Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki Alipaşa ve Lalebey Mahallesi’nde kentsel dönüşüm projesi kapsamında alınan yıkım kararı ailelerin tüm itirazlarına rağmen hayata geçirildi. Yapıların yüzde 95’i yıkılan mahalle; geri kalanların da yıkılmasıyla bir ay içerisinde dümdüz, insansız ve ruhsuz bir alana dönüştürülecek.
2009 yılında TOKİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Sur ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin “Alipaşa ve Lalebey Mahallesi Kentsel Dönüşüm Projesi“ kapsamında, buradaki tescilli yapıların dışındaki yerlerin yıkımına karar verdi. Yıkılacak 850 yapının kimisi çoklu hisselerden oluştuğu için hak sahibi sayısı 1025’ti. Yapılan görüşmeler sonucunda ev ya da para karşılığında 429 yapı için 588 hak sahibi ile anlaşma sağlandı. Bu ailelerin birçoğu TOKİ’deki evlere yerleştirildi.
4 Aralık 2012'de Sur’un tamamı Afet Yasası olarak bilinen 6306 sayılı kanun kapsamında riskli bölge ilan edildi ve böylece tüm yetkiler Çevre Şehircilik Bakanlığı’na geçti. 2012’de mahalle sakinlerinin itirazları nedeniyle belediye yıkımı durdurdu.
Aralık 2015 ve Mart 2016 tarihleri arasında yaşanan çatışmalar nedeniyle Sur’un bazı mahallelerinde süresiz sokağa çıkma yasakları ilan edildi. On binlerce Sur sakini yerlerinden edildi ve yaşadıkları yere geri dönemedi.
Bu süreçte yerinden edilen Alipaşa ve Lalebey sakinleri bir ila altı ay arasında bir süre sonra evlerine geri dönebildi. Mart 2016’da, ilçenin tamamını kapsayan kentsel yenileme projesinin bir parçası olarak Sur’un 16 mahallesi kamulaştırıldı.
Bakanlık, 2013 yılında anlaşma sağlanmayan geri kalan 421 yapının yıkımı için başvurduğu mahkemeyi kazandı. Aralık 2016’da Alipaşa ve Lalebey sakinlerinin evlerini bir hafta içinde boşaltmalarını talep eden icra emirleri gönderildi ama birçoğu Sur’dan ayrılmadı. Yıkımların Nisan 2017’de başlayacağı kendilerine sözlü olarak bildirildi.
Nisan ayının sonunda, cami hoparlörlerinden yapılan çağrılarla sakinlere yedi gün içinde evlerini boşaltmaları gerektiği duyuruldu. 23 Mayıs’ta hali hazırda boşaltılmış evlerin yıkımı başladı ve aynı zamanda mahallelere su ve elektrik verilmesi kesildi.
Sur sakinleri kentsel yenileme projesine dair kendileri ile samimi bir istişare yapılmadığı, alternatif barınma imkanları sunulmadığı ve kayıpları için yeterli tazminat bedelleri ödenmediği için evlerinden çıkmak istemedi. Mahallelerdeki tüm sakinler, sürekli olarak önlerindeki belirsiz gelecekten dolayı derin bir endişe duyduklarını kamuoyuna duyurmaya çalıştı. Sakinler güçlü dayanışma ilişkileri kurdukları ve aile köklerinin dayandığı Sur’dan ayrılmak istemediklerini, ayrıca geçimlerini sürdürebilmelerinin Sur içindeki yaşamlarına bağlı olduğunu tekrar edip durdular.
Ailelerin tüm direnişine rağmen Alipaşa’nın neredeyse tamamı yıkıldı. Kalan diğer yapılar ise bir ay içerisinde dümdüz hale getirilecek. Yıkımın 2017 Haziran ayında başlamasıyla birlikte kentteki sivil toplum örgütleri “Sur’un Yıkımına Hayır” platformu altında birleşti. Platform yıkıma ilişkin raporlarını uluslararası arenaya taşıdı. Platform Suriçi’nde alınan kamulaştırma kararıyla yıkılması muhtemel diğer alanların yıkımını durdurmak için güçlenerek çalışmalarını sürdürmeyi planlıyor.
"Hükümet uluslararası mekanizmalarına yanlış bilgi veriyordu"
Platform Eşsözcüsü Talat Çetinkaya ile platformun amacını, yürüttüğü çalışmaları ve bundan sonra ne yapacaklarına ilişkin konuştuk.
