Fotoğraflar: Volkan Ercan
Türkiye’de feminist tiyatronun tarihi 1980 sonrasına kadar uzanıyor. Feminist tiyatro denilince aklınıza sadece kadına yönelik şiddetten ibaret oyunlar gelmesin lütfen.
Erkekliğin sorgulandığı oyunlardan tutun da klasikleşmiş, mesela “Ferhat ve Şirin” gibi bir eser de tersinden kadın bakış açısıyla kurgulanabiliyor feminist tiyatroyla.
Zeynep Kaçar ve Jale Karabekir’in 2000’de İstanbul’da kurduğu Tiyatro Boyalı Kuş, feminist tiyatronun Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden.
Ekip bugünlerde güçlü bir kadın hakları savunucusu olan, edebiyat ve fikir dünyasındaki mücadelesiyle tarihe geçen Fatma Aliye Hanım’la yeniden tanıştırıyor bizleri.
İzleyiciye güçlü ve bir o kadar da duygulu bir kadını anlatan oyunun tılsımı, yıllar önce yaşamış, saraylarda büyümüş, iyi eğitimler almış bir konuda inat etmiş bir kadınla, Fatma Aliye Hanım’la sizi bir şekilde duygudaş yapmasında saklı.
Tiyatro Boyalı Kuş’un Genel Sanat Yönetmeni Jale Karabekir de bu duygudaşlığa işaret edercesine, “Köklerimizi araştırmak o kadar önemli ki! İnsan köklerini bulduğunda ona nasıl da özlemle, sımsıkı sarılıyor. Hiç ama hiç bırakmak istemiyor. “Aliye, bir kadın” işte biraz da bunun eseri” diyor.
Her ne kadar geçmişi anlatsa da oyunda sıkça geçen “Her devir kendi Amazonunu yaratır” cümlesi, bugünün kadın ve LGBTİ+ haraketine bakınca, daha da anlam kazanıyor.
“Bence özellikle alternatif tiyatro seyircileri de artık homofobik, kadın düşmanı, erkeklerin hakimiyetindeki yapımları seyretmeyi tercih etmiyor” diyen Karabekir’i dinliyoruz:
"Benim için geç bir tanışmaydı"
Siz Fatma Aliye ile nasıl tanıştınız? Nereden aklınıza geldi onu sahneye taşımak?
İlk olarak Fatma Aliye Hanım ile Udî romanı sayesinde tanıştım. Benim için çok geç bir tanışmaydı.
16-17 yıl öncesiydi, benim yaşım ise otuzların başı. Udî’yi okuduğumda vuruldum diyebilirim. Hikâyenin kendisine, Bedia karakterine, sanat ve musikinin anlatılışına, Fatma Aliye Hanım’ın müthiş kalemine ve o kalemin 19. yüzyılın son yıllarında kadın meselesini ve mücadelesini nasıl maharetli bir şekilde kurgulayışına… Osmanlı Türkçesi okuyamamak hayatımda hep bir eksiklik hissettirmişti bana.
Udî’yi okuduktan sonra bu eksiklik hüzünle de kaplandı. Daha sonra Fatma Aliye Hanım’ın diğer eserleri de Latin harfleriyle basılmaya başlandı. Ama keşke kendisini şahsi hayatımın her devresinde farklı bir keyifle ve aydınlanmayla okuma fırsatım olsaydı; ortaokul, lise, üniversite çağlarımda bana kim bilir neler katacaktı.
Buradan Fatma Aliye Hanım ve diğer öncü kadın edebiyatçıların edebiyat tarihimizde gizlenmiş ve unutturulmuş eserlerini günümüze taşıyanlara da teşekkür etmek isterim. Tam 9 sene olmuş sanırım, Levayih-i Hayat (Hayattan Sahneler) kitabını okumuştum ve Tiyatro Boyalı Kuş’ta sahnelemek istemiştim.
