14 Mayıs’ta İsrail askerlerinin açtığı ateşle 61 kişinin öldüğü, binlerce kişinin yaralandığı gösteriler, 30 Mart’ta başlayan “Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü”nün bir parçası ve zirvesiydi. Bu gösteriler medyada yer alırken, ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasına duyulan tepki doğal olarak ön plana çıktı; eylemlerdeki temel hedefi tanımlayan “geri dönüş” talebi ise geri planda kaldı. Eylemlerin zirve noktası olarak planlanan 14 Mayıs’ın, İsrail devletinin kurulduğu tarih olan 14 Mayıs 1948’in 70. yıldönümü olduğu da fazla gündeme gelmedi. 1947 sonu ile Ocak 1949 arasında İsrail askerlerinin operasyonlarında Filistin köyleri boşaltılmış ve 750 bin Filistinli zorla göç ettirilmişti. Daha sonra “Nakba” (“Felaket”) olarak adlandırılacak bu olaylar, hem iç hem de dış göç sonucu Filistin mülteci topluluklarının oluşmasında başlangıç noktasını oluşturuyor.
Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü’nün hangi koşullarda nasıl başlatıldığını ve yürüyüşe ölüm tehlikesine rağmen yüksek katılımın aylardır düşmemesinin nedenini anavatanından uzakta yaşayan Filistinli aktivist, İsrail’e Boykot Girişimi (BDS*) Gönüllüsü Nicola Saafin’e sorduk…
“Filistin halkının unutulan bir tarihte kalmış hakları”
İsrail ordusunun 61 kişiyi öldürdüğü 14 Mayıs gösterilerinin bir parçası olduğu Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü nasıl, neden başlamıştı?
Trump’ın Aralık ayındaki [Kudüs’e İsrail'in başkenti olarak tanıma] kararının akabinde aslında Kudüs’le ilgili bir eylemlilik süreci başlamıştı. Ama aynı zamanda bu yıl Nakba’nın 70. yıldönümü olması dolayısıyla geri dönüş hakkının daha yüksek sesle dillendirilmesi ve mücadelenin yükseltilmesi için 30 Mart’ta Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü süreci başladı.
30 Mart, Filistinliler’in Toprak Günü.
ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması sürecini de öngörerek bu eylemliliğin 30 Mart’ta başlayıp bu sürece denk gelecek şekilde bitmesi öngörülüyordu. Yani Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü, Filistin halkının unutulan bir tarihte kalmış haklarını ön plana çıkaracak, diğer yandan da Kudüs’ün uluslararası hukuku ihlâl eden bir biçimde İsrail’e teslim edilmesi ve onun başkenti ilan edilmesine karşılık verecek bir süreç olarak düşünülmüştü.
Filistin’de cuma ve cumartesi günleri tatil günleri olduğu için en yoğun katılım cuma günleri gerçekleşiyordu. Ama hafta içinde çadırlar ve eylemlilikler devam ediyordu. Asıl büyük eylemlerin ise 14-15 Mayıs tarihlerinde yapılması bekleniyordu. En büyük gösteri, bütün kuruluşların halkı davet ettiği eylem aslında 14 Mayıs’ta oldu. 15 Mayıs’ta daha çok Batı Şeria, 48 Bölgesi [İsrail’in 1948’de işgal ettiği topraklar] ve diasporada eylemler devam etti. Gazze’de sınırlı bir eylemlilik vardı.
“Gösterilerin süreceği açıklandı”
Büyük geri Dönüş Yürüyüşü başlarken, gösterilerin 15 Mayıs’a kadar süreceği açıklanmıştı. Şu anda durum ne?
Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü’nün devam edeceğine dair açıklamalar yapıldı. Yani Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü Organizasyon Komitesi’nden, “15 Mayıs’tan sonra da devam edecek” şeklinde açıklamalar oldu. Ama buna dair nasıl bir süreç izleneceğine dair şu anda duyurulan bir şey yok. Herhalde bunu önümüzdeki günlerde görebiliyor olacağız.
Organizasyon Komitesi kimlerden oluşuyor?
Bütün siyasi örgütlerin eşit ağırlıklı temsilinin olduğu bir komite olarak oluşturuldu. Hem Hamas, hem İslami Cihad, Filistin Kurtuluş Örgütü [FKÖ] içinde olan ve sol cenahta bulunan, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Demokratik Cephe gibi, Fetih de dahil olmak üzere, tüm örgütlerin eşit katılımla oluşturduğu bir komite. Aynı zamanda sendikaların, sağlık kuruluşlarının, meslek örgütlerinin katılımıyla oluşturuldu.
