Sarıoğlu, cezaevinden şartlı tahliye olduktan sonra ,10 yılını da siyasi ve kamu haklarından mahrum olarak geçirdi. Bu dönemde babalık ve velayet hakları da dahil olmak üzere bir çok haktan mahrum kaldı.
Siyaset yapma yasağı bittikten sonra Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nden (ÖDP) 1999'da 18 Nisan seçimlerinde milletvekili adayı olabildi. Sezai Sarıoğlu, cezaevinden çıktıktan sonra Yeni Öncü dergisinde editörlük yaptı, İşçi Dünyası gazetesini çıkardı, Özgür Gündem Gazetesi, Özgürlük Dergisi ve ayrıca edebi, siyasal dergilerde çalıştı.
Şu an Birikim Dergisi ve Yeniden Özgür Gündem Gazetesine yazılar yazan Sarıoğlu, siyasi yasaklı olduğu yıllar ve 82 Anayasasının uygulamaları hakkında Bianet'in sorularını yanıtladı:
Siyasi ve kamu haklarından mahrum olduğunuz on yıl nasıl geçti?
Cezaevinden çıktıktan sonra Komünistliğe devam ettim. O arada hakkımda 312 gibi maddelerden bir sürü dava açıldı. Yazdığım yazılar nedeniyle davalar açıldı. Bunlar tabii ki bizi zor duruma soktu. Eşber Yağmurdereli'nin durumu gibi. Ceza aldığımız zaman infazımız yanabiliyordu. Bu sistemin demoklesin kılıcı gibi üzerimizde işlemesi gibiydi, hala işliyor. Tabii ki buna dikkat ederek yaşadık. Ama buna rağmen, gücümüz yettiğince muhalif gibi, devrimci gibi yaşayarak o süreci aşmaya çalıştık.
Ama yasağa dikkat ederek yaşadınız herhalde...
Sonuçta en ufak bir şeyde, örneğin bir makale yazarken bile dikkat ediyorduk. Bu bizim kendimize oto sansür uygulamamamıza neden oluyordu. O cümleyi mi kurayım, bu cümleyi mi kurayım, yasal mitinglerde bile tedirgin oluyorduk. Bu, korku toplumunun bütün hallerini yaşamaktı bir anlamda.
Bu baskı toplumun hangi kesimlerine uygulandı?
Bu, esas olarak, devrimcilerin, komünistlerin sistem içerisinde minimalize edilmesiyle ilgili bir şey. Daha sonra Kürtlerin kendi realitelerini dayatmasıyla onlara yöneldi, daha sonra da radikal İslam denen harekete yansıdı bu uygulama. Ama İslamcılara şöyle bir eleştirim var. Halkın Demokrasi Partisi'nden (HADEP) milletvekilleri sürülerek atılırken meclisten kıllarını kıpırdatmayan insanlar bunlar. Sonuçta bunlar böyle yaptı diye biz onların başına gelenleri savunmamazlık etmeyiz. Biz çünkü kendimiz için istemediğimiz bir şeyi başkaları için de istemeyiz. Mesela işkenceye hayır diyorsak kendimiz için değil herkes için istiyoruz. Yani bunda hem politik olarak hem de insani olarak çifte standart olmamalı.
Peki o yasaklı on yılın şu an üzerinizde etkileri var mı hala?
Şimdi biraz daha rahat davranıyoruz ama yine de bu durum sürüyor bir şekilde. Ama sonuçta muhalif isen, başka türlü bir şey istiyorsan ve Can Yücel'in deyimiyle 'aleyhistanda yeni bir lehçe olmak istiyorsan, ona uygun adım atıyorsan, burada devletin yüzüne karşı konuşuyorsan, hukuken ve siyaseten her türlü bela her an başınıza gelebiliyor'. Bunu hem tarihten, hem kendi hayatımızdan biliyoruz.
Bu yasaklamalar bir kuşağın büyük bir kesimine uygulandı. Sizce sizin kuşak bu uygulamalardan nasıl etkilendi, sizin kuşak bu uygulamalarla nasıl bir biçim aldı?
Ben biyolojik olarak 68 kuşağındayım ama siyaseten 78 kuşağından sayılırım. Tabii ki 74-80 döneminde 1 milyon insan siyaset yapıyordu. Bu kuşak böyle bir kuşaktı. 12 Eylül'ün uygulamaları bu kuşak üzerinde tabii ki etkili oldu. Etkili oldu ki bir sürü insanı "öbür mahalleye" kaptırdık. Bizim mahalleden taşındı insanlar. Bunun önemli bir nedeni bu yasaklarla ilgili.
Bu kuşağın bir de çocukları var...
Bir de çocuklarımız var tabii. Onlar da bizim işaretlerimizi çözmeye çalışıyor. Çünkü devlet bizimle hesaplaşırken onlarla da hesaplaştı. Onlar da bu nedenle bizden farklı bir boyut içinde yaşıyor.
Bu yasaklar Türkiye'de siyasal alan için ne ifade ediyor?
Türkiye burjuva rasyonelliğini bile hukuksal veya siyasal düzeyde uygulayacaksa kendi mantıkları içerisinde bile bu sistemin ayıbı ve kusurudur. Bu sistemin kendi iddialarını bile geciktiren bir işlece sahip. Bunlar siyasal mücadele ve gelişmeler için ayakbağı. Sistemin önce kendi pisliğini temizlemesini öneriyoruz. Her yalan söylediklerinde burunları büyüyor. Bize düşen cümle ise; Solcu solunda gerek olduğunu bilmek ...(HA/BB/NK )