Ancak birkaç sene uğraştığımız halde bütçe bulamadık. Tiyatro Boyalı Kuş alternatif ve bağımsız bir feminist tiyatro topluluğu. Siyasi ve ekonomik engellere rağmen 2000 yılından beri sebat ederek ve her daim çalışarak üretmeye ve yeni yapımlarla seyirci karşısına çıkmaya çalışıyoruz.
Yapım ve en az bir yıl sürdürebileceğiniz temsiller için bir bütçeniz yoksa, Fatma Aliye Hanım’ın bir eserini sahneye taşımak aslında fazla iddialı olacaktı. O nedenle hep aklımızın ve yüreğimizin bir köşesindeydi Fatma Aliye Hanım. Derken 2018 yılında baş ucu kitabımız Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda adlı eserini mekâna özgü bir performans olarak sahnelemeye başladık.
Virginia Woolf 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar İngiltere’de kadın yazarların izini sürer ve gerçek ile kurmaca arasında bir dünya yaratır. Çok etkileyici ve çarpıcı bir yapıt. Pandemiyle birlikte bu eserin radyo tiyatrosu ve daha sonra da sahne versiyonunu yaptık. Benim çevirdiğim, oyunlaştırdığım ve rejisini üstlendiğim bir yapımdı. Bahsettiğim üç farklı biçim üzerine çalışırken Kendine Ait Bir Oda metni bize asıl soruyu yöneltti sanıyorum.
Virginia Woolf’un klasikleşmiş feminist bir edebiyat eleştirisidir Kendine Ait Bir Oda ve elbette kendi yaşadığı, ürettiği İngiltere’yi anlatır.
Onun kelimeleri, önermeleri, eleştirileri, edebiyata ve bu edebiyat içindeki kadın yazarlara bakışı yavaş yavaş bize kendi coğrafyamızı dair sorular sormaya yönlendirdi ve “Aliye, bir kadın”ın temelleri atılmaya başlandı: “Peki, bizim topraklarda neler oldu?”
Metni yazarken nelere dikkat ettiniz? Nasıl bir yol izlediniz?
Söylediğim gibi hem kendi şahsi hayatımda hem de profesyonel hayatımda Fatma Aliye Hanım’la geç tanıştığımı düşünüyorum.
Udî’yi okuduğumdan bu yana elbette olumlu olumsuz pek çok değişim oldu. Ben olumlu tarafından anlatayım. En azından şimdilerde Osmanlı Türkçesi okuyabiliyorum.
Fatma Aliye Hanım’ın neredeyse tüm eserleri, romanlarının yanı sıra tarih ve felsefe gibi alanlarda yazdığı kitaplar, hatta 1895-1908 arasında kesintisiz 624 sayı çıkabilmiş Hanımlara Mahsus Gazete’deki birçok makalesi, şahsi evrakında bulunan tamamlanmamış oyun ve hikayesi bile şu an Latin harfleriyle basıldı.
Bu büyük bir hazine elbette!“Aliye, bir kadın” oyununu yazmaya karar verince, ilk olarak Fatma Aliye Hanım’ın tüm eserlerini onu daha iyi tanıyabilmek maksadıyla yeniden okudum. Kendisi hakkında yazılmış öyle çok makale, tez ve kitap var ki! Bunları tasnif etmek bile zaman alıyor.
Elimden geldiğince çoğunu okumaya çalıştım. Ve tabii toplamaya başladım: Gazete haberleri, kendi şahsi evrakındaki kişisel malzemeler (mektuplar, müsveddeler vs.). Bıraksanız beş sene daha okuyabileceğim kadar malzeme topladım diyebilirim. Ama oyun yazmak gibi bir hedefim olduğundan bir noktada içinizdeki yazar, “dur” diyor. “Tamam artık” diyor.
