Barış Akademisyenleri’nin yayınladığı “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildirinin altına hem Türkiyeli hem de yabancı 2 binin üzerinde akademisyen imzasını atmıştı.
Bu bildiri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki sokağa çıkma yasakları ve operasyonlar sırasında yaşanan insan hakları ihlaline verdikleri bir tepkiydi.
Bunun sonucunda ya yargılandılar ya da işlerinden oldular.
Heval Bozbay da Barış Akademisyenleri’nden biriydi.
Arkeolojik kazıya katılmak için imzasını geri çekmesine rağmen işten atıldı.
Hayatını sürdürebilmek için bakkal açmaya karar vermiş.
Kütüphane gibi biri. Her bilgiye değer veriyor. Adalet duygusu gelişmiş, merhametli.
Varoluşu o kadar iyi anlamış ve çözmüş ki bunun verdiği hafiflikle ne yaşamış olursa olsun mutlu ve umutlu.
Köyün çocukları dilleri dönmediği için ona “Helva Abi” diyor.
Heval’in bakkalı Nevşehir’in Avanos ilçesine bağlı Çavuşin Köyü’nde.
Nikeforus Fokas Kilisesi’nin (Çavuşin Kilisesi) tam karşısı.
Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın.
Bulacağınız en büyük şey artık çok da rastlanmayan dostluk, misafirperverlik ve hoşgörü olacak.
Önce nakil, sonra ihraç
Heval’in hikayesi ne?
Lisans ve yüksek lisansımı İstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji üzerine tamamladım. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyordum. İmzayı attıktan sonra Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’ne gönderildim. En son yayınlanan [25 Ağustos 2017] Kanun Hükmündeki Kararname (KHK) ile de işten çıkarıldım. Şimdi de bakkal işletiyorum.
Nasıl bir ailede doğdunuz?
1977 yılında İran sınırına yakın Van, Başkale’nin Yolmaçayır köyünde doğdum. Geleneksel bir Kürt ailesinin dört çocuğundan en büyüğüyüm.
Ben altı yaşındayken Van’a göçmüşüz. Van’da büyümeme rağmen köy yaşantısı hep daha ilgi çekici gelmişti.
“En zengin açık hava laboratuvarlarından biri”
Türkiye’de arkeoloji adına aradığınızı bulabildiniz mi?
Arkeoloji ekonomik olarak desteklenen bir alan değil. 2002’den bu yana ne kadar destek verdiklerine dair mutlaka istatistikler gösterirler.
İstatistikler birçok şeyi gösterir ama doğruları ve gerçekleri göstermez.
Türkiye’nin arkeolojik zenginliklerinin yanında bu durum üzücü bir çelişki…
Türkiye, tartışmasız dünyanın en zengin açık hava laboratuvarlarından biri. Bu çok kolay bir şekilde ekonomik girdiye çevrilebilir. Ama vizyon olmadığı için bu konuda boşlukta asılı kalıyor.
“Kazıya katılmama izin vermediler”
Barış bildirisini neden imzaladınız?
Normalde imza bildirilerini okumadan silerim. Bu bildiri ilk yayınlandığı aşamada umursamamıştım. Bildiri duyulunca linç girişimine varan tepkiler gösterildi. Haksız hakaretler edildi. Konu buralara gelince meslektaşlarıma destek olmak istedim. İçeriği ne olursa olsun bir bildiri yüzünden kimsenin kimseyi linç edemeyeceğine inandığım için bildiriyi imzaladım.
İmzalarsanız işinize son verileceğini düşünmediniz mi?
Bunu göze almıştım. Pişman değilim.
Pişman değilseniz neden imzanızı geri çektiniz?
Biz arkeologlar bir kazıya katılabilmek için Kültür Bakanlığı’ndan izin almak zorundayız. İmzadan sonraki başvurumda kazıya katılmama izin vermediler.
İmzayı geri çekme şartı koydular. Sırf kazıya katılabilmek için, bilimsel kaygılarla imzamı geri çektim. Dediklerini yapıp, imzamı geri çekmeme rağmen yine de kazı için izin alamadım.
İşe geri dönmek istemiyor musunuz?
Tekrar başvuracağım çünkü şu anda resmi olarak imzam yok. İmza attığımız için bize yapılan suçlamaların hukuki bir kanıtı da yok. Söylendiği gibi teröre destek vermedim.
Bakmakla yükümlü olduğum kimse yok ama benim gibi işinden atılan, ailesine bakmakla yükümlü birçok akademisyen var.
Benim de işten atıldığım KHK’yı bayram arifesinde yayınladılar. Yüzlerce kişi bayram öncesi işinden atıldı. Bu şiddetli intikam duygusunu manasız buluyorum.
İmza nedeniyle işten çıkarılan çok kıymetli, dünya çapında insanlar var. Bu ülkenin onlardan mahrum kalmasına üzülüyorum.
“Kendimce antropolojik gözlemler yapıyorum”
Bakkal açmak nereden çıktı?
