Yeniden görülen Hrant Dink davasının 13. celsesinin ikinci duruşması cinayet döneminde İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Başkanı, daha sonra İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olan Ali Fuat Yılmazer'in (AFY) sorgusuyla devam etti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında tutuksuz sanıklardan Reşat Altay, Ahmet İlhan Güler; tutuklu sanıklardansa Ali Fuat Yılmazer ile Ramazan Akyürek hazır bulundu.
Yılmazer'e, Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu ile sanıklardan cinayet döneminde İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü olan Ahmet İlhan Güler soru sordu.
"O zaman örgüt tanımı yapamadık"
Bakırcıoğlu, dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sinan Yerlikaya'nın, Rahip Andrea Santoro ve Hrant Dink cinayetlerine yönelik soru önergesine verilen Yılmazer imzalı, üst yazılı yanıtta “Örgüte ilişkin çalışma yapılmakla birlikte örgüte ulaşılamadı” içerikli cevabını hatırlatarak şunu sordu:
“Oğuzhan Akdin'e [5 Şubat 2006’da Trabzon’da görev yaptığı sırada Rahip Andrea Santoro'yu öldürdü, 18 yıl 10 ay hapis cezası aldı, Ağustos 2016'da infaz süresini tamamladığı için tahliye edildi] ve Yasin Hayal'e [Dink cinayetini örgütledi, sanık] ilişkin yazınız bu cinayetlerin kapsamını dar tutmak değil midir?”
AFY: O soru önergesinde cinayetin Erhan Tuncel'in [cinayet istihbaratını getiren Trabzon İstihbarat Şube Yardımcı İstihbarat Elemanı, sanık] üzerinden emniyetçe organize edildiği yönünde mesnetsiz iddialar vardı. Bunun üzerine, resmi makamlara muhatap yazacağımız için böyle yazdık. Bunların ardında dönemin siyasi iktidarı yatmıyordu. Ulusalcı grupların arasında gizli bir örgütlenme olduğunu düşünüyorum ama bu istihbari bir değerlendirmeydi, hukuki düzleme taşınmadı. Bir örgüt tanımı yapamadık o zaman. Bugün gelinen noktada yanlış yapıldığını söylerim. O gün bu verilere sahip değildim. Eksiklikler var. Yasin Hayal'in peşine düştük. Ulusalcılık veya aşırı sağ faaliyetler hukuken terör örgütü olarak tanımlanamaz. Ama bu örgütlü suç anlamına gelmez de değildir.
İstihbarat kaynaklı iki şema
Güler ise Yılmazer'e, 2009'da Ergenekon davası sanıkları ile Dink davası sanıkları arasındaki irtibatı ortaya koyan şemayı sordu.
Söz konusu şemanın, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi tarafından hazırlandığı öne sürülmüştü. Şemada Dink cinayetine ilişkin ilk davada yargılanan Ogün Samast [tetikçi, sanık], Yasin Hayal, Mustafa Öztürk [cinayet döneminde Trabzon Alperen Ocakları İl Başkanı, ilk davada yargılandı, beraat etti, 20 bin TL tazminat aldı] ve Ahmet İskender [firari sanık, ilk davadan tasarlayarak öldürmeye yardım ve ruhsatsız silahtan 13 yıl 6 ay hapis cezası almıştı, Yargıtay hapis cezasını onamış, "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan beraatına ilişkin kararı ise "suç örgütü üyesi olma" suçundan mahkumiyet gerektiği gerekçesiyle bozmuştu] ile Ergenekon davası sanıkları Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Sedat Peker, Muzaffer Tekin gibi isimler arasındaki dolaylı telefon bağlantılarının bulunduğunu ortaya koyuyordu.
Aynı dönemde bir de Ümraniye'de silah bulunması ve Ergenekon soruşturmasından aylar önce daha sonra Ergenekon davasında yargılanan bazı kişilerin “hükümet karşıtı çalışmalar”, “etnik ayrımcılık”, “motorize istihbarat timleri kurmak”, “Kuvvacı milis oluşturma gayretleri”, laiklik-antilaiklik tartışmaları” gibi gerekçelerle izleme altında olduğunu gösteren bir şemanın daha olduğu basına yansımıştı.
Güler: Şemalardaki ulusalcıları İBDA-C'den dinledik
Yılmazer şemayı şöyle açıkladı:
“Şemalar hukuki nitelik taşımaz. Dosya içindeydi. İstihbari nitelikte ham bilgidir. İllerde teyit çalışmasından geçmesi gerekir. Şemalara temel olan DARA programı, yani dinlemeler önemlidir. İstihbari çalışmaya temel oluşturur.”
Güler'in “Bu şemalardaki insanların hukuki durumu ne olacak? Biz bu şemalardaki ulusalcıları İBDA-C'den dinliyorduk. Bu salondaki herkesi öyle ya da böyle İBDA-C'ye bağlayabilir, dinleyebilirsiniz” dedi.
Yılmazer şöyle cevapladı:
“Bu şemalardaki alakasız kişiler azdır, kamuoyuya paylaşmadık. Arat Dink'in [Hrant Dink'in oğlu] elindeki şemayı Ali Bayramoğlu [gazeteci] vermiş, o da Başbakan'dan [Recep Tayyip Erdoğan] almış. Başbakan da Bakan'dan [İçişleri Bakanı Beşir Atalay] almıştır. Yargıya vermediğimi söyledim, savcı istedi zorla aldı. Hakan Bakırcıoğlu yazının “soft” olduğunu söylüyor, mecbur böyle. Çünkü o yazılar hukuki duruma dönüşebilir. Değerlendirmelerimi hukuki perspektifle yapamıyordum ama değerlendirmelerim üzerine çalışıyordum.”
Yılmazer'in savunmasında Güler hakkındaki “Ulusalcı gruplarla ilgili çalışma yapılmasını istedik ama Güler kendisi burada söyledi, çalışma yapılmasını engellemiş” sözlerine ilişkin Güler “Muzaffer Tekin'le [Ergenekon davası sanıklarından, yüzbaşı, Nisan 2015'te hayatını kaybetti] ilgili benim bir şeyi engellemem mümkün mü?” dedi.
Güler: Kimseye çalışma yapmama talimatı vermedim
Güler şöyle devam etti:
“Meslek hayatımda hiç istihbaratı ilgilendiren konuda çalışmama talimatı vermedim. Muharrem Durmaz'a [Eski Ankara İl Emniyet Müdür Yardımcısı, “FETÖ soruşturması”nda firari sanık] Muzaffer Tekin'in Alpaslan Erslan [Danıştay saldırısı faili, Tekin ile telefonda görüşmüştü] ilişkisi nedir diye sordum? O önemli değil dedi. Muzaffer Tekin ile ilgili benim engelleme şansım olamaz. Danıştay soruşturmasını Ankara Emniyeti sürdürdü. Kimseye talimat vermedim.
Yılmazer ise “Muzaffer Tekin İstanbul'da dinlenmiş. Yazışmasını neden yapmadınız? Örgütsel intisakı olmadan nasıl dinlenmiş? Demek ki olabiliyor. İstihbaratta delil aranmaz. Çalışma yaptıysanız gösterseydiniz. Bunlar sorun olduğu için görevden alınmanız istendi. Sizinle görüşen A Şube Müdürü ve B Şube Müdürü neden FETÖ'den alınması. Bunun bir anlamı var. Bunlar o döneminki derin çetelerle birlikte hareket ediyordu” dedi.
Güler ise Yılmazer'in ifadelerini “hezeyan” olarak değerlendirdi.
Duruşmaya öğleden sonra devam edildi. (EA)