İsimlerinin hiç önemi yok. Tecrübeli olduklarını bilmeniz yeterli. Bir de gönüllü olduklarını. Ve gönüllü derken de sadece bu işi para karşılığı yapmalarını kastetmiyorum, hepsi bu işi gerçekten isteyerek, işlerinden izin alarak, gerektiğinde maaşsız izin alarak yapıyorlar.
Hedef gösterilme, yeri geldiğinde yüksek profilli davalarla yargılanma riskini dahi göze alarak yapıyorlar. Peki ne mi yapıyorlar? Akdeniz’in ortasında yaşanan can pazarında insan hayatı kurtarıyorlar.
Kendi tabirleri ile: Korkunç ötesi bir savaştan kaçan, sayısız insanlık suçunun işlendiği bir coğrafyadan yanlarında sadece hayatları ve yaşamda kalma azimleri ile koskoca Mare Nostrum’u, adıyla özdeş “hepimizin denizi”ni geçmeye çalışırken, sınırlara takılan, aslında o kocaman denizin dahi parçalara ayrıldığını ve çoktan sahiplenildiğini hızlıca öğrenen ve tam da ortasında sahipsiz kalan, çaresiz kalan insanların mümkün olduğunca ve vaktinde ulaşabildikçe hayatlarını kurtaran bir avuç gönüllü onlar.
Akdeniz'i günlerce tarıyorlar
Ya da başka bir açıdan bakmak isterseniz: Bir sokak sanatçısının dudak uçuklatan rakamlara sattığı sanat eserlerinden gelen para ile satın alınan ve gönüllülerce restore edilen bir Fransız sahil devriye botu, sanatçının, nam-ı diğer Banksy’nin eserleri ile süslenmiş; yani 30.5 metrelik ve maksimum 120 kişi kapasiteli küçük, hızlı, manevra kabiliyeti yüksek bir bot, bir avuç gönüllü, birkaç kişilik kara desteği ile günlerce Akdeniz’i tarıyor ve hayat kurtarıyor.
Kurtarılan beyaz hayatlar olsa madalya alacak bu bir avuç insan, kurtardıkları hayatlar Afrikalı göçmen/mültecilerin hayatları olunca yaptıkları bu işi adeta suçmuşçasına kaçak göçek yapıyorlar üstüne üstlük. Ve o yüzden Banksy finanse ettiği bu projeyi sosyal medya hesaplarından tam da bu sözlerle duyuruyor: “ALL Black Lives Matter” yani bütün siyah hayatlar değerlidir.
Uluslararası Göç Organizasyonu'nun (IOM) rakamlarına göre, Akdeniz'de 2020 yılında kayda geçen geçişlerde toplam 558 kişi yaşamını yitirdi.
Bu ölümlerin 353’ünü Orta Akdeniz’dekiler oluşturuyor. İrili ufaklı, şişme ya da basit fiberglass tekneler. Her birinin üzerinde onlarca insan. Alabora olanlar, motorları alev alanlar ya da kaybolup, benzinleri bitip koca denizde sürüklenenler.
Bir de kayıtsız olan geçişler var. Hayalet tekneler. Çoğu sessiz sedasız Akdeniz’in sularına gömülen yüzlerce, belki binlerce hayat daha. Yetişilemeyenler, umursanmayanlar.
Orta Akdeniz’deki geçişlerin büyük bir bölümünü Libya’daki iç savaştan kaçanlar oluşturuyor. Hatırlayacaksınız 2011’de NATO’nun destek verdiği hava saldırıları ile devrilen Kaddafi hükümeti sonrasında ülkedeki sayısız milis kuvvet iktidar için birbiri ile savaşmaya başlamış, sonunda Birleşmiş Milletlerin bugün tanıdığı başbakan Fayez al-Sarraj Trablus merkezli hükümeti (Government of National Accord – GNA) kurmuş ve ülkenin doğusunda da general Halifa Hafter kendi tabiri ile Libya Ulusal Ordusu (Libyan National Army – LNA) ile al-Sarraj’la iktidar mücadelesine girişmişti.