Öncelikle Platformu tanıyalım. Kimlerden oluşuyor ve ne amaçla kuruldu?
Platform 2017 Haziran ayında kurulan sivil toplum örgütlerinin girişimi. O dönem Alipaşa’da yıkımlar başladı. Çok ciddi sıkıntılar yaşanıyordu. Bir çağrı yaparak kentteki STK’larla bir araya geldik. Yıkımlara karşı bir platform oluşturduk. TMMOB, KESK, Kadın hareketi, siyasi partiler, hukukçular yer alıyor, insan hakları örgütleri de dışarıdan destek veriyor. Bir araya gelip bir planlama çıkarttık.
Yasaklar devam ederken de bir platform kurulmuştu, ona ne oldu?
Evet, 2015’te aralarında belediyelerin, Diyarbakır Ticaret Odası’nın da olduğu 200’e yakın güçlü kurumdan oluşan bir platform kurulmuştu. Kamulaştırmayla ilgili itirazlara ilişkin mahalleliye hukuki olarak destek verildi. Ancak kayyumların gelmesinin ardından baskı nedeniyle dağıldı ve işlevsiz bırakıldı.
Sizin hedefiniz neydi?
Alipaşa ve Lalebey’deki yıkımı durdurmak amacıyla kurduk. Bizim hedefimiz oydu. İlk başta oradaki söylemi ve algıyı tersine çevirmek, oradaki halka moral motivasyon desteği vermek ve yıkımı durdurmak. Birincisini yaptığımıza inanıyoruz. Çünkü AKP hem ulusal hem de uluslararası mekanizmalarda şu algıyı yaratıyordu: “Oradaki halk kötü koşullarda yaşıyor, zaten onlar da bunu kabul etti ve sağlıksız koşullardan kurtulup TOKİ’de yaşamak istiyorlar. Bunlar da imzalamışlar ve orayı boşaltmak için istekleri var.”
Bu şekilde AB mekanizmalarına bilgi veriyorlardı. Biz bu algıyı şu şekilde yıktık. Oradaki yurttaşlarla bir araya geldik. Ve baktık ki gerçekten çıkmak istemiyorlar.
"Halkın bize güveni arttı"
Mahalle sakinlerinin size karşı tepkisi nasıl oldu? Ruh halleri nasıldı? Güven bunalımı yaşıyorlar mıydı? Onlara yaklaşmakta zorlandınız mı?
İlk başlarda çeşitli nedenlerden dolayı moralleri çok bozuktu. Proje hayata geçirilirken belediyelerin de işin içinde olması nedeniyle tepkiliydiler. Biz de belediyelerin ilk başta bu işin içinde olabilir ama 2012’de zaten itirazlar nedeniyle yıkımı durduranın da belediye olduğunu, şu anda belediyeler olsa evlerinin yıktırmayacağını söyledik. Burada halkın istenmediğini, sivil tasfiyenin söz konusu olduğunu anlatmaya çalıştık. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapıldığına ikna oldular.
Konuştuklarımızın yüzde 80’i çıkmak istemediklerini söylüyorlardı. Biz de bunu organize etmeye başladık. Açıklamalarla, heyet ziyaretleriyle, videolarla, bunları çekip raporlara dönüştürüp BM’ye AB’ye gönderdik. Kamuoyuyla paylaştık ve gittikçe bu toparlandı. Sonrasında yıkım gerçekleşmesine rağmen halkın güveni arttı. Başta demeç vermek istemeyen, kameralara konuşmak istemeyen insanlar yavaş konuşmaya başladılar.
"Kimse zorla yerinden edilemez"
Zorla tahliye edilme meselesinin uluslararası kriterleri nelerdir?
Birleşmiş Milletler’in en önemli kriterlerinden biridir. Yasal dayanağı ne olursa olsun hiç kimse yerinden zorla tahliye edilemez. Aksine Aksine Türkiye yetkilileri hiç kimsenin zorla yerinden edilmemesini güvence altına almakla birlikte, uluslararası insan hakları hukuku ve standartlarına uygun bir şekilde zorla tahliyeleri sadece en son çare olarak uygulamakla yükümlüdür. Sakinleri evlerini boşaltmaya zorlamak için keyfi olarak uygulanan su ve elektrik kesintileri de uluslararası hukuk uyarınca yasaklanmıştır. Parayı almış olsa da, imzalamış olsa da eğer yurttaş ‘konutumdan çıkmak istemiyorum ‘diyorsa, kimse çıkartamaz, uluslararası sözleşmelerde böyle bir şey var.
