O konuşma da, "Sinema Yasası 41. Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne yetişecektir ve bu kurultayın sonuç bildirgesi ışığında yasal düzenlemeler yapılacaktır" sözünü veren bakan, sözünü tutuyor ve sinema yasasını bu hafta içinde çıkartıyordu.
Bakan Mumcu'nun kararlılığı
Yıllar yılı, sinemayı "sansür" dışında görmezlikten gelen devlet, ilk kez bir "Sinema Yasası"nın gerekliliğine karar veriyordu. "Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun adıyla mecliste kabul edilen kanun, Sinema sektörünün geliştirilmesi ve güçlendirilmesi, yerli ve yabancı yatırımın teşvik edilmesini amaçlıyordu.
Kültür ve Turizm Bakanı Mumcu "Sinema Yasası" konusunda kararlıydı. 40. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde gerçekleştirilen "Sinema Kurultayı"na sunulan bildiriler ışığında İstanbul'da süren toplantılar bu kararlılığın somut göstergesiydi.
Sinemaya ilişkin örgüt temsilcileriyle yapılan bu toplantılarda masaya yatırılan "Sinema Yasası", sinema örgütlerinden görüşler alınmasına karşın, eksikliklerle yasalaştı.
Sinema yasasında yenilik !
Ekim 2003ten (yani Antalya Festivali) bugüne İstanbulda yapılan toplantılarda, meslek örgütlerinin sunduğu bildiriler ışığında çıkarılan yasa, yönetmen ve yapımcılara belirli koşullarda maddi destek verilmesini dışında bir düzenleme getirmiyor.
Kaldı ki bu bile yenilik değil. Düne kadar, 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu hükümleri gereğince, "Sanatsal içerikli filmlerin desteklenmesi, yaptırılması ve satın alınmasına ilişkin" yönetmelik uyarınca sinemaya karınca kararınca kredi veriliyordu.
Yönetmenlerin suçu ne?
Sinemada, bazı yapımcıları ve yapımcı-yönetmenleri zor durumda bırakan bu kredilerin, geçmişte suiistimal edildiği bir gerçek.
Bazı film yapımcılarının aldıkları krediyi geri ödemedikleri ya da repoya yatırarak para kazandıkları sektörde konuşulanlar arasında. Tabii bir de, bu kredilerle çekilen filmlerin bazılarının çöpe atıldığı biliniyor.
Bu durumda hükümetin, geçmiş deneyimlerin ışığında, sinemaya vereceği desteğin geri dönüşünü garantilemek istemesi doğal. Ancak, yönetmenleri bağlayıcı, bağlayıcı olduğu kadar da cezalandırıcı önlemleri alması akıl alacak şey değil!
Yapımcı-yönetmenler tamam da, üretim sürecinde yalnızca "yönetmen" olarak yer alanların suçu ne? Zaten ilk tepki de, bu nedenle, Film-Yön'den (Film Yönetmenleri Derneği) geliyor.
YÖN-DER'in taslağa karşı çıkışı
14.7.2004 tarihli ve 5224 sayılı "Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun" başlığıyla TBMM'nde kabul edilen yasanın 8. maddesinin c bendinin, üçüncü paragrafı tepkinin nedeni.
Bu maddeye göre, yapımcı ve yönetmen, aldıkları krediyi zamanında ödeyemezlerse "destek hakkından" mahrum bırakılıyor.
Madde 8(Destekleme) üçüncü paragraf şöyle diyor: " Ancak, Destekleme Kurulunca belirlenen uluslararası festivallere davet edilen veya bunlardan birinde ödül kazanan filmler hariç olmak üzere, geri ödemesi tamamlanamayan filmlerin yönetmeni üç yıl süreyle, yapımcısı ise bir daha, bu Kanunda yer alan desteklerden faydalanamaz." Maddenin kabul edilmiş hali bu.
Taslakta değişiklik
Oysa, meslek örgütlerine sunulan taslakta "geri ödemesi tamamlanamayan filmlerin yönetmeni beş yıl süreyle, yapımcısı ise bir daha, bu Kanunda yer alan desteklerden faydalanamaz" cümlesi yer alıyordu.
Film-Yön tarafından 10 Temmuzda Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'ya gönderilen itiraz dilekçesinde, "taslakta yer alan iki maddenin film yönetmenlerinin eser üretmede özgürlüklerini kısıtlayıcı ve baskı altına alıcı nitelikler taşımaktadır" deniyor ve söz konusu cümlenin yasadan çıkarılması isteniyordu.
İtirazların göz önünde bulundurulduğu, yönetmene verilen cezanın 5 yıldan 3 yıla düşürülmesiyle anlaşılıyor(!)
"Gişe" ve yönetmene baskı
Film-Yön, yapım desteklerinin, "gişe başarısına" mecbur ve mahkum edilmesinin film yönetmenlerini üretim sürecinde baskı altına alacağını iddia ediyor.