Kurtarma operasyonları baskılar nedeniyle durma noktasında
Sivil savaş esnasında yaşanan insan hakları ihlalleri Akdeniz’de o dönemde hız kazanan deniz geçişlerinden kurtulanların anlattıkları ile kulağımıza birinci elden gelmeye başlamıştı. Gene IOM rakamlarına göre ülkedeki çatışmaların hız kazandığı 2014’te bütün Akdeniz’de 2430, 2015’te 3118, ve 2016’da rekor 3258 ölüm gerçekleşmiş, geçişlere gerek STKLar gerekse Avrupalı sınır devriyeleri tarafından müdahale edilmişti. Artık her gün gazetede mültecilerle alakalı, ki artık onlara “düzensiz göçmen” de deniyordu, ya bir deniz kazası ya da bir kurtarma operasyonunun sonucunu okur olmuştuk.
Ama sadece haberleri okumakla kalmayan bir grup vardı. 2014 yılı Almanya’da Sea Watch adlı STK’nın da kuruluşuna tanık olacaktı. Minik Alan Kurdi’nin cansız bedeni Bodrum plajlarından birine vurduğu 2015 yılında da Sınır Tanımayan Doktorlar Akdeniz’deki arama kurtarma çalışmalarına başlayacak, akabinde Malta’da MOAS daha da aktif hale gelecek ve daha bir çok irili ufaklı STK’nn desteklediği sivil kurtarma operasyonu da Akdeniz’de devreye girecekti.
Artık geçişler öyle bir hal almıştı ki, sivil kurtarma dışında birçok ticari gemi, hatta özel yat dahi denizden boğulmak üzere olan insanları topluyor, Avrupa’da güvenli limanlara teslim etmeye çabalıyordu. Ve tam da bu sırada Avrupa Birliği, Akdeniz sularında duvarlarını yükseltmeye başladı. 2005 yılında kurulan Frontex yani Avrupa sınır ve sahil güvenlik ajansının fonlanması hız kazandı. Denizden zor durumda olan insanların kurtarılması suç haline gelmeye başladı. Baskılara daha fazla dayanamayan ufak bir çok sivil toplum örgütü operasyonlarını sonlandırmak zorunda kaldılar.
MSF’in deniz kurtarma operasyonları baskılar sonucu durma noktasına geldi. Ama Sea Watch her şeye rağmen, herkese ve hatta Frontex’in kendisine rağmen Akdeniz’de mücadelesine devam etmekte kararlıydı. Sea Watch ve MSF Sea ile birlikte Akdeniz’de bir başka sivil kurtarma operasyonu daha devam kararı aldı. Pia Klemp’in kaptanlığındaki İuventa, “Avrupa Kalesi”ne ve gerek onun denizdeki kolluk kuvvetlerine, gerekse de bu kolluk kuvetleri tarafından özellikle mülteci tekneleri Libya karasularından çıkmasın diye fonlanan “Libya Sahil Koruma” ekiplerine rağmen Akdeniz’de kurtarma operasyonlarını sürdürdüler.
Tam 16 başarılı deniz misyonuna imza atan İuventa ekibi, zor durumda olan 175 tekneye destek erdi, 23,810 hayat kurtardı. 14,000’den fazla insan İuventa’ya sığındı ve bunların 4,800’ü kurtarma gemisinin ekibi tarafından dehidrasyon, solunum yetmezliği, hipotermi, kimyasal yanık ve bilimum komplikasyonlar için tedavi edildi. Akdeniz’de tam bir can pazarı yaşanıyordu. İnsanlar bir savaştan kaçıyorlar, ama kaçma yönlerinde kara bittiği için kendilerini çaresizce çok da iyi tanımadıkları bir denize atıyorlardı. Hem gerçek hem mecazi yönden. Ve birileri de onları kurtarmak için kendi hayatlarını ortaya koyuyordu. Ama bu iyilik tabii ki cezasız bırakılmayacaktı.
SAR başka bir anlam kazandı
Hikayenin bundan sonraki kısmı başka bir yazının konusu. Akdeniz’de kaçakcılık yapan kartellere karşı anti-mafya mücadelesi başlığı altında hedef alınan sivil arama kurtarma operasyonları ve burada olan bitenler daha önce uzun uzun anlatılmış ve anlatılmaya da devam edilecek konular ancak, 2019’da MSF radikal bir kararla Akdeniz’deki operasyonlarına geri döndüğünü açıkladı. SeaWatch zaten operatifti ve şimdi de Banksy sayesinde, haklarında açılan ve masraf kalemleri milyon eurolara varan davalara rağmen İuventa ekibinin kaptanı Pia’nın da aralarında olduğu yeni oluşum MV Louise Michel teknesinde bir arada.
