiye'nin düzenine ve eğitimine giderek daha çok egemen olan din merkezli yaklaşımın bu ülkelerde üzerine titrenen laik/seküler eğitim düzenine bir meydan okuma olarak algılanması rol oynadı. Gerek sol, gerek sağ partilerin tabanlarının "Okulların her halükarda, Türk devletinin ideolojik ve siyasi etki alanının dışında tutulması" konusundaki kategorik tutumları ve medyadaki Diyanet'e bağlı din görevlilerinin karıştıkları "casusluk" olayları haberlerinin gölgesi Ankara'nın talebini havada bıraktı.
Bu arka plan üzerinde, binlerce öğrenci ve velilerinin devletin bilgisi ve denetimi altında seçtikleri okullardan apansız koparılarak, bulanık bir geleceğe itilmelerine varan çatışmanın Milli Eğitim Bakanı'nın "müsteşarlığı sırasında" farkına vardığı bir "müstemlekecilik" saldırısına direnme ihtiyacıyla ilişkilendirilmesinin mağdur aileler ve öğrencilerce inandırıcı sayılması için çok fazla neden görünmüyor.
Uygulamada da Bakan Yusuf Tekin'in "müstemlekecilik"le mücadelesi, "müstemlekeciler"in konumunda ve hukukunda hiçbir değişiklik yaratmadı. Ülkeler arasındaki antlaşmalar varlığını korudukça okullar yerli yerinde durmaya ve kendi standartlarına göre eğitim vermeye devam edecek. Ankara'nın Batı'yla kozlarını kendi yurttaşlarının yaşam ve haklarını sahaya sürerek paylaşma girişiminin mağduru öğrenciler ve aileleri oldu.
"Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını cezalandırıyor"
Almanya Büyükelçiliği'nin Ernst Reuter Okulu'nun kapatılması haberini sosyal medyadan paylaşan bilim insanlarından Strasbourg Üniversitesi Türk Çalışmaları Bölümü Direktörü Prof. Samim Akgönül: "Bu gerçekten çok ilginç ve endişe verici bir hâl aldı. Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını cezalandırıyor." derken, siyaset bilimci, Doç. Dr. Ayşegül Kaynar da varılan noktayı, "'Türk isen, Türk gibi eğitileceksin ve Türklüğün ne olduğunu da ben bilirim' deniyor hepimize" diye yorumladı.
(AEK)