Fatma Aliye Hanım’ın torunu, duayen meslektaşımız Suna Selen ve kızı Güner Özkul ve Fatma Aliye Hanım belgeselini yapan Nurgül Bayram ile yaptığım görüşmeler de “Aliye, bir kadın” metnine odaklanmam konusunda beni cesaretlendirdi.
“Aliye, bir kadın”yi yazarken dikkat ettiğim en önemli unsur yanlış bilgi vermemekti. Biyografik bir eser yaratmaya çalıştığınızda bu bence en önemli kriter. Fatma Aliye Hanım’a sadık kalmak zorundaydım.
Ama bir de bu eseri kurgulayan ve yazan ben vardım. Bu iki kişi arasında doğru bir ilişki kurmak zorunda olduğumu biliyordum. “Aliye, bir kadın” oyununun kurgusunu yapılandırırken çok zorluk çektim, çünkü açıkçası Fatma Aliye Hanım’ın hayatını bir oyunla anlatmak mümkün değil, süre yetmiyor.
Onun hayatıyla, eserleriyle ilgili elimde çok fazla bilgi vardı. Bu noktada karar vermeniz gerekiyor. Ben feminist bir tiyatrocu olarak kararımı ve tercihimi edebiyat ve kadın mücadelesi mevzularından yana verdim. O nedenle “Aliye, bir kadın” bu iki temel mesele üzerinden Fatma Aliye Hanım’ın hayatını, doğumundan yani 1862’den 1918’e kadarki süreci içeriyor, diyebilirim.
“Yazım süreci bir yılı buldu”
Süreç nasıl başladı ve ilerledi? Yani ne kadar zaman çalışıldı?
Bence süreç ilk Udî’yi okuduğum zaman başlıyor. Yazarın zihni aslında yazacağı oyunla ilgili sürekli çalışıyor, tıpkı kimyada gördüğümüz tepkimeler gibi; belli bir haletiruhiye belli bir zaman belli bir aktivasyon enerjisi bir araya geldiğinde işte o bileşim ortaya çıkıveriyor.
Ama elbette fikrin ve metnin olgunlaşması için gerçekten bir zamana ihtiyaç duyuluyor ve sonra odaklanma süreci başlıyor. Bu şekilde bakarsak sanırım “Aliye, bir kadın” metninin yazım süreci bir yılı, prova süreci ise üç buçuk ayı buldu. Tabii yoğunlaştırılmış zamanlar ve çalışmalardı bunlar.
“Feminist ve LGBTİ+ mücadelenin payı büyük”
Son dönemde kadın oyunlarının öne çıktığını görüyoruz sizce bunun nedeni ne? Siz uzun zamandır bu alanda feminist metinler üreten birisiniz, sizce bu son yıllardaki artışın nedeni ne?
Bizim kurulduğumuz ve ilk yapımlarımızı seyirciyle buluşturduğumuz zamanlar elbette kadın oyunları sahneleniyordu ama bu yoğunlukta değildi. Bunun birçok sebebi var bence.
İlk olarak kadın, feminist ve kuir bakış açılarını artık sanatta ve tiyatroda görebiliyoruz, çünkü üretimleri artık sadece erkekler ya da eril düşünce sisteminin aktörleri yapmıyor.
Eskiden İstanbul’da iki konservatuvar oyunculuk bölümü varken şimdi sayısını bile bilemiyorum.
Hatta kurs ve atölyeleri de düşünürseniz kitle iyice genişliyor. Bu okullardan öğrenciler mezun oluyor, o bölümlerde ayrıca klasik eğitimin dışında artık farklı bakış açılarını ve tiyatro yöntemlerini öğrencileriyle paylaşan hocalar var.
Elbette sadece eğitim ile bunu açıklamak mümkün değil, sosyolojik boyutu da hesaba katmalıyız. Feminist ve LGBTI+ mücadelenin de payı çok büyük.
Bence özellikle alternatif tiyatro seyircileri de artık homofobik, kadın düşmanı, erkeklerin hakimiyetindeki yapımları seyretmeyi tercih etmiyor.