"Kaldı ki destekleme politikalarını yıllardır uygulayan çağdaş ülkeler bu politikalarını "piyasa" koşulları ile üretimi sağlanamayan sinema yapıtlarının yapılması üzerine kurmuşlardır. 'Piyasa'yı da başka destek yöntemleri ile desteklemeye devam etmişlerdir,"diye ekliyor.
Aba altından sopa: Sansür
Film-Yön'ün karşı çıktığı bir başka madde de, "geri ödeme"ye ilişkin 12. Madde. Maksadı aşan ve yasayı çelişki içinde bırakan bir koşul içerdiği için, paragrafın kaldırılmasını önerilen bu madde şöyle diyor:
Madde 12. değerlendirme ve sınıflandırma sonucu uyarı niteliğindeki işaret ve ibare kullanılmasının zorunlu tutulması halinde bu projelere sağlanan destek geri alınır "
Yani, "Eğer filmleriniz bizim istediğimiz ölçütlere uygun olmazsa para yok" Hükümet, sinemanın yıllar yılı boğuştuğu sansür kurumunun, yasadaki "gizli" ifadesi olan bu maddeyle sinemacıları parayla terbiye (!) ederken, sektöre de aba altından sopa gösteriyor.
İşaret ve ibare!
Film-Yön itiraz dilekçesinde, "Değerlendirme ve sınıflandırma" kurumuna, 'işaret" ve "ibare" kullanılmasına karşı çıkmıyor. Tüm dünyada, çocuk ve gençleri çeşitli seviyelerdeki cinsellik, şiddet, argo vb içeren görüntülerden korumak amacıyla benzeri uygulamalar olduğuna işaret ederek, "ancaaak" diyor: "Bu paragraf her sınıflandırma ibaresi alan filmi bir "istismar' filmi olarak tarif eden emredici bir hüküm olarak yazılmış/düşünülmüştür. Uygulamada, ulusal ya da uluslararası başarı sağlamış filmlerin bu tür işaretlerden en hafifini de olsa taşıması halinde verilen destek ne olacaktır?"
Doğru söze ne demeli? Türk Sinema Tarihinde, devletin "sansür" zihniyetiyle hareket ederek cezalandırdığı bir çok filmin, iade-i itibarı yazılı değil mi?
Yasanın bu maddesi yoruma açık. Ayrıca yönetmenleri de "işaretsiz" ve "ibaresiz" film yapmaya zorladığı, bir oto kontrol mekanizması geliştirdiği için de sakatlık içeriyor.
Akü taşımak yeterli mi?
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun, gençliğinde peliküle dokunmuşluğu, akü taşımışlığı tabii ki var. Ancak sinemaya ömrünü adayan ustalar karşısında "her şeyi ben biliyorum" havası içinde olması düşündürücü.
Film-Yön Başkanı Muzaffer Hiçdurmaz'ın bakan Mumcu'ya eleştirisi şöyle: "Biz bir yasa isterken, kurumsallaşma istedik. Çünkü kurumlar siyasal erkin dışında kalırlar ve siyasal erk kurumlara fazla müdahale edemez. Ancak yasa belirleyiciler, bir yasa hazırlarken kendi hakimiyetlerini de ön plana alıyorlar. Bakan sinemayı seviyor, ancak zannediyorum egemenlik alanının dışına da çıkılsın istemiyor. Bu yüzden tasarıda devletin soluğu fazlasıyla hissediliyor" diyor.
Devletin soluğu ve sansür
Film Yön Başkanı Hiçdurmaz'ın "devletin soluğu" diyerek işaret ettiği nokta, "Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu".
Sinema sektörünü, "meslek birlikleri" ve "meslek örgütleri" olarak ikiye ayırarak, bu kurulda her iki oluşumdan birer temsilcinin yeralması, diğer üyelerin ise bakanlıkça atanacak olması, "devletin soluğu"nun fazlasıyla hissedildiği nokta.
Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürü Abdurrahman Çelik, Sinema Yasa Tasarısı`nda yer alan "Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu'na" karşı çıkılmasını "Bakanlık sansürcü zihniyette değil" diye yanıtlıyor. Çelik'e göre tüm bu konular zaten, sektör temsilcileriyle konuşulup, karara bağlanmış.
Bu konuda hükümeti yermektense, sinema sektöründeki birlik ve örgütlerin tek bir çatı altında, koordineli bir şekilde çalışmasını önermek daha doğru aslında.
Yıllardır sektör çalışanları arasında tartışılan "birlik", "dernek" ve "sendika" tarzı örgütlenme modellerine bir nokta koymanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Siz sinema emekçileri, "Tek olun, bir olun ki, güçlü olun." (AD/EK)