Diyanet İşleri Başkanı'nın Alevi dünyasıyla ilgili açıklamaları çerçevesinde Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan , Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte, Ecevit'e faks çektiklerini belirterek şunu vurguluyordu: " 25 milyon Alevi yurttaşın PKK ile özdeşleştirilmesini 'ağır bir suç' olarak değerlendiriyoruz."
BİANET okurları için Ruşen Çakır'ın Bremen Üniversitesi Karşılaştırmalı Dinler Bölümü'nden Krisztina Kehl-Bodrogi ile yaptığı söyleşi, bütün bu tartışmalara değişik açılımlar getiriyor.
Yeni Alevi hareketi üzerine çalışmalarıyla tanınan Krisztina Kehl-Bodrogi, Almanya'da çok tartışılan İslam din dersi konusunun Alevi hareketine yeni bir dinamik kazandırdığını düşünüyor:
"Dini bir topluluk olarak resmen tanınma ve bununla beraber okullarda Alevi din derslerinin de verilme şansı , örgütleri bu konuda iç tartışmaları bir yana bırakıp, ortak bir strateji kullanmaya yöneltti. Tanınma politikası Avrupa'da başarılı olursa, kuşkusuz bunun etkileri Türkiye'deki harekete de yansıyacaktır."
Krisztina Kehl-Bodrogi Ruşen Çakır'ın sorularını şöyle yanıtladı:
-Alevilik deyince herkes farklı bir şey anlıyor. Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Bir topluluğun kendisi üzerine yaratılan imajı olarak tanımlayabileceğimiz kolektif kimlikler , zaman zaman radikal değişime uğruyor. Böyle bir süreçte, kolektif kimliği belirten öğeler yeniden tartışılıp tanımlanır. Üyelerinin sayısı milyonları aşan, sosyal, ekonomik ve ideolojik açıdan artık hiç de homojen olmayan bir toplulukta, birbiriyle çelişen yada rekabet içinde olan kimlik tanımlarının olması şaşırtıcı bir olgu değildir."
-1990 başlarında, özellikle Sivas katliamının ardından Alevi hareketi yükselişe geçti. Bunun nedenleri ve dinamikleri nelerdi?
"Dini ya da etno-kültürel tanımlar üzerine yoğunlaşan kimlik mücadeleleri 20. yüzyılın son çeyreğinde, dünya çapında o zamana kadar egemen olan ekonomik ve sınıfsal mücadelelerin yerini almaya başladı. Bu gelişme aynen Türkiye'de de görülmektedir. Ülkede 60'lı ve 70'li yılların siyasi sağ-sol mücadelelerinden sonra, İslamcılığın ve Kürt milliyetçiliğinin yükselişinin de gösterdiği gibi, dini ve etnik söylemlerin konjonktürü yaşanmaktadır. Alevi hareketi de bu genel bağlantı içinde değerlendirilmelidir. Bunun dışında onu bilhassa destekleyen etkenler arasında sosyalizmin çöküşünü ve siyasi İslamiyetin yükselişini sıralayabiliriz. Sosyalizmin çöküşünden sonra, o zamana kadar büyük ölçüde sol hareketin içinde yer alan Aleviler de yeni siyasi ve ideolojik platformlar aramaya başladılar. Bu arayış, onları - zamanın egemen söylemlerinden de etkilenerek - kendilerinin doğuştan bağlı oldukları topluluğa yöneltmiştir. Siyasi İslamiyet'in yükselişi ise, Alevilerin Sünni egemenliğin önünde tarihsel miras olarak devralınan savunma mekanizmalarının, dirençli bir toplumsal harekete dönüştürülmesinde önemli bir etken oldu. Sivas olayı bu 'kimliği yeniden keşfetme' sürecini büyük ölçüde hızlandırmıştı. Öte yandan Türkiye'de 1980'li yılların sonralarındaki iktidar politikalarındaki gelişmeler de Alevilerin kendi kimlikleri ile ortaya çıkmalarını kolaylaştırmıştı."
-Son yıllardaysa sanki bir gerileme var. Doğru olduğunu düşünüyorsanız bunun nedenleri nedir?
