Biriktirme hastalığı hepimizde vardır. Kimimiz gizliden gizliye kimseye göstermeden biriktiririz. Kimimiz de biriktirdiklerimizi başkalarına göstermekten sergilemekten daha çok hoşlanır.
Bir anlamda biriktirdiklerimiz bizi yansıtır, anlatır; tıpkı kişisel yaşamımızda olduğu gibi. Biriktirdiklerimiz bizim kişisel, özgün ve öznel tarihimizdir. Ölen insanların arkalarında bıraktıkları, eskilerin "evrak-ı metruke"ler o insanları daha iyi ve yakından tanımamıza yol açmaz mı genellikle.
Biriktirme eylemi aynı zamanda, içinde olduğumuz ve ellerimizin arasından kayıp giden zamanı durdurma, muhafaza etme isteğidir de bir yerde.
Koleksiyonculuktan müzeciliğe
Biriktirdiklerimizin bizdeki anılarıyla eskiyi yaşamayı sürdürürüz. Bu aslında insanın "unutkanlıkla malûl" belleğine güvenmediğinin de bir işaretidir. Hele hele yaşamın "kıyısına" varmak üzereyse...
Biriktirmenin bir ucu "Koleksiyonculuk"tur. Yarattığı maddi varsıllığın ötesinde böyle bir anlama sahiptir.
Bir diğer ucu ise bir tür "gönüllü serbest tarihçilik, müzecilik"tir.
Bu kaybolan değerleri içinde muhafaza eden kişilerin, o değerlerin hâlâ "var ve geçerli olduğunu" gösterme gayretidir.
Tahtacılık
Edremit'in Tahtakuşlar Köyündeki "Özel Etnoğrafya Müzesi"ni bu ikinci sınıfa sokmak gerekir; kanımca. Çünkü bu müzenin sahibi emekli öğretmen Alibey Kudar'dır ve o ait olduğu insan toplumunun yaşamını onu bilmeyenlere gösterebilmek için bu müzeyi oluşturmuş.
Müze eskilerin "Konar göçer" dedikleri "Toros Türkmenleri"nin yerleştiği bir köy olan Tahtakuşlar köyünde. Bu köy Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı. Söylendiğine göre köyün adı köylülerin eskiden beri yaptıkları işlerinden kaynaklanıyor: Tahtacılık.
"Tahtacılar" diye bir alevi topluluktan, daha doğrusu bir aşiretten de söz ediliyor.
Fehim Bajraktarevic de onları "ormanlık alanlarda, odun işçiliğiyle uğraşan Yürükler" olarak Tarif etmiş.
Kimileri ise Likya uygarlığından bugüne kadar gelen br topluluk olarak tanımlıyor. İncelenmeye, araştırmaya değer. Yine denildiğine göre İstanbul'un fethi sırasında kullanılan tekneleri yapanlar da bu aşiretin insanları. Denildiğine göre Fatih Sultan Mehmet'in izniyle bu bölgeye yerleşmişler.
Köy düğünleri ve Cem törenleri
Geçmişte göçebe olarak yaşayan bu aşiret, yerleşik yaşama ayak uydurmuş durumda. Toroslar'da hala göçebe hayat sürdürenlerinin de bulunduğu söyleniyor.
Tahtakuşlar Köyünün yakınlarında bulunan diğer Tahtacı köyleri ve mahalleleri; Mehmet Alan Köyü, Hacı Hasan Köyü, Çamcı Köyü, Yassı Çalı Köyü, Doyram Köyü, Kavlaklar Köyü, Güre Beldesi Türkmen Mahallesi ve Pelitili Köyü Türkmen Mahallesidir.
Tahtacılar'ın kendilerine has gelenek ve görenekleri var. Özellikle köy düğünleri görülmeye ve görüntülemeye değer olduğu söyleniyor. Cem törenlerinde semah haricinde nefes adı verilen bir tür deyiş okuyorlar. Deyişten farklı olarak nefeste, söz daha çok ön planda.