Ekip gerek karada gerekse denizde arama kurtarma (Search and Rescue – SAR) konusunda, buraya kadar anlattıklarımızdan sonra siz de takdir edersiniz ki oldukça deneyimli. Ve onların nezdinde, İngilizce arama kurtarma anlamına gelen SAR, orta Akdeniz’de en azından, yeni bir anlam kazanmış durumda: Dayanışma ve direniş (Solidarity and Resistance)
Aşağıda okuyacağınız Louise Michel ekibinden Alina Krobok ve Hanna Stabrey ile 3 Eylül Perşembe günü gerçekleştirdiğimiz sohbetin bir bölümü. Akdeniz’deki sivil arama kurtarma çalışmalarının kriminalize edilmesinden bu yana artık ne Louise Michel’in tam lokasyonu ne de kara destek ekibinin, güvenlik nedeniyle, bulundukları bölge röportajlarda açıklanmıyor.
"2018'den beri Akdeniz'de durum hiç hafiflemedi"
Bununla birlikte kendileri bütün açık yüreklilikle tüm sorularımızı cevapladılar. Röportajın tamamını Açık Radyo’da her iki Pazartesi’de bir yayınlanan Entropi programının 10. bölümünde de dinleyebilirsiniz.
BE: Hoşgeldiniz Hana Stabrey ve Alina Krobok, siz LouiseMichel teknesinin ekibindensiniz ve burada bize bu misyonun nasıl başladığını anlatmak için bulunuyorsunuz ama öncesinde sizden bu projeye nasıl dahil oldunuz onu dinleyelim, belki bize biraz geçmiş çalışmalarınızdan da bahsedersiniz.
ALINA: Merhaba, ben Alina, bizi konuk ettiğiniz için teşekkürler, ben arama kurtarma faaliyetlerine 2018’de SeaWatch’un karadaki basın ekibinin bir parçası olarak dahil oldum ve onlar icin farkındalık çalışmaları yapmaya başladım. O zamandan beri, benim gözlemlerimde Akdeniz’deki durum hiç hafiflemedi.
Birçok misyonda onlara karadan destek verdim. Bu yıl da arama ve kurtarma konuları üzerinden “Avrupa Kalesi” ile uzun zamandır mücadele eden bir arkadaşım bana Louise Michel misyonuna destek verip veremeyeceğimi sordu. Bu da sektörler arası aktivism tarafı da olan ve deniz gibi oldukça patriarkal bir çevrede anarşik feminist bir yaklaşım benimseyen, bunun da konuya dahil eden ve aynı zamanda ırkçılık karşıtı muhteşem bir proje olduğundan ben de dahil oldum ve misyonu karadan organize etmeye başladım, dingilerle ilgili durum, yetkililerle ve Almanya konsoloslukları ile yürütülmesi gereken koordinasyon, evet, benim rolüm bu.
HANA: Benim de SeaWatch’a ilk katılmam 2018’di. Ama karadan destek olarak değil senin gibi, daha çok limanda görevliydim. Orta Akdeniz’deki duruma daha az gergin demem tam tersine daha kötü, ki o zaman da zaten tam bir felaketti. O yüzden bu benim Avrupa sınırlarına karşı ilk mücadelem değil, ama bu tarz politik hareketlerden ziyade farklı sosyal mücadelelerden geliyorum, anti-faşist hareketler, feminist hareketler gibi.
BE: İkinizin de 2018 demesi enteresan çünkü bu aynı zamanda Akdeniz’de suların da değiştiği bir dönemdi, bir bakıma, Alina, sen muhtemelen hatırlarsın, aslında her ikiniz birden, SeaWatch ile bağlantılı olduğunuzdan hatırlarsınız, bu aynı zamanda Avrupa’nın da ciddi anlamda Akdeniz’de arama kurtarma yapan STK teknelerine karşı sert bir şekilde müdahale ettiği ve politika değişikliğinin de olduğu bir dönemdi.
Alina mesela sen Avrupa Kalesi dedin ve o dönemde gerçekten denizde duvarlar yükseliyordu, ki biz burada uluslararası sulardan bahsediyoruz ve zor durumda olan insanlara ve teknelere yardım etmenin bir suç teşkil etmemesi gerekirken birden bu durumun Avrupa’ya bir tehdit oluşturduğunun tartışılmaya başlandığı bir dönemdi bu.