"Gerilemeden daha çok belki bir duraklama , bir kendini toparlama süreci söz konusudur. Toplumsal bir hareketin başlangıçtaki dinamiği yıllar boyunca koruyamaması doğaldır."
-Bazı kişi ve kuruluşlar Alevilerin gerçek temsilcisi olma iddiasında. Böyle bir şey mümkün mü?
"Olaya bilimsel açıdan baktığımız zaman, Aleviliğin -bütün toplumsal yada dini oluşumlar gibi- insanlardan bağımsız, objektif anlamda 'gerçeği' ve 'sahtesi' olamaz. Aleviliğin ne olduğu, üyelerinin tanımlamasına bağlıdır ve bu tanımlama, yapılan müzakereler sonucu ortaya çıkar. Bu bakımdan aynı zamanda birden fazla 'gerçek' de olabilir. Aleviliği insanlardan bağımsız olarak ortaya çıkan metafizik bir olgu olarak görenler için durum tabii ki değişiktir."
-Avrupa'daki Alevi örgütlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye ile farklı noktaları neler?
"Uzun zamandır Avrupa'daki örgütlenme siyasi ve ideolojik tercihler bakımından büyük ölçüde Türkiye'deki örgütlenme ile paralellik gösteriyordu. Gurbetteki Alevi örgütler , ayrıca göçmenlerin özel sorunlarından daha çok Türkiye'deki siyasi gelişmelerle veyahut Aleviliğin memleketteki durumuyla ilgilendiler. Ancak son zamanlarda bu konuda bir değişim gözlemlenmektedir. Aleviler, Avrupa'da kendilerini giderek çoğulcu bir toplumun özgün bir parçası olarak görmeye başlayıp, bulundukları ülkelerde sivil haklar elde etmeye çalışıyorlar. Bilhassa Almanya'da çok tartışılan İslam din dersi konusu Alevi hareketine yeni bir dinamik kazandırdı. Dini bir topluluk olarak resmen tanınma ve bununla beraber okullarda Alevi din derslerinin de verilme şansı , örgütleri bu konuda iç tartışmaları bir yana bırakıp, ortak bir strateji kullanmaya yöneltti. Tanınma politikası Avrupa'da başarılı olursa, kuşkusuz bunun etkileri Türkiye'deki harekete de yansıyacaktır."
-PKK'nın Alevilere yönelik stratejilerinde bir farklılık gözleniyor mu?
"PKK-sol grupların da yaptığı gibi- Alevi kimlik hareketini, başlangıçta 'bölücülük' ve 'mezhepçilik' olarak nitelendirip kınamıştır. Ancak hareketin bilhassa Sivas Olayı'nın ardından daha kitlesel bir yapıya dönüşmesinden sonra, PKK da bu husustaki politikasını değiştirip Alevi söylemini Kürt milliyetçi söylemine dahil etmeye başlamıştır. Alevilere yönelik propagandasında PKK kendisini onların 'gerçek temsilcisi' olarak ilan etti. Kürt milliyetçi söyleminde Alevilik, Türk-İslam-Sentezi tezi ters çevrilip zaman zaman 'gerçek Kürt kültürü' olarak gösterildi."
-Özellikle Avrupa'da "Zaza örgütlenmesi" girişimleri var. Bu ciddi bir olgu mu?
"Zaza örgütlerinin ve sürekli yayınlarının sayısı son on-oniki senedir Avrupa'da çoğalmakta ise de, Zazalardan 'milli hareket' içinde bulunanlar yine de azınlıkta kalmaktadır. Kitlesel bir örgütlenmeden söz edilememesine rağmen Zazaların kendi başına bir millet/etnik grup olma iddiası , bilhassa Alevi Zazalar arasında giderek yaygınlaşmaktadır. Zaza örgütlenmesi siyasi ve toplumsal açıdan bugüne kadar başarıya ulaşamamışsa da, kültürel alanda, mesela Zazaca'nın yazıya dönüştürülmesinde ve yeni kuşaklara aktarılmasında birtakım başarılar göstermektedir. (RÇ/NU)