Boğaziçi Üniversitesi'nin (BÜ) ev sahipliğinde düzenlenmesi planlanan " İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri : Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları " konferansının baskılar sonucu ertelenmesi, akademik özgürlüğü, yeni Türk Ceza Kanunu'nun "milli yararlar" maddesini, sivil toplumun sesini ve Avrupa Birliği'yle (AB) ilişkiler açısından değerlendiriliyor.
Atılım Üniversitesi'nden Prof. Dr. Levent Köker, "Hükümet Türkiye'ye kötülük yaptı" derken, Adalet Bakanı'nın istifayı düşünmesi gerektiğini söylüyor.
Ankara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Baskın Oran'sa, "Sorun, her şeyden önce akademik bir özgürlük sorunudur" diyor.
Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Toktamış Ateş, "Konferansın yapılmasını yanlış buluyorum, ama baskıyla ertelenmesi başka bir yanlış. Akademik özgürlükle bağdaşmıyor" diyor.
AB hazırlık Süreci Uzmanı Cengiz Aktar da, "AKP'nin icraatının en önemli hatasını yaptığını" vurguluyor.
Köker: Çiçek'in konuşması yargıya müdahale
Köker, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in dünkü konuşmasının yargıya müdahale olduğunu söylüyor.
"Eğer bu konferans yapılsaydı, TCK yürürlükte olsaydı, milli yararlardan söz eden 305. madde nedeniyle suç oluşturacağını söyleyenler olabilir.
TCK maddelerden oluşur. Madde gerekçeleri kanunu oluşturmaz, gerekçelerin mahkemeyi bağlayacağını söylemek, açıkça yargıya müdahaledir. Eğer öyle olmasını istiyorlarsa, açıkça söylesinler, gerekçeyi maddeleştirsinler."
Köker, hükümetin 17 Aralık sürecinde AB'ye "Her şeyi konuşuruz" mesajı verdiğini, bir gün önce, AB'yle müzakereler ne olursa olsun başlayacak, dendiğini anımsatarak,
"Akademik girişimin kendine dahi tahammül edilemiyor. Devlet adına söylenenlerden sonra, bakanın sözleri devlete zarar veriyor. Bakan istifayı bile düşünmeli" dedi.
Konferansın daha düzenlenmemişken TCK'yle bağlantılı tepkiler almasını da yorumlayan Köker, "Bu, akademik özgürlüğe darbe. Bakan 'Keşke, Adalet Bakanı olarak dava açma yetkimi devretmeseydim' dedi. Çok kötü bir fiili durum yarattı. Hükümet Türkiye'ye kötülük yaptı" diyor.
Çiçek, TBMM'nin dünkü birleşiminde, yeni TCK'nin 305. maddesine ve konferansa atıfta bulunarak şunları söylemişti:
"Biz, özgürlüklerden yanayız; ama, bundan, dört ay evvel, beş ay evvel, bu ülkenin ilim adamları, profesörleri "Türkler soykırım yapmıştır" tarzında bir toplantının bir Türk üniversitesinde yapılacağını söyleseydi, biz bunları katiyen kabul edemezdik, havsalamız almazdı. İktidar-muhalefet, bu yalandır diye çaba gösterirken, milletin ve bu çabaların arkadan hançerleneceğini birisi beş ay evvel bu kürsüden söylemiş olsaydı, hiçbirimiz bunu tahayyül bile edemezdik. Hatta, şimdi ne diye tartışılıp duruluyor; bu 305 inci madde, bakınız, bununla ilgili hep aleyhte yazılar yazılıyor. Boğaziçi Üniversitesindeki toplantıdan sonra, acaba, bu, millî yararlarla ne kadar bağdaşıyor, böyle bir maddeye ihtiyaç var mı yok mu, herkesin düşünmesi lazım."
Oran: İlk kez farklı bir ses çıkacaktı
Baskın Oran, sorunun her şeyden önce akademik bir özgürlük sorunu olduğunu vurguluyor ve konferansa yönelik baskıları, sorunun Türkiye'nin son tabusu olmasıyla açıklıyor:
"Ateş sönerken duman artar. Bu son tabu. Bu tabu sona eriyor. Bir şeyin bütünü ortadan kalkarsa, parça da ortadan kalkar. Ermeni sorunu, Kürt sorunu büyük konular. Bunlar şeffaflaşınca, hortumlamalar, suistimaller de ortadan kalkacak. Dolayısıyla tabunun ortadan kalkması başlı başına bir değişim, ardından her şey şeffaflaşacak. Direnç buradan kaynaklanıyor."
Oran, konferans girişiminin "sivil toplumun farklı bir ses çıkaran tarzda arzı endam eyleyebileceğini" göstermesinin önemine de dikkat çekti.
"60 yaşındayım. 60 yıldır, kimse, bu konu tek yanlı tartışılıyor diyemedi. Şimdi, 'bu konferansa resmi görüş sahibi çağrılmıyor, konferans tek sesli' deniyor. Bu adamların maskesi düştü. İlk kez farklı bir ses çıkacaktı."
Levent Köker de aynı konuya değinerek, "Türkiye'nin bu konuları tabusuz tartışması gerektiğini" söylüyor.
"Pozisyonları başlığından belli insanları bir arada bulundurup da görünüşte çoğulculuk sağlamakla olmaz."
Toktamış Ateş'se, konferansı tek sesli ve yanlış bulmasına karşın, baskıyla ertelenmesinin yanlışlığını vurguluyor.
"Durum akademik özgürlükle bağdaşmıyor. Düzenleyenler, bir noktada amaçlarına ulaşmış oldu. 'Tartışmamıza izin vermiyorlar' fotoğrafı ortaya çıktı, ki bu haklı bir fotoğraf. Her halikarda üzgünüm."
Aktar: Bunlar Türkiye'ye aynen iade edilecek
Cengiz Aktar, konferansa yönelik baskıları, "Yarası olan gocunur. Bunlar Türkiye'nin en derin, en dokunulmaz tabularından. Dünden bugüne hallolabilecek bir şey değil. Türkiye aklıselimi keşfedene kadar köprülerin altından çok sular akacak" diyerek değerlendiriyor.
"Çok yazık oldu. Çiçek'in sözleri yenilir yutulur gibi değil. AKP icraatının en önemli hatasını yaptı. BÜ'nin söylediği anlamak da güç. Önce 'peşin hüküm, ciddi itham' deniyor, ardından erteleme kararı alınıyor."
Yargıtay'ın Eğitim-Sen kararını, yeni TCK, CMK ve CİK'in yürürlüğe girişini konferans sorunuyla birlikte, AB kapsamına değerlendiren Aktar, şunları söyledi:
"Hiç kimsenin, özellikle Cemil Çiçek Bey'in hiç şüphesi olmasın. Bunlar AB sürecinde Türkiye'ye aynen iade edilecek."
Bu sürecin tazminatlarla da ağırlaşacağını söyleyen Aktar, gelişmelerin "ters emarelere karşın" 3 Ekim tarihine kadar olan süreci etkilemeyeceğini, "ama abartmamakta yarar olduğunu" belirtti. (TK)