Köye Balikesir-Çanakkale (E-24) Karayolundan sapılan 2 Km'lik bir yolla ulaşılıyor. Edremit'ten yola çıkıp Akçay üzerinden Küçükkuyu'ya doğru giderken, Edremitt'ten 17, Akçay'dan yaklaşık 5 Km. sonra sağa, yani kuzeye doğru saparsanız, iki kilometrelik bir asfalt yoldan sonra Tahtakuşlar Köyü'ne ulaşabilirsiniz.
Zaten tabelalara ana yoldan başlayarak sizi müzeye kadar götürüyor. Köy Egenin klasik doğası içinde, bir yanını İda dağına dayamış şirin bir köy. 150'ye yakın hanesi ve 600'ü aşkın nüfusu olduğu söyleniyor.
12 Eylül'le köyüne
Bu köyde 1932'de doğan "Alibey Öğretmen" Balıkesir'in Savaştepe Köy Enstitüsü'nden mezun olmuş. Köy Enstitülerinin kapatıldığı yıl bitirmiş okulu. 1954 yılında, öğretmenlik görevine başlamış.
Toplam yirmi yıl İlkokul öğretmenliği, altı yıl da Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü yaptığı belirtiliyor; müzeyle ilgili oluşturduğu web sitesinde.
Alibey öğretmen, 12 Eylül'ün yapıldığı yıl Akçay İlkokulu'nda öğretmenken kendi isteği ile emekli olup köyüne yerleşmiş.
Bir eğitim enstitülü olarak "on parmağında on marifet" var. Spor yapmış, müzikle uğraşmış. Türk Halk Müziği derlemelerine hâlâ devam ettiği biliniyor. Ayrıca gazete muhabirliğini ve dergilere makale yazmayı da seviyor. Sürdürdüğü çeşitli halk kültürü araştırmalarından bir çok kitap üretmiş.
Ailesiyle birlikte, kurduğu yasal adı "Galeri" olan Tahtakuşlar Köyü Özel Etnografya Müzesi'nin bitişiğinde yaşıyor.
UNESCO'dan destek
Müze fikri ve uygulaması 1945'lere kadar uzanıyor. O tarihten sonra kültürel yönden "anlamlı" olan pek çok şey biriktirmiş. Müzenin yer aldığı binayı da kendisi tasarlamış ve yapmış.
Müze resmen 1991 yılında açılmış. Açıldığında içinde çok zor bulunabilecek bir çok eser bulunuyormuş. Bu nedenle UNESCO, 1994 yılında müzenin sahiplerine 10 bin dolarlık (yaklaşık 14 milyar lira) destekleme ödülü vermiş.
Müzede gerçekten bir çok eser var. Özellikle yaşamı anlatan, geçmişte insanların gündelik yaşamlarında her an kullandıkları pek çok örnek sergileniyor. Hepsi de çok ilginç ve özgün. Giysiler, ev eşyaları, çeşitli aletler, yaşam mekanlarını bezemek için kullanılan çeşitli eşyalar, çadırlar, halılar, kilimler, örtüler, müzede yer alıyor.
Ayrıca çok sayıda kitap, dergi ve araştırmalar için kaynaklar bulunuyor. Resimler, çizimler de var. Kimi çizimler, geçmişi canlandıran örnekler de mevcut. "Bugünün insanına dünü anlatıyor."
Efsaneler ve otlar
Alibey öğretmen sitesinde buraya uğramanızı istiyor ve "Burada Konar - Göçer Türk boylarının öz kültürünü tanıyacak ve yakınımızdaki Kazdağı (eski adı İda Dağı ) ile efsanelerini öğreneceksiniz; sizleri konuk etmekten mutlu olacağız" diyor.
Gerçekten de Alibey Kudar ve ailesi çevre hakkında bütün sorularınıza cevap veriyorlar.
Bir de Kaz Dağı'nın çeşitli dertlere deva otlarını toplayıp kurutuyorlar. Melisa, kandil çayı, karabaldır gibi hoş adları da olan otlardan küçük bir bedel karşılığı satın alabilirsiniz. (MS/BA)