Bu göçmen ve mültecilere yardım etmenin aslında Avrupa’nın güvenliğini tehlike soktuğu konuşuluyordu, vesaire. Doğru mu söylediklerim? Hata yapıyorsam düzeltebilirsiniz. Ama sizden de duymak isterim 2018 ve o döneme denk gelen politika değişiklikleri mevcut durumu ve o dönemde Akdeniz’de devam eden kurtarma operasyonlarını nasıl etkiledi?
ALINA: Evet, o kadar çok şey ve o kadar farklı seviyede oluyordu ki, hepsi rahatsız ediciydi. Neden insanları zor durumdan kurtarıyorsun ki, o sen en başta zor durumda olmamalısın, çünkü her insanın serbest hareket hakkı vardır ve güvenli yaşayabileceği bir yer bulma hakkı vardır, ama bu insanlar kriminalize ediliyorlar, suçlanıyorlar. Bütün mesele bu insanları Akdeniz’den çıkartmak ve böylece kimsenin boğulduğu çirkin fotoğraflar medyada görülmeyecek. Ve bu tarz insan haklarını önemsedikleri izlenimi yaratan ülkelerde yaşamak gerçekten dehşet verici.
"Güvenle bölgeye ulaşma çabalarına yardım eden ülke yok"
BE: Göçmen kanunlarına baktığın zaman, göçmen ve mülteci, konvansiyonlar ve protokoller, eğer ortada hayati bir tehlike söz konusu ise o zaman bütün ülkeler sınırlarını açmakla ve hayatları tehlike altında olan insanları kabul etmekle yükümlüdürler, yani özetle durum böyle, tam bu kelimelerle olmasa da, Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliğinin çıkışı Cenevre Konvensiyonu da 1962 Cenevre protokolü de. Hep Akdeniz’deki göçmenler diyoruz ama aslında bunların çoğunluğu aslında Libya’daki iç savaştan kaçan mülteciler ve Libya’daki durum tam bir felaket. Devam eden bir savaş söz konusu ve bu insanların hayatları bundan direkman etkileniyor. Ve ortada bu insanlara güvenli bölgeye ulaşma çabalarında yardım etmek isteyen hiçbir ülke yok.
Kaldı ki, bunu yapmalılar, bununla yükümlüler, gerek Cenevre Konvansiyonu gerekse de ilgili protokolü altında. Bir de bunun üzerine denizcilik kanunları var. Bu insanların güvenli alana ulaşma çabalarında sadece Cenevre Konvansiyonu değil aynı zamanda uluslararası denizcilik kanunları da onlara destek oluyor olmalı, özellikle deniz üzerinde ve kurtarılmaları gereken bir durumda oldukları zaman.
Ve bu durum tam olarak da Louise Michel’in ilk operasyonun denizde ne şartlarda, nasıl gerçekleştiğini anlatıyor biraz da değil mi, yani haberlerde okuduğun zaman sanki her şey tam zamanında gerçekleşmiş gibi, ama bu zor durumda kalan botların rastlanma sıklığını ve dolayısıyla Akdeniz’i geçmeyi çabalayan insanların sayısını düşündüğün zaman aslında bu hiç de tesadüf ya da şaşırılacak bir durum değil, öyle değil mi? Bize biraz Akdeniz’de neler oluyor, anlatır mısınız?
ALINA: Louise Michel’in son bir haftada Akdeniz’de karşılaştığı durumların şaşırtıcı olduğunu biz de düşünmedik, çünkü bu normaldi, son yıllarda Avrupa ülkeleri kendi kanunlarını ihlal ederek Fronteksi fonladılar ve bu Avrupa’da, Avrupa Birliği’nde en iyi fonlanan ajans. Sonra da Libyalı sözde sahil koruma birimlerini fonladılar ve özetle milislere insanları geri çekmelerini söylediler ve bu sayede onlarla uğraşmak zorunda kalmayacaklardı.
Bu kendi kurallarının ihlali, aynı zamanda da insanları kurtarmalarına gerek kalmaması demek ama tüm bunlar hiçbir şeyi değiştirmedi, çünkü Libya sivil savaşta olan bir ülke gene buradaki kaynaklarla ve buranin jeopolitik konumu ile yakından ilgili ama tüm bunların buranın insanı üzerindeki etkisi umurlarında dahi olmayan Avrupa ülkeleri sayesinde. Burada (Libya’da) hala Avrupa ülkeleri tarafından fonlanan gözaltı merkezleri var ki bu da durumu hiç iyi yapmıyor.