“Halk bu sefer kendi sözünü söylemek üzere hareket etti”
Filistin mücadelesi, gelgitlerin ve büyük acıların yaşandığı 70 yıllık bir süreç. Bu son eylemlerde beklenti ne?
Bu 70 yılın açıkçası en ağır dönemi son 10-15 yıldır devam ediyor. Aslında Filistin halkının hem Hamas’la Fetih arasındaki bölünmeden dolayı siyasal olarak gerilediği, hem de İsrail’in işgal politikasının çok daha ağır bedellerinin olduğu bir dönemden geçiliyor.
Gazze’de abluka çok ağır bir şekilde devam ediyor. Son eylemleri Filistin halkının bunlara bir tepkisi olarak algılayabiliriz. Bu kadar ağır saldırılara maruz kalırken, geçmişten gelen ve uluslararası hukukun da koruduğu tarihsel hakların yeniden masaya getirilmesi gerektiğini düşünüyor Filistin halkı. 25 yıldır devam eden bir barış müzakere süreci var ve bu süreç aslında Filistin halkının genel gücünü, siyasal gücünü, iradesini ve mücadelesini zayıflatan bir süreç oldu.
Halk, ABD’nin güdümünde olan bu kadar taraflı bir barış sürecinin, Filistinlilerin sürekli kayıp verdiği bir barış sürecinin karşısında geri dönüp eski haklarının savunulması için hareket ediyor. Masanın baştan kurulması ve konuşulması gereken konuların tekrar masaya getirilmesi hedefiyle hareket ediyor.
Filistin halkının kendi içinde, kendi eylemliliğiyle bir süreç yaratma, bir gündem yaratma iradesi diyebiliriz. Halk bu sefer kendi sözünü söylemek üzere hareket etti. İnsanları büyük ölçüde teşvik eden ve yürüyüşe kitlesel katılıma neden olan, ailelerin katılımına neden olan en önemli faktörlerden biri buydu. Filistin halkı kendi başına, kendi iradesiyle bir mücadeleyi sürdürebileceğini hissetti, gördü.
“Eylemlilik, örgütlerin programlarını aşan bir program sunuyor”
Örgütleri aşan, spontane bir hareketten söz edilebilir mi?
Pek öyle diyemeyiz. Evet, Filistin halkı örgütleri aşmak istiyor. O yüzden böyle bir eylemlilik sürecine daha fazla katılım sağladı. Ama bunu örgütlerden bağımsız bir şey olarak da düşünemeyiz. Filistin halkında örgütlülük çok derin bir şekilde var. Komiteyi düşündüğümüzde, eylemlilik sürecinin örgütlenmesini düşündüğümüzde, örgütlerin payı çok büyük aslında. Ama kitlesel katılımı sağlayan asıl neden, bu eylemliliğin örgütlerin programlarını aşan bir program sunması ve Filistin halkının tarihsel haklarını savunması.
“İkili devlet çözümü mültecilerin geri dönüşünü engelliyor”
“Örgütlerin programlarını aşan” derken, somut olarak ne denebilir? Mesela, “Hedef, mültecilerin topraklarına geri dönmesi ve güven içinde yaşaması” diyebilir miyiz?
Aynen öyle aslında. Bu barış sürecinde Filistin örgütlerinin tümünün kabul ettiği ikili devlet çözümünü aşmak… Çünkü ikili devlet çözümü Filistinli mültecilerin kendi toprağına geri dönüşünü engelliyor. Ve bu bütün örgütler tarafından kabul edildi. İslami Cihad hariç, ana gövdedeki bütün örgütler... Açık açık söylemiyorlar geri dönüş hakkından vazgeçiliyor diye, ama programatik olarak ve barış sürecine katılmaları nedeniyle bunu bir nebze arka plana attıklarını görebiliyorsunuz. O anlamda, son eylemlilik süreciyle, geri dönüş başta olmak üzere bu temel haklardan vazgeçilmeyeceği söylenmiş oluyor Filistin halkı tarafından. (ŞA)
* BDS’nin açılımı: “Boycott, Divestment, Sanctions”, yani “Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi, Yaptırımlar” BDS Türkiye: http://bdsturkiye.org/