30 Mayıs 2015’te Ankara’da bir sergi açıldı. Bir video/fotoğraf sergisi. Bu serginin adı “Aksinden Yansı”. Sergiyi açan grubun adı Seyri Sokak. Yaklaşık iki yıldır birlikte bir video eylem kolektifi oluşturan grubun ismini duymuşsunuzdur.
Farklı meslekleri olan farklı işlerde çalışan bu grup gidebildikleri tüm eylemlere giderek görüntü kaydediyorlar. Kendilerini yalnızca eylemi kaydedenler olarak değil aynı zamanda eylemin önemli bir parçası olarak görüyorlar. Afişlerine yazdıkları yazıyla bu sergiyi şöyle anlatıyorlar:
“Bizler Aksinden Yansı video/fotoğraf sergisinde esas olarak, kim tarafından hangi amaçla olursa olsun toplumsal mücadelelerin başka gözden bir belleği olan ama davalarda mahkeme dosyalarında gözden ırak kalan polis ve gözetleme kameralarını halkın seyrine açmak istedik.”
Seyri Sokak grubu; Oktay İnce, Sibel Tekin, Onur Metin, Gözde Çağrı ve Sevgi Türkmen’den oluşuyor. Bu sergiye mutlaka gitmeniz gerekiyor. Ankara’da yaşayan insanların kesinlikle gidip görmesi gerekiyor. Sergi Çankaya Belediyesi Galeri Uray’da.
Yaşasın kızkardeşlik
Sergi açılışına gittiğimde kimsecikler yoktu. Güvenlik görevlisi sergi henüz açılmadığı için önce beni içeri almak istemedi ama mitingden yorgun argın gelmiş ve “Bir köşede otururum hiç sesimi çıkarmadan” dercesine bakışlar atınca güvenlik görevlisine, kadın dayanamadı ve beni içeri aldı.
Oh, yaşasın kızkardeşlik dedim bir kez daha. Önce yukarı katı dolaştım. Ekranların içinde bir an kaybolduğumu hissettim. Bir türlü adapte olamadım. Güvenlik görevlisinin yaptığı iyiliği de istismar etmek olmaz diyerek aşağı kata inmekten vazgeçtim ama üst kattaki sergi alanında daha fazla duramadım. Neyse ki aşağı katı da gezmeme izin verdi yeni edindiğim kızkardeşim ve ben de aşağı kata indim.
Oturarak vs ayakta izlemek
Yine taş, silah, TOMA, panzer, biber gazı... Bunlar size tanıdık geliyor mu? Aşağı katın sergi alanında oturacak yer vardı. Oturup izlemeye başladım. Yine ekranlar üstüme geliyordu ama bu defa oturuyordum ve bu daha kolaydı.
Oturduğum anda pasif bir izleyici durumuna geçmiştim bile. Kontrol bendeydi. Bedenim daha rahattı, gözlerimi istediğim ekrana çeviriyordum ve herhangi bir görüntüyü kaçırmadan izleyebileceğime dair bir fikirle rahatlamıştım bile. Bir süre sonra da sesler oturuşumdaki rahatlığın alışıldık bir parçası oldu.
Televizyon izleme rahatlığına benziyordu. Evet, televizyon izleme konforuydu bu. Olan biten her ne ise uzakta olup bitiyordu ve şu an beden güvendeydi. Üst kattaki sergi salonunda ise ayakta durarak izlemek gerekiyordu ve ayakta durma hali eylemi çağrıştırıyordu.
Eylem neyi hatırlatır bize, bedenimize ne yaşatır bu ülkede, sizlere soruyorum? 12 Eylüllerden başlayan işkence hikayelerini sadece dinlemiş olmak bile bir 12 Eylül filmi izlerken bedeninize ne yaşatır? Bedeniniz ayakta izlerken ya da oturarak izlerken ne yaşar, neyi deneyimler?
Gezi’nin acısı
Gezi Direnişinde yaşananlar hiç kolay değildi. Mizahın, yeni gençliğin, yeni gençlik ve eylemlilikte yeni metotların hayata geçmesi demek yaşananların kolay olduğu anlamına asla gelmiyor.
