Seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından aklıma bir soru takıldı: Siirt seçmeni neyi "seçmiş"ti? 3 Kasım sonrası bir kez daha önüne gelen sandığa hangi düşüncelerle oy atmıştı?
Siirtliler neyi seçti?
Hiç kuşkusuz ki, seçim sonuçlarına bakılınca bu seçimin en önemli "seçilen"i Tayyip Erdoğan'dı. Önemliydi, çünkü birkaç gün sonra ülkenin başbakanı olacaktı. O halde bu "seçim" bir başbakan seçme seçimiydi!
Sizce yaşanan bu seçim bu kadar sığ bir bakış açısıyla mı yorumlanmalı? Daha başka sorular sorulmamalı mı?
Örneğin; Siirt seçmeni yarının başbakanı seçmek için sandığa gitmiş ve AKP'ye ezici bir çoğunlukla oy vermişti, ama neden? 9 Mart günü AKP'ye oy veren insanların "Başbakanı biz seçtik" diye "gurur" duymanın ötesinde başka bir istekleri var mı?
Siirt'te bizzat seçim propagandasını yürüten AKP kurmaylarına göre seçmenin bu "tercih"i bireysel özgürlüklere verdiği önemi ve yasakları kabullenmeyişini göstermekteydi. Güzel bir "temenni", ama sadece "temenni"...
Öyle ya, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde yaşayan insanlar olarak özgürlüklere önem verme konusunda ve hatta yasakları kabullenmeme konusunda çok da başarılı bir sınav verdiğimiz söylenebilir mi? On yıllardır "baraj"lı demokrasi nedeniyle gerçek temsilcilerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gönderemeyen insanlar olarak, bugün birden neden "özgürlük" ve "demokrasi" yanlısı olduk?
Barajlı demokrasinin ipliğin pazara çıkarmak
On yıllardır "özgürlük" ve "demokrasi"yi ilga eden her türlü yaptırım karşısında "sus"mayı seçen Türkiye yurttaşı, neden bugün birden "çığlık"larla demokrasiyi savunur hale geldi?
Diyelim ki AKP kurmaylarının bu "temenni"sine biz de kendimizi kaptırdık ve yukarıdaki sorularımızın yanıtını, "demokratik bilinç"in oluşmasının uzun zaman almasına bağladık. Heyhat... yine aksayan bir nokta var: Bugünün "demokratik bilinç"ine erişmiş yurttaşları neden "baraj"lı demokrasinin ipliğini pazara çıkaracak sivil itaatsizlik eylemlerine destek vermeyerek sistem tarafından önüne "seçim" diye sunulan bir seçimsizliğe destek veriyor?
İşsizlik, yoksulluk, yoksunluk
Anlaşılıyor ki, sorunun yanıtı bu "temenni"lerin içerisinden çıkmıyor.
Ne yazık ki başladığımız noktadayız hâlâ, soru orta yerde duruyor: Siirt seçmeni neyi "seçmiş"ti?
Kanımca Siirt seçmeni, işsizliğe karşı iş bulmayı; aşsızlığa karşı karnını doyurmayı; yoksulluğa karşı en azından evini geçindirebilecek kadar para kazanmayı; zemheri kışın ortasında kalsa da yollarının açık olmasını; sağlık ocağında hekim, okulunda öğretmenin olmasını; sokak başlarında dilenmemeyi; bir başkasına el-avuç açmamayı; "tercih" etti.
Çok doğru bir "tercih", ama "etik" mi?
Doğru bir "tercih", çünkü 9 Mart seçiminde AKP'ye oy vermesine neden olan "tercih" nedenlerinin tümü "insan"dan yana olan bir yaşamın kavramları. Ama "etik" mi?
"Etik" mi, çünkü Siirt'li seçmen biliyor ki; "başbakan" seçildiği bölgeyi kalkındırır, insanileştirir. Malatya'yı, Isparta'yı gördüğünden/duyduğundan beri bunu biliyor. Ve bu "bilgi" doğrultusunda bir başka Malatya/Isparta olmaya çalışıyor. Yaşadığı ülkenin bütününden kendisini ayırarak pastadan "pay" almaya çalışıyor...
Açık yüreklilikle ifade edelim ki, Siirt'li seçmen "etik" bir "tercih" yapmak isteseydi, 3 Kasım öncesi Uluslararası Para Fonu (IMF) reçetelerinin getirdiği yıkım karşısında sosyal politikalar geliştireceğini söyleyip, 3 Kasım sonrası bırakın pansuman önlemleri almayı IMF ile anlaşıp yarayı derinleştirecek ek vergiler getiren AKP'nin ekonomi politikasına mı; vergi toplayamayan bir ülkede vergi kaçıranları affedecek kanunları çıkaran AKP'nin hukuk düşüncesine mi; ya da komşu bir ülkenin çocuklarının kanı üzerinden para kazanmaya çalışan AKP'nin dış ilişkiler politikasına mı destek verecekti!
Etik tercih ne kadar mümkün?
"Etik" tercih; 3 Kasım'dan geçen kısa süre içerisinde, bu ülkede ve bölgede yaşayan insanlar için yıkım, açlık, yoksulluk ve gözyaşı getirmekten başka hiçbir "icraat"ı olmayacağı anlaşılan AKP'yi tercih etmemek ve genel başkanını sandığa gömebilmektir.
Ama Siirt'li seçmen böylesi bir "tercih"in kendisine "çıkar" sağlamayacağını görmüş ve Türkiye adlı büyük gemide "Siirt" isimli kamarasını kaptan köşkünün hemen yanı başına taşıyarak sadece onu kurtarmaya karar vermiştir.
Ama Siirt'li seçmen bilmelidir ki; gemi bir kez batmaya başladı mı "dip"ten ne kadar uzak olunursa olunsun her kamara su alır, kaptan köşkünün yanındaki kamaraya da geçte olsa bir gün sıra gelir.
Ve en acısı, o kamarayı "kurtarmak" adına "etik" dışı tercihleri nedeni ile ölüme kadar "insani" özelliklerini yitirerek yaşamak, aslında her gün ölmek demektir...(NK/BB)