"Tersanelerden ve maden ocaklarından gelen iş kazası ve ölüm haberleri, işiyle birlikte umudunu kaybeden insanların kendilerinin ve aile yakınlarının canına kıymasına kadar uzanan gelişmeler, emeğe yönelik kayıtsızlığın sosyal ve sendikal hakların yanı sıra yaşam hakkını da kapsayan ihlallere kadar uzanan acı sonuçlarıdır."
Çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri bölümlerinde görev yapan yaklaşık 60 akademisyen yayınladıkları bildiriyle direnişteki Tekel işçilerine destek oldular. Sendika, toplu sözleşme, grev ve toplu eylem hakları konusunda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin kararlarına uygun davranılmasını istediler.
"Baskılar çalışanlara yönelik tahammülsüzlüğün göstergesi"
Akademisyenlerin hazırladıkları bildiride şu ifadeler yer alıyor:
"Ülkemizde son dönemlerde çalışanlara yönelik olumsuz tutum ve tahammülsüzlüklerin şiddet boyutuna ulaştığı gözlenmektedir. Hak arayan Tekel işçilerine ve itfaiyecilere güvenlik kuvvetlerinin ölçüsüz müdahalesi, toplu sözleşme ve grev hakları için mücadele eden demiryolu çalışanlarına yönelik baskılar, bu tahammülsüzlüğün örnekleridir.
"Çalışma yaşamına ilişkin sorunların çözülmesi amacıyla, insan haklarına saygılı ve dayalı devlet ile sosyal devlet ilkelerinin gereği olarak, sosyal adalet doğrultusunda atılacak adımların, Türkiye'de gerçek bir sosyal barışa ulaşmanın olmazsa olmaz koşulu olduğunu düşünüyoruz."
Muhalefet partilerini, sivil toplum kuruluşlarını ve kamuoyunu, çalışanların hak arama çabalarına daha duyarlı davranmaya çağıran akademisyenlerin hükümetten taleplerini ise şöyle:
* İşçiler ile kamu görevlilerinin sendika, toplu pazarlık ve grev haklarını kullanabilmeleri için gerekli önlemlerin alınsın.
* Çalışma yaşamının Uluslararası Çalışma Örgütü'nün, Birleşmiş Milletlerin ve Avrupa Konseyi'nin Anayasa'nın 90. maddesine göre "ulusalüstü" nitelik taşıyan sözleşmelerine uygun hale getirilsin.
Tekel işçileri özelleştirme nedeniyle kaybedecekleri özlük hakları için sekiz gündür Ankara'da direnişteler.(BÇ)