Birleşmiş Milletler’e sunduğunuz raporlar ne aşamada? Nasıl bir tepki aldınız?
Birleşmiş Milletler’e rapor sunduk. Avrupa Birliği parlamentosunda, bazı ülkelerin özel oturumlarında sunumlar yapıldı. AB’nin 17 ülkesinde Alipaşa ve Lalebey’in yıkılmasının nedenlerini, oradaki zorla tahliyeleri anlatan özel sunum yaptık.
"Yıkımın kentsel dönüşüm ve savaşla ilgili olmadığını anlattık"
Neler anlattınız bu sunumlarda, biraz daha açarsak?
Meselenin yansıtıldığı gibi olmadığını anlatmaya çalıştık. Yıkımın kentsel dönüşüm ve savaşla alakası olmadığını belirttik. Nitekim savaşın durduğu tarih belli, sonrasındaki yıkımlar da belli. İnsanlık onuruna karşı işlenen suçlar kapsamında ve insan yaşamına aykırı olduğuna ilişkin yasalar kapsamında ele alınması gerektiğini, ortaya koyduk. Tarihi yapılara karşı işlenen suçlar, yurttaşlara karşı, çevreye karşı işlenen suçlardır. Buna göre değerlendirilmesini istedik.
Mahallede yıkıma karşı direniş sırasında nelerle karşılaştınız?
Alipaşa’da moral yükseldi, beş ay boyunca insanlar direndi. Silah kullanıldı, gözaltına alındı, insanlar zorla çıkartıldı. Bu noktaya kadar vardı. İnsanların rızayla çıkmadığı görüntülerle, yurttaş söylemleriyle netleşti. OHAL olduğundan dolayı insanlar bir şey yapamıyor. STK’lar da bunun farkında. Çok fazla bir karşı duruş geliştirilemiyor. Ama şunu da kanıtladılar. Burada isteyerek, mutlu olarak çıkmak diye bir şey yok. Yüzde 70 i zorla çıkartıldı. Bunu ifade ettiler. En azından basına yansıyan görüntüler bunu kanıtladı. İlk önce çıkacağız başka çare yok diyorlardı. Ama sonrasında haklarının farkına vardılar.
"İnsanlar yalnız olmadıklarını gördüler"
Ramazan ayında yeryüzü sofralarıyla başladınız, bunun nasıl bir etkisi oldu?
Yeryüzü sofraları insanları bir araya getirmek için önemli bir adım oldu. Başka bir dayanışma vardı orada. İnsanlar yalnız olmadıklarını gördüler. Su ve elektrik kesintileri oldu. Bu çok gündemleşti. Temel ihtiyaçları kesmek tüm uluslararası arenada suçtur ama OHAL’den dolayı bunların hükmü yoktu.
Bu süreçte birçok heyet gelip inceleme ve gözlem yapma fırsatı buldu? Algıları nasıldı?
Savaş nedeniyle buraların yıkıldığına ilişkin yaratılan bir algı var. Dolayısıyla dışarıdan gelen heyetler de bu algıyla geliyordu. Biz onların gelip görmelerini sağlayacak koşulları oluşturduk. Gelen tüm demokratik kitle örgütleri tarafından raporlar yazıldı.
"40 bin imzaya ulaştık"
Bir de imza kampanyası başlattınız?
Bir buçuk ay önce imza kampanyası başlattık. 30-40 bin imzaya ulaştı. Bunu TBMM’ye götüreceğiz. Elbette istediğimiz rakam değil. Çünkü insanlar imza atmaktan çekinir hale geldi. Akademisyenlerin durumu ortada. Bir imzanın bile hayatları etkileyeceği bir örnek var. OHAL’de muhalif bir şey yapmaya izin verilmiyor. Bu bizim de çalışmalarımızı etkiliyor. Sokakta imza stantı kuramıyoruz, izin verilmiyor.
Şu anda Alipaşa’da durum nedir?
Şu anda Alipaşada 40 ev var. Yüzde 95’i yıkıldı. Kalan evler de bir ay içerisinde yıkılır düzleştirilir. Belki bir iki tescilli yapı kalacak. Acele bir biçimde Turistik caddesine yakın kısımda temel attılar. Orada örnek daireler çıkartacaklar. Kapalı abluka alanında olan o çirkin, taklit bile olmayan yapıları yerleştirecekler. Normalde yıkımdan sonra çıkan taşları yağmaladılar. Onları bile koruyup yeni yerlerin yapımında kullansa bir anlamı olurdu belki. Ama onları bile kullanma ve saklama gereği duymadılar. Kamyon kamyon taşlar gitti.
