Sağlıkçılar her ne kadar "çok içten bir şekilde" ifade etmeseler de "hizmetten yararlanan insanlar, hasta ve onun yakınları" bu ekibin doğal katılımcılarıdır.
Dolayısıyla "sağlık alanında" hizmetten yararlananların ve toplumun katılımı belki de başka alanlardan çok daha fazla önemli ve gereklidir.
Herhangi bir alanın "egemenleri" bu anlamdaki katılımları sözde isteseler de gerçek anlamda istemezler. Çünkü eğer bu gerçekleşirse "egemenliklerini" paylaşmak zorunda kalırlar ve belki de gelecekte yitirme korkusu ile yaşarlar.
Bu nedenle "katılım" ve onun olmazsa olmaz unsuru "demokrasi" her anlamdaki "iktidar"ın hem vazgeçemediği, hem de istemediği bir "sorun"dur.
* * *
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) sağlık alanındaki politikalarını tartışırken onun yaptıkları kadar, yapacaklarına dair söylemlerine de bakmak gerekir.
Örneğin AKP'nin yazdığı 58. Hükümet Programı'nda "Hükümetimiz, tüm sivil toplum örgütlerine eşit mesafede duracak, sivil toplum örgütleri arasında diyalogu ve işbirliğini destekleyecektir. Hükümetimiz, yönetime katılımı engelleyen yasal ve idari etkenleri kaldırarak, kamu yönetimine sivil toplumun daha aktif katılımını sağlayacaktır. İş dünyası, sendikalar, meslek odaları, çiftçi örgütleri ve gönüllü kuruluşların sorunlarını, hizmet alanlarındaki kamu görevlileri ile birlikte çözmelerini kolaylaştırıcı mekanizmaları geliştirecektir" denilmektedir.
Benzer sözleri 59. Hükümet Programı'nda da görmek mümkündür.
Orada da aynen "Katılımcı demokrasinin de farklılıklara temsil olanağı sağlayarak ve siyasal sürece katarak kendisini geliştireceği düşüncesini esas kabul etmekteyiz. Bize göre, demokratik bir toplumda sivil toplum örgütleri büyük önem taşırlar. Sivil ve özgürlükçü bir ortamın oluşabilmesi ve bireyin devlet karsısında korunabilmesi buna bağlıdır. AK Parti iktidarı, sivil siyaseti önemsemekte, siyasette sivil toplumun etkisine inanmaktadır. Bölgesel ve yerel düzeyde özel kesimin ve sivil toplum örgütlerinin kamu yöneticileri ve siyasî yetkililerle bir araya geleceği benzeri yapılar geliştirilerek yaygınlaştırılacaktır" deniliyor.
"Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar!"
Bu söz "atasözü" niteliğine erişmiş bir halk deyişimiz haline gelmiştir.
* * *
Hükümet programlarında yer alan bu düşünceleri ifade etmek istemeyecek bir "iktidar" düşünemiyorum.
Ama kast edilen nedir? İşte orası farklıdır ve üzerinde dikkatle durulmalıdır.
Kast edilenin henüz devlet organlarıyla ilişkisinde "o noktalara ulaşamamış ama AKP'den yana olan örgütler" olduğunu geçen 4,5 yıllık uygulama bize gösterdi.
Yani "halk deyişiyle" söylersek; AKP aslında "kendine müslüman"dır! Bu iddiamın kanıtları kuşkusuz somut yaşamdadır ama aynı zamanda, bizzat iktidarın elindeki yazılı kaynaklardadır.
Örneğin geçen haftaki yazımızın sonunda değindiğimiz, Sağlık Bakanlığı'nın İnternet sayfasının "hasta hakları" bölümünde ülkemizdeki hasta haklarının gerçekleştirilme sürecini anlatan tarihsel gelişime bakıldığında, bu ülkede hasta haklarıyla ilgili ilk örgütlenme ve belki de en çok katkıda bulunan örgüt olan Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği de dahil diğer benzer derneklerden söz edilmediği görülecektir.
Benzer biçimde yine aynı yazıda belirttiğimiz, sivil örgütlerin katılımını gerekli kılan "hasta hakları kurulları"nda da bu örgütlere katılma olanağının tanınmadığı da anımsanmalıdır.
* * *
Bu söylediklerimizin başka kanıt ve tanıkları da vardır:
Başta da söylediğimiz gibi, AKP hükümeti, şu ana kadar sağlık alanında en çok mevzuat üretmiş bir iktidardır.
Sağlık alanının pek çok tarafı ve bileşeni vardır. Bunların kalıcı ve kendini kabul ettirmiş örgütleri vardır.
Bu mevzuatların yazılması ve geçerli hale getirilmesinde sizce bu örgütlerin ne kadar katkı ve katılımı vardır dersiniz?
Ben yanıtlayayım: Özellikle bilimsel doğrular ve temel haklar çerçevesinde ortaya konulanlara ve AKP hükümetinin uygulamalarına "muhalefet eden" hiçbir örgütün katkı ve katılımı ne bu mevzuata ne de o mevzuatlar çerçevesinde şekillenen uygulamalara yansıtılmamıştır.
Bunların en önemli ve en sık tanığı 1953'den beri darbe dönemleri dışında hemen hemen her dönemde devletin sağlıkla ilgili çeşitli kurullarında yer almış olan Türk Tabipleri Birliği'dir (TTB). Yine önemli oranda sağlık çalışanını çatısı altında bulunduran Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası'dır (SES).
* * *
Hükümet programlarında söz edilen mekanizmaların kurulması ve işletilmesi konusunda da, belki de kendisinden önceki iktidarlardan çok daha fazla "biz biliriz"cilik yapanlar da onlardır.
Kuralları belirlerken bu kadar "ben merkezci" olan hükümetin uygulamaları da bundan farklı değildir.
Sağlık alanında doğrudan ya da örgütleri aracılığıyla vatandaşın katılımı yalnız hizmetin finansmanı ve ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda olmuştur.
Tabii ki belirleyen yine iktidar ve onun belirlediği kurum yöneticileridir.
* * *
Burada bir noktayı daha vurgulayarak bitirelim:
Bu kadar "merkezci" olan bir sağlık yönetimi, hizmetle ilgili "ticari" konularda ise olabildiğince ve alabildiğince "çıkarı korunması gereken ticari kuruluşların" istem ve dileklerini de harfiyen yerine getirmektedir.
Bunun sağlık alanındaki en somut örneği "ilaç konusundaki uygulamalar" ve "hizmetin özel sağlık kuruluşları eliyle verilmesi"ne ilişkin uygulamalardır.
* * *
Sanırım söylemek istediklerim yeterince somuttur:
Sizce sağlık alanında hizmetin asli unsurunu ve onun örgütlerini sürece hiç bir şekilde katmayan, katmak istemeyen bir partinin, toplumdan ve seçmenlerden oy talep etmeye hakkı var mıdır?(MS/EÜ)
* Sürecek