İktisatçı Ali Bilge 1 Kasım tekrar seçimleriyle AKP'nin tek parti olarak iktidar olmasını, 7 Haziran'dan beri nelerin değiştiğini, ekonominin nasıl etkileneceğini anlattı.
9 Haziran’da "Yoksullar üzerinde kurulan AKP illüzyonu dağılıyor" diyen Bilge bunun nedeninin AKP”nin nobran sosyal politikalarının ikna edici olmamasıyla, borç verenlerin ve dış kaynaklı yatırımcıların istikrarsızlık karşısındaki olumsuz tutumu olduğunu söylemişti.
Bilge beş aylık süreçte Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lehine yaşanan oy değişiminin nedeninin ekonomik olmadığını söyledi. “5 aylık süreçte ekonomik anlamda bir gelişme görülmedi” diyen Bilge bu değişimin sebebinin seçmenlerin “güvenlik ve milliyetçi politikalar” karşısındaki tutumu olduğunu ifade etti.
Tüm bunların yanında Türkiye’nin ekonomisinin dış kaynaklı yatırıma bağlı olduğunu, otoriterleşen yönetim altında, mülkiyeti ve hukukun üstünlüğünün korunmadığını hatırlatarak, sermaye sahiplerinin otoriter yönetimlere yatırım açısından sıcak bakmadığını söyledi.
TIKLAYIN - "YOKSULLAR ÜZERİNDE KURULAN AKP İLLÜZYONU DAĞILIYOR"
Bilge’nin açıklamaları özetle şöyle:
"Ekonomik gelişme yok"
Türkiye’nin beş aylık sürecinde, geniş toplumsal kesimlerin refah artışı yaşadığı, bunun iktidara yaradığı bir ekonomik iyileşme olmadı.
İktisadi olarak iyiye giden bir durum yok, kriz kapıda dolaşan bir hayalet. Bu beş aylık dönem kurların kolbastı oynadığı, ekonominin hala dış kaynaklı yatırıma bağlı olduğu bir dönemdi. Bu nedenle AKP’nin oyunun artışının nedeni ekonomik yönlü değildir.
"AKP’nin oy artışının nedeni seçmenin gelecek kaygısı"
Beş aylık süreçte, seçmenlere ekonomiden ziyade geleceğe dönük endişe pompalandı. Güvenlikçi politikalar, savaşın başlaması, çözüm sürecinin durması, Türkiye geneline yayılmış katliamlar, IŞİD tehlikesi tek parti iktidarı isteyenleri arttırdı. Yani bu artış ekonomiden ziyade siyasi gerekçelerle gerçekleşti.
"Sonucun sebebi muhalefetin tutumu"
Bu sonucun bir diğeri nedeni de muhalefetin tutumu oldu. Meclis Başkanlığı’nın iktidar partisine “hediye edilmesi”, hem Recep Tayyip Erdoğan’ın hem AKP’nin zaman kazandırıcı süreçlerine muhalefetin dahil olması bu sonuçları getirdi.
AKP – sermaye ilişkisi
AKP ve Erdoğan’ın yerel ve uluslararası, her türlü iktisadi kurumla polemik yaşadı. Ancak, Türkiye dış kaynak girişi olduğu sürece ekonominin motorunu çalıştırabiliyor. Bu kaynak girişi de gelişmiş ülkelerdeki faiz artışına bağlı. Bu nedenle FED’in faiz kararları gündemimizi oluşturuyor. Eğer fazi artarsa, dış kaynak yatırımı azalır, ekonomi ve dolayısıyla siyasi iktidar sarsılır. Ancak beş aylık süreçte FED faizleriyle ilgili bir gelişme olmadı. Ama önümüzdeki dönemde de dış tesirlere açığız.
TIKLAYIN - "YOLSUZLUK İDDİALARI KIRSALI ETKİLEMEDİ"
"Sermaye otoriter rejim istemez"
Tek parti iktidarı her zaman ekonomik aktörler tarafından arzulanır. Ancak bugünden sonra Türkiye “güçlü otoriterlik” sürecine geçti. Kapitalist piyasa ekonomisi temelde mülkiyetin korunmasını ister. Ancak bugün daha seçim öncesinde bir “gruba” el kondu, bir bankaya el kondu. Bir yabancı yatırımcı buraya yatırım yaparken, yarın yatırımına el konulmayacağından emin olmak ister. Bu durum hem sıcak para hem de fiziki yatırımcı açısından sorun teşkil edecektir.
Otoriter rejim hukuku dinlemez. Bu nedenle sermaye otoriter rejimleri istemez. Otoriter rejim hem dış kaynaklı yatırımcı hem de muhalif kapitalistler açısından problem.
Halihazırdaki 13-14 yıllık “havuz kapitalizminin” Gayri Safi Milli Hasıla içindeki yeri geleneksel kapitalistlere kıyasla daha düşük. Buna rağmen otoriter rejimi bu kapitalistlerin desteklediğini görüyoruz. Diğer grupta ise derin bir sessizlik var.
Uluslararası kurumların tepkisi
Dış dünyayla, ABD, Rusya, Ab gibi oyun kurucularla da problemlerimiz var. Ama örneğin AB güncelleme raporunu seçim öncesinde açıklamadı. Burada bir ikiyüzlülük de var. İçerideki otoriterliğe karşı demokratik ülkelerden daha aktif bir tutum beklerdik. Ancak Suriye ve göçmen politikaları nedeniyle Türkiye’ye gösterilmesi gereken uluslararası tepki oluşmadı.
Demokratik yönetimlerde en önemli şey seçimler değildir. Anayasal kurumlar, hukuk sistemi gibi vaz geçilmez unsurlar vardır. Demokrasi bu kurumlarla sağlanır. Burada çoğunluğu sağlamış bir iktidar var ama bu iktidarın üstünde bir kurum yok. Çoğunluğun parlamentoya yansıdığı ama una rağmen anayasal kurumların ve hukukun üstünlüğünün ortadan kalktığı bir süreçten geçiyoruz. (EA)
TIKLAYIN - GENCAY GÜRSOY: KÜRT SİYASİ HAREKETİ GÜNLÜK SİYASETİ DOĞRU OKUYAMAMIŞ OLABİLİR
TIKLAYIN - DOÇ. DR. COŞKUN: KÜRT SEÇMENİ RAHATSIZ EDEN HDP DEĞİL, PKK'YDİ
TIKLAYIN - YRD. DOÇ. DR. ÖZKAN: SEÇMENE ÖLÜM GÖSTERİLDİ, SITMAYA RAZI EDİLDİ
TIKLAYIN - HDP TÜM ÇABASINA RAĞMEN ŞİDDET ORTAMININ FATURASINI ÖDÜYOR
TIKLAYIN - ALİ BİLGE: AKP'NİN OY ARTIŞININ SEBEBİ EKONOMİK Mİ?
Fotoğraf: İbrahim Erikan, AA