"TOKİ'ye giden var ama az"
Mahalleden çıkan ailelerle iletişiminiz var mı? Nerelere yerleştiler?
Oradan çıkan 15 aileyle iletişimimiz var. TOKİ’ye gidenler var ama az. Bir kısmı Bağlar, bir kısmı da surun yakınındaki mahallelere taşındılar. Gidenlerin bir kısmı her gün geliyor. Evi yıkılmış ama yine de geliyor. O bağ kolay kopmuyor, kopamıyorlar zaten.
Uluslararası arenada yansımalar nasıl oldu?
Uluslar arası arenada yansıması yetersiz ama tamamen boş değil. AB, BM, UNESCO’ya raporlar sunduk. Onlarla konuştuğumuzda bize söylenen şu: Bu tür gerekçeler nedeniyle AKP ile ilişkileri askıya aldıklarını belirtiyorlar. Bu durumlar hükümetin karnesini zayıflatıyor.
Sosyal medyayı etkin kullandınız…
OHAL’den dolayı kendini ifade edemiyorsun. Sadece sosyal medya var. Bizi yansıtacak basın organları zaten yok. Birçok sanatçı ve entelektüelden görüşler alındı. Alipaşa’yı durduramadık. O yüzden biraz durgun ama tekrar canlandıracağız. Bir yıkım politikası var ve bu epey devam edecek. Burayı turizme açacaklar. En önemli konu orayı sadece tarihi yapıların görsel olarak durması ve diğer yerlerin yıkılması. Yasaklı bölgelerle birlikte 5 bine yakın ev yıkıldı. Şu an belki farkında değiliz ama birkaç yıl sonra bu durum büyük bir sıkıntı yaşatacak. O insanların habitatlarından edilmesi, işsiz kalması, sonuçta 20-30 bin kişi çıktı.
Yerinden dönüşüm
Sizin alternatif olarak öneriniz nedir?
Bizim en başından beri önerimiz yerinden dönüşüm konusunu gündeme getirmekti. Bu olmayacak bir şey değil, şu an bile bazı kesimlerde yerinden dönüşüm yapılıyor. Melikahmet ve Gazi caddesindeki binalarda güçlendirme yapıyor, ticari bölgesi olduğu için. Biz de bu uygulamayı genele yaymalarını istiyoruz. Çok zorda kalınmadığı müddetçe yıkmadan, dokusunu bozmadan ve o insanları yerinden etmeden, mağdur etmeden yapmak gerekiyor. Ticari ve turistik bir meta olarak gördüğünden ve kafası sadece ticari olarak çalıştığından bu şekilde uygulama yapılıyor.
Sur’un yıkımına hayır dediniz ama yıkım gerçekleşti. Platformun bundan sonraki işlevi ne olacak? Dağılacak mı?
Bu platformun işlevi devam edecek. Panel ve çalıştaylar düzenleyeceğiz, ne yapıldığına ve neyi yapamadığımıza ilişkin raporlama yapacağız. Bunun için hazırlık toplantıları yapacağız. Çünkü bu durum Alipaşa’yla bitmeyecek. Devam edecek. Fiskaya’da başlayacak yakında. O yüzden daha farklı yöntemler deneyerek bu platformu güçlendirmeye çalışacağız. Amacımız bu yönde. Alipaşa yıkıldı diye durmayacağız. Alipaşa’da onların yaptıkları çalışmaları sürekli takip edeceğiz. Çünkü kazdıkları her yerde tarihi bir kalıntı çıkabilir. Orayı denetlemek tarihi yapı çıktığında durdurmak ve diğer yerlerdeki yıkımın başlamasını engellemek. Amaçladıkları ikinci etabı engellemeye çalışacağız.
Bundan sonrası için platform olarak çağrınız nedir?
Çağrımız şu. Sur ve Hevsel bahçesi hiçbir ayırım gözetmeden ülkedeki ve kentteki herkes için önemli. Bu alana herkesin sahip çıkması lazım. Oradaki tahribat herkesin kimliğinde bir yara açacak. Herkesin elinden geldiğince sahip çıkması gerekiyor. Belki dönemden kaynaklı zor olsa da platformun çalışmalarına destek vermesi gerekiyor. Amacımız platformu daha güçlü kılmak. (BD/EA)