"İlk amaç onları kurtarmaktı"
Louise Michel onlara ulaştığında insanlar fazlaca kalabalık plastik teknelerdeydi ve sonuç olarak 4 kurtarma operasyonuna dahil oldular, çünkü 2 vakaya yardım ettiler, orada destek gelene kadar o insanlarla birlikte beklediler ve bu insanlar işkenceden geçirilmişlerdi. O kadar farklı şekillerde hak ihlallerine ve kötü muameleye maruz kalmışlardı ve travmatize olmuşlardı ki, amaç tabii ki ilk olarak onları kurtarmak ve sonrasında onlara bir ses vermek ve orada neler yaşanıyor bunu gösterebilmek ve herkesin bu insanları kurtarmamızın bizim görevimiz olduğunu anlamalarını sağlamak.
Biz bunun bir antifaşist mücadele olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Ve o zaman bu, mevcut durumda, Avrupa Birliği’ni ne yapıyor, eğer bizimkisi bir antifaşist mücadele ise? Ama ırkçı bir durum, eğer bu insanlar beyaz olsalardı tüm bunların hiçbirisi olmayacaktı. Biz buna ırkçılık diyoruz.
BE: Ve hayalet gemiler Akdenizi geçmeye devam ediyor ve binlerce insanın da kurtarılmaya ihtiyacı var. O zaman anlatın bize, halihazırda anlattıklarınıza ek olarak, şu efsane telsiz konuşmasını, Louise Michel ve Maltalı sahil güvenlik yetkilileri arasında geçen, onlara yardım etmeleri gerektiğini söylüyorsunuz ve şu kadar insan var teknemizde diyorsunuz, yanlışlık yaparsam beni düzeltebilirsiniz ve başkalarının da olduğu, yani Louise Michel çok büyük bir tekne değil neticede, biraz boyutundan bahsedelim mi? Kaç kişiyi taşıyabiliyor, kaç kişiyi güvende tutabiliyor? Bu insanları teknenizde ne kadar uzun bir süre ve hayatta tutabiliyorsunuz? Çünkü aynı zamanda sizin ekibinizde teknede ve anladığım kadarı ile hızlı bir tekne bu, Pia Klemp ile yapılan bir röportajda da okuduğum kadarı ile, bu teknenin yüksek manevra kabiliyeti olduğunu ve SeaWatch’dan daha hızlı bir tekne olduğundan bahsetmişti. Ama SeaWatch daha büyük bir tekne ve içinde bir de klinik var doğru mu? Bize biraz anlatabilir misiniz bu teknelerin teknik artılarını ve eksilerini?
HANNA: Louis Michel bir acil durum teknesi ve daha önceleri Akdeniz'de büyük STK tekneleri görev yapabiliyorken, bu küçük ve hızlı tekneler, daha hızlı müdahale edebiliyorlar. İnsanları taşıyan plastik botlara yaklaşabiliyorlar. Bu botlar çok hızlı kaybolabiliyor, çok hızlı ilerledikleri için ana gemi ile kontak kopabiliyordu. O yüzden ana fikir şuydu, bu hızlı kurtarma tekneleri eğer orta Akdeniz’e gelirse, daha fazla plastik tekneye müdahale edebileceklerdi. Ve bu da ne teknedeki ekibin ne de göçmenlerin hayatlarını tehlikeye atacaktı. Louise Michel 30 metre uzunluğunda ya da 30,5 metre uzunluğunda eski bir sahil güvenlik teknesi,
ALINA: Bir devriye teknesi.
HANNA: Bir devriye teknesi ve sanıyorum biz kapasiteyi de maksimum maksimum maksimum, kaç kişiyle sınırlamıştık?
ALINA: Aslında biz maksimum bir rakam belirlemedik, çünkü biz bu kadar çok insanla yapayalnız bırakılacağımızı düşünmedik,
HANNA: Ama sanırım onlar, galiba, maksimum maksimum maksimum kapasite ancak 100 kişi olabilir denmişti, bu halihazırda çok çok fazla ve Louise bu 120'den daha fazla insan almak zorunda bırakıldı ve halihazırda rakam çok fazla idi. Ve bu tekneyi yeteri kadar dengesizleştiriyordu.