İnsanlar öldü. Bu kendi başına iki kelimelik tek bir cümle olarak yetmez mi acıyı anlatmaya? Çok acımasız anılar kaldı geriye. Gözyaşları hala dinmemiş insanlar kaldı geriye. Hayatı darp edilen, dünyası allak bullak edilen çocuklar kaldı geriye. Hiçbir tane eyleme katılmamış olunsa bile, her akşam izlenilen ekranda ana haber bültenlerinin darp ettiği beyinler kaldı geriye.
Yalnızca acılar mı kaldı demeyin. Çünkü her bir ölüm geri kalan tüm ömürlere ağır bir sorumluluk bırakır, ağır bir acı. Elbet direnişin gücünü azaltmaz acılar. Ancak her bir direnişin gölgede kalan acısı da vardır.
Gezi’nin diğer yüzü
Seyri Sokağın Aksinden Yansı sergisine mutlaka gidin. Bedeniniz, ruhunuz, dünyanız için bir laboratuar orası.
Alt kat sergi alanında bir görüntü özellikle hayrete düşürdü beni. Eylemciler bir toprak birikintisini tepecik haline getirip tepesine Türk bayrağı dikiyorlar. Polis eylemcileri uzaklaştırıyor. Bayrak orada kalıyor. Takım elbiseli bir sivil polis koşarak küçük tepeciğe geliyor, bayrağı alıyor, üç kez alnına götürüp öpüyor ve hızla uzaklaşıyor.
Gezi Direnişinin bir de bu halini görün.
Kaya: Gezi’yle sanat bütünleştirilmeli
Açılışa Sarısülük Ailesinin avukatı Kazım Bayraktar, Çankaya Belediyesi Başkan Yardımcısı Nafiz Kaya, Gülsen Ülker, Nalan Temeltaş ve Mahmut Memduh Uyan da katılmıştı.
Çankaya Belediyesi Başkan Yardımcısı Nafiz Kaya sergiyle ilgili şunları söyledi:
“Gezi parkında başlayıp tüm Türkiye’ye yayılan mücadelenin ikinci yılını doldurduk. Bu iki yılda yaşanan deneyimin çok farklı yansımaları oldu. Kimileri için mücadele ruhu gelişti, kimileri için korku duvarları aşıldı, kimileri için çok korkunç bir süreç yaşandı. Kimileri için de bu mücadele unutuldu.
“Ethem vurulduğu zaman çok büyük bir tesadüfle ben olay yerinden 15-20 metre ötedeydim. O yoğun gaz dumanının içerisinde silah sesini duydum, o polis önümden kaçtı. Sonra da Ethem’in götürüldüğüne tanık oldum. O görüntüler hep belleğimdeydi.
“Oktay bir gün gelip Gezi Parkı yıldönümünde böyle bir etkinlik yapmak istediğini söylediğinde aklımda hep o görüntüler vardı ve seve seve birlikte güzel bir şey yapalım diye yola çıktık.
“Biz belediye olarak geziyle ilgili yapılan etkinliklerde sanatla Gezi sürecinin bütünleştirilmesini, Gezinin daha iyi anlaşılmasının yanı sıra Gezi’nin unutulmamasını da çok önemsiyoruz. Bu sergi öyle bir amaca hizmet ediyor.
“Seyri Sokak’taki arkadaşlar ve bu etkinliği gerçekleştirenler, umarım insanların bu süreci daha iyi hatırlaması ve yeniden üretebilmesi açısından yeni imkanlar sunar.”
Bayraktar: Sergi yaşadıklarımızı gözlerimizin önüne serdi
Sarısülük Ailesinin avukatı Kazım Bayraktar bu serginin bir parçasının da Adliyede mahkeme salonlarında verilen mücadelenin görüntülerinden oluştuğunu ifade ediyor.
