Tüm dünyada ve ülkemizde televizyonun olumlu ve olumsuz etkilerini araştıran pek çok çalışma yapılmış, yapılıyor. Bunların ortak vardıkları nokta, televizyonun göz ardı edilemeyecek kadar önemli faydalarının yanında, pek çok zararlı etkisinin de olduğu.
Televizyon: Ailenin bir parçası
Özellikle televizyonun karşısındaki yetişkin biri değil de, zihinsel becerileri henüz tamamlanmamış biri, yani çocuk olduğunda söz konusu zararlı etkiler, üzerinde uzun süre düşünülmeye neden olacak kadar çok.
Televizyonun aile içindeki varlığı, aile kavramının tanımını bile değiştirmiş. Artık aile, yalnızca anne, baba ve çocuklardan oluşmuyor. Bu tanıma televizyon da eklenmiş durumda.
Kişinin toplumsallaşma sürecinde, geleneklerin aktarımı aile, okul ve din tarafından yapılırken, artık toplumsallaşma süreci neredeyse tamamen televizyon tarafından yönetiliyor.
Bu noktadan bakıldığında televizyonun çocuklar üzerindeki etkisinin önemi zaten kendiliğinden ortaya çıkıyor. Peki o zaman televizyon karşısında oturan çocuğa biraz daha dikkat etmek gerekmiyor mu? Kim dikkat edecek?
Özel TV kanallarından hassasiyet beklemek!
Yine Türkiye özelinde düşünmeyi sürdürürsek, tamamen ticari kaygılarla, her kesim için aynı özensizlik ve hatta kötü niyete varan dikkatsizlikle program üreten özel televizyon kanallarından böyle bir hassasiyet beklemek, en azından kısa vadede hayalperestlik olur.
Özellikle genç nüfusun ruh ve kafa sağlığı, ticari çıkarlara feda edilemeyecek kadar önemli olduğu için, konunun üzerinde devlet otoritesinin hakimiyetinin gerektiği de açık.
Ama bütün bu bürokratik süreci beklerken çocuklarımızı televizyon başta olmak üzere tüm kitle iletişim araçlarının zararlı etkilerinden korumak için neler yapabiliriz?..
Televizyona maruz kalan çocuklar
Öncelikle çocuğun televizyonla ilişkisini değerlendirirken "televizyon izleyen çocuk" yerine " televizyona maruz kalan çocuk" tanımını benimseyip, konuya daha doğru bir bakış açısı geliştirmekle işe başlayabiliriz.
Ebeveynlerin bilmesi gereken bir başka konu ise; çocukların TV ile ilişkilerinin, ailelerinin davranış şekilleriyle biçimleniyor olması. Yani çocuklar genellikle anne babalarının izlediği kadar televizyon izleyip, onların izlediği programlara "maruz kalıyorlar".
TV'nin bebek bakıcılığı
Tüm aile bireyleri gibi çocuklar da kayıtsız şartsız, çoğu zaman sınırlamasız bir şekilde TV karşısında vakit geçiriyorlar. Çocuklar bir anlamda TV'nin bebek bakıcılığında büyüyorlar. Reklamlarla yemek yediriliyor, çizgi filmlerle oyalanıyor, dizi filmlerdeki karakterlerle kişiliklerini şekillendiriyorlar.
Anne babalar olarak da bu ilişkinin neden olduğu pek çok arazı görüp şaşırmak veya yakınmakla yetiniyoruz. Çoğumuz, çocuğumuzu maruz bıraktığımız tehlikeden haberdar bile değiliz.
Uzun yıllarını televizyonda çocuk programları yapımına vermiş Dr. Tekin Özertem'in benzetmesi ile anlatırsak, çocukları 8. katta açık bir pencerenin önünde tek başına bırakıyoruz.
Çocuklar, yalnızca televizyon değil, diğer tüm kitle iletişim araçları karşında da gerçekten korunmaya ve rehberliğe muhtaç.
Bombardıman yalnız TV'den gelmiyor
Uzmanlar öncelikle çocukların kısıtlı zamanlarda, kendileri için hazırlanmış programları, mutlaka bir aile büyüğü ile birlikte izlemelerini öneriyorlar. Ancak bu bile yeterli değil.
Bombardıman sadece televizyondan gelmiyor. Gazeteler, çocuk dergileri, çocuk filmleri, çizgi filmler bile aile tarafından bir süzgeçten geçirildikten sonra çocuklara sunulmalı.
Çünkü çocuklar için özel içerikli hazırlandığı iddia edilen pek çok ürün (sinema filmi, internet sitesi, bilgisayar oyunu, çocuk programı, çizgi film) bile, son derece zararlı öğeleri barındırabiliyor.
Kitle iletişim araçlarının mesajlarını doğru okumak
Ailelerin, çocuklarının gün boyunca maruz kaldığı binlerce mesaj yoluyla neye, nasıl, neden iteklendiğini kavrayabilmesi ve bu konuda çocuklarına doğru açıklamayı yapabilme becerisini edinmesi de son derece önemli.
Kitle iletişim araçlarından yağan mesajları doğru anlamlandırabilmek ve gerektiğinde bu mesajları yeniden üretebilme bilgisine sahip olabilmek medya okur yazarlığı kavramının basit bir tanımı.
Kitle iletişim araçlarının mesajlarını doğru çözümleyebilme becerisi, okul öncesi dönemlerden itibaren öğretilebilir bir şey. İyi haber: RTÜK'ün girişimi ve öncülüğü ile ülkemizde de, ilköğretim seviyesinde medya okur yazarlığı dersi için alt yapı çalışmaları başlamış durumda.
Uzun sözün kısası, kitle iletişim araçlarından topluma ulaşan mesajları hazırlayan yayıncıların ve denetim (hatta yaptırım ) anlamında devletin konuyla ilgili bilgi ve hassasiyetlerinin gelişmesi zorunlu.
Anne babalara düşen görev
Bu sürede iş anne babalara düşüyor. Çocuklarımızı uzun vadede algısı zayıf, beslenme alışkanlığı bozuk, tüketici, tatminsiz, saldırgan, duyarsız, edilgen bireyler olarak görmek istemiyorsak, her şeyden önce onların kitle iletişim araçları ile ilişkilerini gözden geçirmeliyiz.
Boş zamanlarının tamamını televizyon karşısında geçirmeyen, televizyonun kapatılabilir bir makine olduğunu hatırlayan ebeveynler olabilirsek, çocuklarımızın da bizi örnek alacağını unutmamalıyız. Kısacası çocuklarımızın kitle iletişim araçları ile ilişkisini gözden geçirmek, kendi alışkanlıklarımızı gözden geçirmek anlamına geliyor.
Eminiz ki bu konudaki ebeveyn duyarlılığı arttığı ve sesler yükselmeye başladığı sürece gerek medya ve gerekse devlet konuyla ilgili yeni yaklaşımlar geliştirmek zorunda kalacaktır. (EYG/AD)
* Bu yazının yazarı Elif Yazıcı Gümüşbıçak, Açık Radyo'da "Anne Babalar için Medya Kullanma Kılavuzu" programının yapımcılığını yapıyor.