ALINA: Evet, biz 100 kişiyi idare edebiliriz ve başka zor durumda olan teknelerle karşılaşırsak da ne yaparız, bakarız duruma diyorduk, ama aynı zamanda da Avrupalı yetkililerin onları arayıp yardım istediğimizde aramalarımıza cevap vereceğini düşünerek bu kararı vermiştik, çünkü bu bizim işimiz değil, biz orada olmamalıyız dahi, Avrupalı yetkililer orada olmalı ve biz sadece ilk yardım sağlamaya çalışıyoruz. Örneğin Sea Watch 1 2015’te göreve başladığında bize sadece bir telefon merkezi gibi çalışacağımız söylenmişti, biz yetkililere insanların nerede olduğunu haber verecektik, onlar da gelip kurtaracaklardı, ne hale geldiğimize bakar mısın? Daha büyük gemiler almaya çalışıyoruz, daha hızlı gemiler almaya çalışıyoruz ve çok geniş bir alanı kapsamaya çalışıyoruz, sivil toplum insanları olarak.
Başka bir vakanın haberini aldıklarında Louise Michel’de hali hazırda 89 kişi vardı, bu iletilen bir çağrıydı ve belliydi ki daha büyük bir plastik bot söz konusu. Louise Michel (ekibi) yetkilileri aradı, birçok email gönderdi ve full kapasiteye çok yakın olduklarını, bu işi yalnız başlarına yapamayacaklarını söyledi ve yetkilileri kurtarma operasyonuna yardım etmeleri için çağırdı, “gelin,” dedi. Louise Michel hiçbir zaman zor durumda kalmadı, çünkü bizim muhteşem profesyonel bir ekibimiz var ve biz gene de 200den fazla kişiyi güvene almayı başardık sonunda.
Bunu teknenin iki tarafına filikalar yerleştirerek yaptık ve cehennem gibi kalabalık olmasına rağmen gene de herkes güvendeydi, ama bu yetkililer iyi bir iş yaptıkları için olmadı. Onlar 24 saat boyunca bizim aramalarımıza cevap vermediler, son dakikaya kadar beklediler, ve SeaWatch 4 bize doğru yola çıktıktan sonra, bize yardıma geldikten sonra Avrupalı yetkililer 49 kişiyi aldılar. Şimdi kahraman olduklarını, çünkü zor durumda olan insanları kurtardıklarını söylüyorlar. Hayır.
Onlar işlerini 24 saat boyunca yapmadılar. Onları kendi başlarına bıraktılar ve (kötü) bir şeylerin olabilmesi riskini doğurdular. Ve Louise Michel ve bizim ekibimiz sayesinde bu insanlar hala güvendeler. Yani bu şey gibi, bir kazaya tanıklık ediyorsun ve 911’i arıyorsun ve onlara bir kaza olduğunu, ilk yardım yapabileceğini söylüyor “ama lütfen gelin ve hayatta kalanları kurtarın,” diyorsun ve paramedikler de tam 24 saat bekliyorlar gelmeden önce. Bu tam anlamıyla onların umursamazlığı, ilk yardım yapanların değil.
BE: Kesinlikle ve bu da tam olarak İuventa ekibinin kendi davalarına konu ettikleri bir durumdu, onlar da Avrupa Kurtarma Koordinasyon Merkezi defalarca deniz kurtarma operasyonlarındaki koordinasyon sorumluluklarını yerine getirme konusunda başarısız oldu, dediler, bu da onların kendi websitelerinden bir bilgi ve senin de söylediğin. Bunu onlar 2018’de söylediler yanılmıyorsam ve 2020'deyiz ve Avrupalı yetkililer hala orada kendi hayatlarını riske atarak yardım etmeye çabalayan insanlara rağmen ya da iptidai koşullarda Akdeniz’i geçmeye çalışan ve yardıma ihtiyacı olan insanlara karşı sorumluluklarını yerine getirmekten oldukça geri kalıyorlar. Peki, ekibinizin kurtardığı insanlarda sıklıkla karşılaştığınız sağlık problemlerinden de bahsedelim biraz. Sanırım yakıt yanıkları, dehidrasyon, hipotermi gibi durumlarla sıklıkla karşılaşıyorsunuz, sıklıkla müdahale etmek durumunda kaldığınız sağlık problemleri nelerdir ve Louise Michel’in bu durumlara cevap verme kapasitesi nedir? SeaWatch’ta bir klinik olduğunu biliyorum, ama bazen aranızdaki mesafe çok uzak olabiliyor ve onlar yardıma gelene kadar geçebilecek ciddi bir zaman diliminden bahsediyoruz, haklı mıyım?
