AKP hükümeti, Uyum Yasalarını çıkartıyor. Yasaların AB standartlarına uyumlu hale gelmesine uğraşıyor. Zaten, AB üyeliği için başka bir seçeneği de yok. Yasaları çıkarmak her şeyin çözümü anlamına da gelmiyor. Uygulamanın ne olduğu da yasalar kadar önemli. Bu noktada birçok sorun yaşandığı, örneğin işkenceyle mücadelede yeteri kadar başarılı olunmadığı da bir gerçek. İnsan hakları konusunda da zaaflar sürüyor. Son olarak İnsan Hakları Raporunu açıklayan Profesör İbrahim Kaboğlu ve Profesör Baskın Oran hakkında savcılık tarafından soruşturma açıldığını öğreniyoruz.
AKP, bu konularda geçmiş hükümetlerle karşılaştırıldığında daha gayretli, bunu kabul etmeliyiz. Ancak, demokratikleşme bunlarla sınırlı değil. Türkiye'nin önünde ciddi toplumsal sorunlar yerli yerinde duruyor. Bu sorunlardan en önemli ikisi Kürt sorunu ve Alevilerin kimliklerine ilişkin talepleri.
AKP, bu iki konuda da geleneksel tutucu siyasetlerden kurtulmuş değil. Kürt sorunu, ciddi ve temelden bir demokratikleşme sorunu. AKP, böylesine köklü bir konuda, büyük ölçüde geleneksel siyasetin esaretinden kurtulabilmiş değil.
Kerkük konusundaki, çaresiz ve de gerginlik yaratacak siyasi tutumunun en büyük zaaflarından birisi Kürtler konusunda net bir tutum belirlenememiş olması.
Kerkük'te, Türkmenlerin hakları korunmalıdır. Ancak bu koruma tutumu "Akrabalarımızı koruyoruz" şeklinde ifade edildiğinde, birçok zaafı da kaçınılmaz olarak içinde barındırıyor. Irak'ta Sünniler de, hatta Şiiler de işgalin yarattığı acıları çekiyorlar. Kerkük'te Araplar da yeterince temsil edilmediklerini söylüyorlar. Gazeteci arkadaşımız Hüsnü Mahli, Skytürk'te Sedef Kabaş'ın programında bir noktaya dikkat çekti: Türkiye, Irak sorununda kendisine yakın gördüğü Türkmenleri korumayı öne alırsa, İran Şiileri, Suriye de Sünnileri destekleyip onlar üzerinde siyaset geliştirmeye çalışabilir. Bu ise Irak'ın üniter yapısını zedeleyecek yeni gelişmelere neden olur. Irak'ın toprak bütünlüğünü savunanların ülkenin iç sorunları konusunda daha birleştirici bir siyaseti tercih etmeleri gerekir.
Türkiye'nin, Kuzey Irak'a yönelik kaygıları zaman zaman öyle aşırı noktalara gidiyor ki, ülkemizde yaşayan Kürtleri de psikolojik olarak olumsuz yönde etkileyecek, onları da potansiyel tehlike olarak görebilecek noktalara ulaşıyor. Türkiye'nin, Kürt sorununu daha demokratik bir anlayışla ele alabilecek bir tutum içine girdiği söylenemez. AKP, yasal alanda attığı demokratikleşme adımlarına rağmen henüz Kürt sorununu daha sağlıklı olarak ele alınabilecek bir alana taşıyabilmiş değil. Kerkük konusundaki aşırı vurguların da böyle bir belirsizlikle at başı gittiği söylenebilir.
****
AKP'nin ikinci önemli zaafı da Aleviler konusu. Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarına yansıyan, son olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açıklamalarıyla iyice açığa çıkan tutum, ülkemizdeki önemli bir inanç topluluğunu görmezden gelme şeklindedir. Alevilerin cemevleri açmak için yaptıkları başvurular, cemevlerinin yasal statüsüne ilişkin hükümet yetkililerinin yaptığı açıklamalar, geleneksel Sünni egemenliğinin devamını savunmak dışında yeni açılımlar içermiyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen, ''zorunlu din dersi''ne ilişkin Alevi bir yurttaşın başvurusu konusunda da AKP'nin bir açmaz içinde olduğu görülüyor.
AKP'nin demokratikleşme adımlarının inandırıcı olabilmesi, ancak demokrasiyi gerçekten içlerine sindirebilecek bir olgunluğa gelmeleriyle mümkündür. Alevileri hâlâ, "sapkınlık" olarak gören tutucu, bağnaz din anlayışından kurtulmadıkları anlaşılıyor. Burada, devletin Diyanet İşleri Başkanlığı kanalıyla yaptığı tercihleri de sorgulamak yerine benimseyerek statüko yanında saf tutuyorlar.
Kürt sorunu ve Alevilerin demokratik talepleri AKP'nin demokratikleşme konusundaki iki temel zaafı olmaya devam ediyor.
Bu zaaflar, onların önümüzdeki dönemde karşılarına sık sık çıkacak. AB'yle müzakereler döneminin de iki büyük sorununun bunlar olacağını şimdiden görebiliriz. AKP, bu konuda statükoya sarılarak demokratikleşme standartlarını tutturamaz. (OÇ/YS)