Ayrıca zaten yüzyıllardır erkek karakterlerin kahraman olduğu, kadın karakterlerin çoğunlukla erkek üzerinden tanımlandığı ve özne değil nesne olduğu oyunlar yazıldı ve yönetildi erkekler tarafından. Bunun değişme vakti çoktan gelmişti diye düşünüyorum. Zaten Tiyatro Boyalı Kuş’un kurulma sebeplerinden biri de buydu!
"Tiyatronun büyüsü ile Fatma Aliye Hanım’ın tesiri birleşiyor"
Oyuna ilgi nasıl?
Bu sezonun zor bir sezon olacağını bilerek “Aliye, bir kadın” yapımını yaptık. Hem pandeminin üçüncü senesi hem de ciddi bir ekonomik buhran içindeyiz.
Fatma Aliye Hanım’ın 160. doğum yılı olan 2022’de oyunun prömiyer yapmasını da önemli buluyorduk. Ayrıca hala Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda eserini sahneliyoruz. Bu iki oyun arasında hem yapısal hem içerik bağlamında çok fazla örtüşen şey var. Seyircimizle bunları da paylaşmak istedik. Şu ana kadar üç temsilimiz oldu. Sezonun kısıtları nedeniyle biz de çok fazla temsil yapamayız diye düşünüyorum.
Zaten pandemi nedeniyle kapanmak zorunda kalan tiyatro salonları nedeniyle de salon bulmak inanılmaz zorlaştı. Biz ana akım bir tiyatro topluluğu değiliz, hiçbirimiz sosyal medya fenomeni veya ünlüsü de değiliz, üstelik oyunumuz komedi de değil. Şimdilerde tiyatro seyircisinin oyun seyretme eğilimi maalesef bu saydıklarımla tanımlanıyor.
Ama Fatma Aliye Hanım’ın hayatını ve oyunumuz “Aliye, bir kadın”ı daha geniş kitlelere ulaştırmak gibi bir gayemiz var. Yirmi yıldır her şeye rağmen üretiyor ve sahneye çıkıyoruz. Fatma Aliye Hanım ve tüm diğer kadınların mücadeleleri sayesinde! O nedenle inatla “Aliye, bir kadın” ile seyirciye seslenmek ve seyirciye ilham kaynağı olacak bir edebiyat ve fikir kadınıyla tanıştırmaya çalışıyoruz.
Ve yavaş yavaş seyircimiz Fatma Aliye Hanım ile Tiyatro Boyalı Kuş sahnesinde, Tiyatro Boyalı Kuş yorumuyla tanışmaya geliyor. Sanırım bizim için en etkileyici olan Fatma Aliye Hanım’ın seyirci üzerinde bıraktığı o tesir!
Tiyatro Boyalı Kuş’un tüm yaratıcı ve teknik ekibine de minnettarım. Onların “Aliye, bir kadın” oyununa inançları da seyirciye geçiyor.
Bazen oyunda Fatma Aliye Hanım da burada, bizimle diye hissediyoruz. Perde arasında ya da oyunun sonunda bazen seyircilerimiz duygularını ve düşüncelerini bizimle paylaşıyorlar bazense sadece gözlerinin nasıl parladığını görüyoruz. Evet o gözlerdeki pırıltılar!
Sanırım alkıştan, takdirden, sözden daha fazlası onlar! Tiyatronun büyüsü ile Fatma Aliye Hanım’ın tesiri birleşiyor. Tam nasıl anlatırım bilmiyorum.
Bazen gerçekten sözle ifade etmem çok zor. Bir seyirci oyundan gözlerinde pırıltılarla ayrılıyorsa onda bir duygu değişimi gerçekleşmiş demektir ve kim bilir bu değişim nelere sirayet edecektir. Bu çok güçlü bir tesir!