"Kadınlar tecavüz uğradıklarından bahsediyor"
ALINA: Evet, bizim ekibimizde de iki doktorumuz var ve ilk yardımda bulunabilmek ve mümkün olduğunca insanları hayatta tutabilmek için ekipmanlarımız da mevcut. Sıklıkla karşılaşılan ve çoğunlukla kadınları ve çocukları etkileyen durum yakıt yanıkları. Çünkü onlar teknenin ortasında oluyorlar coğunlukla ve havuzda biriken tuzlu su ve yakıtın karışımı kimyasal yanıklara sebep oluyor. Ve bu çok kötü. Çok uzun süre denizde oldukları için suları bitmiş oluyor ve korkunç derecede dehidre olmuş oluyorlar. Travmatize olmuşlar ve halihazırda işkenceler sonucu yaralanmış, kemikleri kırılmış oluyor, vücutlarında yara izleri oluyor.
Kadınlar tecavüze uğradıklarından bahsediyorlar. Ben burada fazla detaya giremem, öncelikle bu konuda rahat konuşamıyorum çünkü onları olduklarından daha madur göstermek istemiyorum, çünkü bu insanlar inanılmaz derecede cesurlar, bulundukları durumdan kurtulabilmek için gösterdikleri cesaret ve o kadar korkunç bir yerden çıkabilmek için gösterdikleri çaba, gözaltı merkezlerinde tutulmuşlar ve kendi hayatları üzerinde hiçbir kontrolleri yokken kaçmayı başarıyorlar.
Ve evet hiçbiri iyi durumda değil ve o yüzden, şimdi örneğin Avrupalı yetkililer daha büyük gemileri tutuyorlar, mesela Etienne, bir şilep ve tam 26 gündür bekletiliyor, bu 3 hafta üzerinde bir süre, Malta açıklarındalar ve sanırım 26 kişiyi kurtardılar, üç hafta önce ve iyi bir iş yaptılar. Malta ne yapacak, onları Libyaya iade edecek, insani ve uluslararası kuralları ciğneyerek. Malta uzun süredir iyi işler yapmıyor, insanları yalnız bırakarak ve bilmiyorum gördün mü ama havadan izleme uçağı Moonbird örneğin, bir botun fotoğrafını çekti, ve yetkililere de bildirdi ve bir süre sonra aynı botu tekrar gördü, ve…
BE: (bu sefer) Can kurtaran yelekleri ile birlikte değil mi?
ALINA: Aynen, Maltalılar onlara can yelekleri veriyor ve botları İtalya’ya gönderiyorlar. Onlara bakamadıkları gerekçesi ile. Ve bu insanlarin hayatlarını da bu sekilde tehlikeye atıyorlar, çünkü bu botlar hiçbir şekilde stabil ya da güvenli değil.
BE: Ve fotoğraflar da bunu teyid ediyor zaten. Tamam durum kötü ve giderek de kötüleşiyor. Uluslararası kanunlar giderek mültecileri ve göçmenleri kabul etme konusunda daralıyorlar ve Louise Michel uzun bir süreliğine orada olacak. Peki orta ve uzun vadeli planlarınız neler, buradan sonra nasıl devam etmeyi planlıyorsunuz?
HANNA: Tam olarak sorun da bu, işin o kısmı net değil. Bundan sonra ne olacak görmemiz lazım, yasal durumlarla ilgili neler olacak, o yüzden şu sırada bekleyip ne yapacağımızı görmeye çalışıyoruz. Ne yapabiliriz, bu projeyi nasıl yürütebiliriz.
ALINA: Evet, bir misyon için daha hazırlanıyoruz, ama bunun nasıl olacağını düşünüyoruz ama şimdilik, bir ekip değişimimiz var ve ondan sonra neler yapacağız bakacağız. (BE/EMK)
*Fotoğraflar: middleeastmonitor.com, Ruben Neugebauer.