Çok meraklı olduğum bir iş değildi. Hakkımda soruşturma açıldığını öğrendiğimde işten atılacağımı biliyordum. Geçimimi sağlayabileceğim bir iş bakıyordum. Bakkal açmaya karar verdim. Kapının önüne tahta masa ve sandalye koydum. Hem bakkal hem de kafe olarak işletiyorum. Sabah 9’dan gece 11’e kadar açığım. Gelen giden çok oluyor. Kahvaltı, çeşitli tostlar ve köfte de hazırlıyorum.
Akademisyen bir bakkal olmak nasıl bir şeymiş?
Üniversitede akademisyenken toplumun dışında kalıyordum. Daha çok akademisyen ve arkadaş çevremle iç içe oluyordum. Paylaşımlarım onlarla kısıtlı kalıyordu.
Burada bambaşka bir dünyayla karşılaştım. Sürekli değişik insanlarla birlikteyim. Kendimce antropolojik gözlemler yapıyorum. Burası Orta Anadolu’nun geleneksel bir köyü. İnanılmaz hikayeler var. Belki ileride bu hikayeleri yazarım. Aile yaşamlarıyla ilgili de acayip şeyler öğrendim.
Neler öğrendiniz?
Özellikle erkekler için art arda evlilik çok yaygın. Benim geldiğim kültürde boşanmak çok nadirdir. Tanıdığım birinin dedesi dokuz evlilik yapmış.
Peki hangi Heval’i daha çok sevdiniz?
Açıkçası Bakkal Heval’i çok da sevmedim. Bu işe başlayınca esnafların vizyonunun dar olduğunu fark ettim. Burada okumaya, araştırmaya, incelemeye pek önem verilmiyor. Kendi işleri ve aileleri dışında dünyayla ilişkileri ve merakları yok. İşten vakitleri de kalmıyor. Üç aydır buradayım ama yoğunluktan eskisi kadar kitap okuyamıyorum.
Yani, bu coğrafyada bilgi aileden geçen bir döngü mü?
Evet, çünkü yaptığın işe gömülüyorsun. Üniversitede çalışırken sıkıldığım çok zaman oldu ama bırakamadım. Gömülmüştüm. Bu her meslekte olan bir döngü. Bunu yırtmak gerekiyor.
Siz bakkalığa gömülmemek için ne yapacaksınız?
Belki birkaç çeşit daha bisküvi eklerim. (Gülüyor)
En büyük derdi sinekler
Eski dertlerinizle şimdiki dertlerinizi kıyaslarsak...
Önceden “Şu makaleyi nereden bulurum” gibi dertlerim vardı. Artık çok başka dertlerim var. Bakkalım mandıranın yanında olduğu için sinek çok oluyor. Şu an en büyük derdim sinekler! Bir de köfteye ne kadar baharat atmam gerektiğini düşünüyorum.
Köy sakinleri akademisyen olduğunuzu biliyor mu?
Herkese söylemedim ama burada her şey çabuk yayılıyor. “Hoca” diye hitap ediyorlar. Atılmama tepki gösteren de oldu, “Demek ki kabahati var” diyen de... Genel olarak aramız iyi. Birbirimizi seviyoruz. Muhabbete gelen çok oluyor. Bazıları arkeolojiyle ilgili meraklarını soruyor. Çocuğu üniversiteye başlayacaklar gelip, danışıyor.
Köyün çocuklarıyla aranız nasıl?
Çok iyi. Çocuklar 1 lira verip, 5 liralık alışveriş yapıyorlar. Adımı söyleyemeye dilleri dönmüyor. “Helva Abi” diyorlar.
Turistlere bilgi, gezginlere sangria
Az önce bilgi sormaya gelen bir turiste gözünüz kapalı Kapadokya’nın haritasını çizip, verdiniz.
Bakkalın önüne “Free Information” (ücretsiz danışma) yazan kocaman bir tabela astım. Bu coğrafyayı anlatan açıklayıcı bir katalog bastırıp, burada bedavaya dağıtacağım. Yeni Zelanda’dan Amerika’ya kadar birçok turist geliyor. Bazı gezginler kalacak yer ve yemek karşılığında kalıp, bana yardım ediyor. Birazdan Amerikalı bir çocuk gelecek ve üç hafta kalacak.
Perşembe akşamları burayı dışarıya kapatıyorum. Yerli ve yabancı turistlere ücretsiz sangria ikram ediyorum. Müzik dinleyip, sohbet ediyoruz. Üniversitedeki arkadaş grubum ve öğrencilerim sık sık buraya gelip, destek oluyor.
İşler nasıl gidiyor? İyi kazanıyor musunuz?
Bir şekilde yaşıyoruz. Fena değil.
Kendinizle kaldığınızda ne yapıyorsunuz?
Anadolu’da ölümle ilgili gelenek, inanış ve uygulamalar hakkındaki tezimi tamamlamaya çalışıyorum. İşten atılmama rağmen...
Ölümün kendisi ve etrafında yaratılan gelenekler her zaman ilgimi çekmişti. Bu konu parçalar halinde işlendi ama ben başlangıcından günümüze, tüm tarihsel süreci ele almaya çalışıyorum. (FD/AS)