“Avukatlığa başladığımdan itibaren mahkeme salonlarını cezaevlerini sınıf mücadelesinin demokrasi mücadelesinin bir mevzisi bir parçası bir alanı olarak gördüm. Ancak sınıf mücadelesinin en sert geçtiği mahkeme salonlarından birisi de Ethem’in katilinin yargılandığı duruşma salonu oldu.
“Tarihte hiç bir örneğine rastlamadığımız şekilde yüzü gizlenmiş peruklu bir katil karşımıza getirildi. Sarısülük ailesi o katilin maskesini duruşma salonunun ortasında indiriverdi. Duruşma salonu karıştı. Dışarısı karıştı. Adliye koridorları gaza bulandı.
“Dışarıda içeride militanca bir mücadele verildi. Aslında bu yargılamanın tam bir sınıf mücadelesinin göbeğinde yürüyen bir yargılama olduğunu herkese gösterdi. O günlerde yaşadıklarımızı bu sergi gözlerimizin önüne serdi.
İnce: Kamera varsa gözetleme ve kontrol birlikte işler
Seyri Sokak grubundan Oktay İnce ise sergide neden kendi görüntülerinin değil de polis kameralarının görüntülerinin kullanıldığı sorusunu şöyle yanıtlıyor:
“Kim tarafından kaydedilirse kaydedilsin bu görüntüler direnişin ne kadar muhteşem ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Yani onların görüntüleri üzerinden biz kendi direnişimizin büyüklüğünü görüyoruz. Aksinden yansıtma biraz da bu anlama geliyor. İsteseydik kendi kaydettiğimiz görüntülerden bir sergi açabilirdik.
“Tam Ethem vurulurken gözetleme kamerası yukarı kalkmış. Cinayeti işleyen polis kaçtıktan sonra kamera Ethem’in ambulansa alınışını göstermiş. Sadece polis kamerası değil, Milli Eğitim Bakanlığı binasındaki kamera da Ethem vurulurken objektifini yere dikmiş, sadece kapının betonlarını göstermiş.
“Eskiden mahkemelerde görüntü, fotoğraf gibi şeyler kesin hukuki delil olarak görülmüyordu. Çünkü üzerinde oynamalar yapılabiliyordu. Fakat artık öyle değil. Üzerinde oynanmış, montaj yapılmış görüntüler kriminal teknoloji sayesinde hemen anlaşılıyor ve tabi medyanın da halkı en ikna eden araç olduğunu düşünürsek video görüntüler yargılamada temel unsur haline geldi.
“Devlet büyük bir gözetleme mekanizması kurdu. Her yerde gözetleniyoruz. Açık kapalı her yerde. Gündelik hayatımızın kaydı tutuluyor. Bu da çok etkili oldu.
“Mahkemelere polis tarafından gönderilen kayıtlar montajlanmış olarak gönderiliyor. Ham değil yani. Sokak kameraları da sesli kayıt alır ama mahkemelere gönderilen kayıtlar sessizdir. Polis kendi aleyhine olan sesleri görüntüleri montajda da kesebilir, ya da zaten kamerayı başka yöne çevirerek kaydetmez.
“Geriye polisin müdahale öncesi uyarı anonsu, gözaltıların yasal biçimlerde yapıldığını gösteren anlar, bulunan suç aletleri gibi şeyler kalıyor.
“Ama aslında bu görüntü trafiğinde devlet de kaza yapabiliyor.Hapishanelerde, karakolda, kayıt zorunluluğu işkencenin önüne geçti biraz. Engin Ceber davası, Ethem ve Ali İsmail’in katilleri sokak kamera görüntüleri üzerinden tespit edildi. Nihat Kazanhan’ın katili olan polisler kendisine ateş edilen panzerden çekilen görüntülerle ortaya çıktı.
“O yüzden bu görüntü ağı aslında bir çeşit özdenetim mekanizması olarak da çalışabilir. Böylece yarın öbür gün görüntüm çıkar, teşhir olurum kaygısı devleti de kontrol altına alıyor. Zaten kamera söz konusu olduğunda gözetleme ve kontrol birlikte işler.” (DÖ/EKN)
* Sergi 15 Haziran'a kadar sürecek