Sizde tesiri büyük olan Fatma Aliye'yi anlatır mısınız biraz...
Fatma Aliye Hanım kadın hakları hareketi, edebiyat ve fikir dünyamızda bir öncü. Tıpkı Virginia Woolf’un anlattığı İngiltere’deki gibi kadınların yazdıklarına kendi isimlerini koyamadığı bir dönemde, bir kadın imzasıyla edebiyat dünyasına girmiş ve böylece edebiyatın kapılarını bir daha kapanmayacak surette kadınlara açmıştır.
Fatma Aliye Hanım’ın öncülüğünü saymakla bitiremiyoruz neredeyse: Türkiye’de kadın meselesini konu edinen ilk kadın romancı; ilk kadın çevirmen; biyografisi yazılan ilk kadın; monografi, tarih ve felsefe kitapları kaleme alan, uluslararası fuarlara çağırılan ve ödül alan ilk kadın yazar; ilk kadın yardım derneği kurucusu ve Kızılay’ın ilk kadın üyesi. Bu öncü kadınla herkesin tanışmasını gerçekten çok arzuluyoruz.
“Aliye, bir kadın” yapımına imza atmamızın en önemli sebebi sanırım bu: Ben Fatma Aliye Hanım’ın kalemiyle ne geç tanıştım, ah keşke daha önce tanışsaydım, diyordum kendi kendime. Şimdi ise tarihimizi bilmenin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz ve hissediyoruz.
Köklerimizi araştırmak o kadar önemli ki! İnsan köklerini bulduğunda ona nasıl da özlemle, sımsıkı sarılıyor. Hiç ama hiç bırakmak istemiyor. “Aliye, bir kadın” işte biraz da bunun eseri.
Bir de mücadele hiç bitmiyor. Bunu da belirtmek isterim. Belki Fatma Aliye Hanım’ın yaşadığı gibi bir karanlık dönemde yaşamıyoruz, ama yine de her karanlık dönem içinde yaşayana karanlık, azap verici, ezici ve baskıcı, öyle değil mi? İşte tam da bu nedenle mücadele hep devam ediyor, etmek zorunda!
Bugün de bizler için, kadınlar için, LGBTİ+ için karanlık bir dönem, kapitalizmin, erkek egemen ve neoliberal sistemin acımasızca ezdiği büyük bir çoğunluğuz! Ama mücadelenin ve kazanımların daim olacağı bir dünya umuduyla, “Aliye, bir kadın” oyunumuzdan bir cümle ile bitirmek isterim: “Her devir kendi Amazonunu yaratır.”
“Aliye, bir kadın” nerelerde izleniyor? “Aliye, bir kadın” sınırlı sayıda temsille İstanbul seyircisiyle buluşacak. Cihangir’de Tatavla Sahne’de 11, 12, 25, 26 ve 27 Ocak tarihlerinde; Kadıköy’de Oyun Atölyesi’nde 9 Şubat tarihinde Saat 20.30’da seyredilebilir. twitter @tiyboyalikus // instagram @tiyatroboyalikus) takip edebilirsiniz Aliye, bir kadınMetin ve Reji: Jale Karabekir Dramaturji: Efsun Pırıl Yeneroğlu, Nelin Dükkancı Yaman Koreografi: Gökmen Kasabalı Müzik: Murat Hasarı Dekor Tasarım: Cihan Aşar Kostüm Tasarım: Sema Işık Saral Işık Tasarım: Mehmet Doğan, Jale Karabekir Reji Asistanları: Tuğçe Yükselel, Hazal Deniz, Hatice Elif Kahraman Afiş Tasarım: Rauf Kösemen Fotoğraf: Volkan Erkan Ahmet Midhat Efendi’nin Sesi: Can Emrah Yaman Vokal: Burçak Gürbüz Oyuncular: Tuğçe Yükselel, Nisan Yenigül, Murat Avni Yürekli |
(EMK/AÖ)