Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nin düzenlediği “Bir Sahtekarlık Hikayesinden, Akademiye: Anti-Kürdolojinin İbret Verici Serencamı” adlı etkinlikte konuşan tarihçi Alişan Akpınar “Anti-Kürdoloji’nin Kürtlerin ve onların dillerinin, tarihlerinin olmadığını ispatlamak için oluşturulduğunu” söyledi.
Araştırmacı yazar Namık Kemal Dinç’in kolaylaştırıcı olduğu programda Anti-Kurdoloji’nin çıkış ve gelişim seyri ele alındı.
Etkinliğin başında konuşan Dinç loji’lerin genellikle bir ulusun, etnik grubun, bir halkın kültürünü, tarihini, edebiyatını, sosyolojisini çalışan bilim dalları olduğunu belirterek “Anti-Kurdoloji diye bir şey olur mu? Oluyor. Türkiye gibi bir ülkede yaşıyorsak, oluyor. Normalde olacak bir şey değil. Aslında Kürtlerin olmadığını ispatlamaya çalışan bir alt dal gibi bir şey. Bir şekilde akademik disiplin olarak da adlandırılabilir. Türkiye tarihi açısından baktığımızda bayağı bayağı adım adım nasıl örüp bugüne kadar geldiğinin aşamaları var. İlk adımlar daha böyle doğrudan Kürt yok söylemiyle başlamaz. Bunlar adım adım Turani diller gibi söylemlerle başlar, sonar Kürt yoktur, Kürtçe yoktur diye oraya kadar giden bir külliyata dönüşür bir taraftan” dedi.
Kendi neslinden pek çok insanın Kürt tarihini Anti-Kürdoloji’den okuyarak öğrendiğini ifade eden Namık Kemal Dinç “Hala da bunun niye devam ettirildiğini konuşmak lazım. 1960’larda bununla ilgili devlet üniversiteleri kuruluyor. Atatürk Üniversitesi, Fırat Üniversitesinin kuruluş hikayelerine bakın. Bunu ispat etmek için kuruluyorlar. Bugün de bir sınırlama yok. Bir dizide Selahattin Eyyubi’yi Türk diye gösteriyorlar” diye devam etti.
Ardından Anti-Kürdoloji’nin nasıl ortaya çıktığını ve gelişim seyrini anlatan tarihçi Alişan Akpınar, Osmanlı döneminden başlamak üzere, Cumhuriyet’in Kürt meselesi ve onun etrafında gelişen olaylara dair değerlendirmelerde bulundu. Akpınar İkinci Meşrutiyet ile birlikte iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki’nin, Osmanlıcılık ve İslamcılık fikirlerinin yerine Türkçü ideolojiye esas aldığını ve bunun sonucunda da kurucu kadroların Anadolu ile ilgili kimi araştırmalara giriştiğini belirtti. Bu çalışma başlıklarından birinin Kürtlerle ilgili olduğunu ifade eden Akpınar, yapılan çalışmalardan örnekler vererek, Anti-Kürdoloji’nin başladığı dönem olarak ifade ettiği 1900’lü yılların başındaki gelişmeleri anlattı:
“Türkoloji var, Kürdoloji, Hititoloji, Sinoloji var. Fakat dünyanın hiçbir yerinde bir milletin dilini, kültürünü araştırırsın da bir milletin olmadığını araştıran bir şey var mıdır, bilmiyorum.”
Bu alanda yapılan ilk çalışmanın “Kürtler” adlı kitap olduğunu kaydeden Alişan Akpınar, bu kitabın temel tezinin Kürt diye bir halkın olmadığını ispatlayacak argümanlar geliştirmek olduğunu söyledi.
Etnopolitik bir mesele olarak görülmedi
1960’lara kadarki dönemin bu tür çalışmalarla devam ettiğini belirten Akpınar:
“1958’den sonra yani özetle şöyle söyleyeyim, altmışa kadar Devlet, Kürt meselesini asla bir etnopolitik mesele olarak görmüyor. Bunu bir medeniyet ve barbarlık savaşı olarak lanse ediyor. Fakat 1958 (Irak’ta) bir Kürt Federe Bölgesi kurulması hikayesi ortaya çıktığında, Türk devleti bunu doğrudan kendisine yönelik bir tehdit olarak kodluyor. Ve 1960’ta darbe olduktan sonra Milli Birlik Komitesinin en büyük mevzusu, bu Kürtleri nasıl asimile edeceğiz? Çünkü bu çok önemli bir mesele olarak görüyorlar.
“1961’de de Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü kuruluyor. Ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi temel mekanlardan biri. Devletin de milyonlarca liralık desteğiyle Kürtlerin aslında Türk olduğunu anlatan bir sürü kitap yazmaya başlıyorlar.
Dağ Türkleri
Fahrettin Kırzıoğlu var. 83’te, Erzurum ya da Elazığ tamam hatırlamıyorum bir konferansa davet ediyorlar. Halka, Kürtlerin aslında Türk olduğunu anlatacak. Diyor ki ‘ya Kürtler aslında Türk’tür. Bu çok da ortadadır. Mesela Divanı Lugat Türk’te Kürt maddesi var. Açtığınızda, Kürt nedir diye, işte ‘hayvanlar arpa yerken kart kurt kürt diye ses çıkarır, hatta hıyar yerlerken de bu olur’ diyor.
“Bir tez daha ileri sürüyor, o tez çok tutuyor. 80 darbesinde diyor ki, ya bunlar dağ Türkleridir. Dağ hep karlı olduğu için işte, bastıklarından kara kart kurt sesleri çıkıyordu. O yüzden dağlı Türklere Kürt ismi verilmiştir. İşte o meşhur tezin, kart kurt tezinin sahibi bu Fahrettin Kırzıoğlu’nun kendisi 1900 altmıştan sonra bizzat Kürtlerin Türk olduğunu ispatlaması üzerine çalışmalara başlaması için görevlendirilmiş. Ki hayatının bütün akademik hayatını buna vakfetmiş. Bu konuda kitaplar yazmış.
“Anti-Kürdoloji’nin akademik bir disipline dönüşmesi ve bütün hayatını Kürt diye bir topluluğun olmadığını anlatmaya adamış akademisyenler 1960’tan sonra işte Nazmi Sevgenler, Kırzıoğulları, seksenlerde işte şey Abdulhalik Çaylar, Abdülkadir Donuklar. Bunların hepsi de Aydınlar Ocağı’na bağlı. Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü’nde çalışan insanlar. Özellikle de Türk İslamcı ideolojinin kurucuları bunlar. Aynı zamanda 1980’den sonra da zaten Türk İslamcı ideoloji Türkiye'de iktidara geldi. Bugün de hepimiz müessesleşmiş halini tecrübe ediyoruz.”
(FD)