“Evlilik birliğinin sarsılması üzerine….”
Hakim boşanma davasına böyle başlıyor.
Sonrasındaki cümleler çok daha alışkın olunmayan türden. Ziynet eşyalarının, ortak alınan malların paylaşımı, nafakanın planlanması ve çocukların velayeti. Hepsi tek tek konuşuluyor. Kimi zaman kadın konuşuyor, derdini anlatıyor. Kimi zaman erkek.
Boşanmak isteyen kadınların avukatları genelde kadın, erkeklerin ise erkek. İki tarafta yaklaşım olarak belirgin bir fark var. Erkekler daha suçlayacı ve keskinler. Genelde böyle mi bilemem ama bugün izlediğin boşanma davalarında durum böyle.
Mesela girdiğim duruşmalardan birinde bir erkeğin avukatı boşanmak isteyen kadını, “Sinirli ve agresif olmakla” suçluyor. Ziynet eşyalarının kadına verilmemesinden yana. “Kayınpederine ve kaynanasına bağırdı, ziynet eşyaları verilmesin” diyor. Ama bunları söylerken öylesine öfkeli ki, boşanacak olan kendisi sanırsınız.
İstanbul Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi'nin 3. katında bulunan 13 ve 14. Aile Mahkemeleri’ndeyim. Boşanma davalarının en çok görüldüğü adliyelerden biri burası.
Avukatlar, “Burada dursanız her gün en az on olaya tanıklık ederseniz” diyor.
Salonun önündeki banklarda oluran kadınlardan biri saat 10.00’da görülecek boşanma davasını beklediğini söylüyor. Saat 12.00; ancak halen bir hareket yok. Yanındaki 10-12 yaşlarındaki kız çocuğu ise ondan çok daha tedirgin. Arada babasının yanına gidiyor onunla konuşuyor, sonra yeniden annesinin yanına geliyor.
“Avukatlık ücretine ailem yardım ediyor”
Kadın, kızı babasının yanına gidince bir iki cümle kurabiliyor:
“İlk duruşma değil bu. İkinci duruşma. Ancak ilk duruşma hâkim değişmiş yeni hâkim gelmiş o da dosyaya bakmamış. İlk duruşma beş dakika sürdü, boşanamadık. Bakalım bugün ne olacak?
“Ben çalışıyorum oradan gelen gelirle avukatın ücretini ödeyeceğim. Ailem de yardım ediyor. Yaklaşık bir saattir bekliyoruz. Sanırım öğleden sonrayı bulacak”.
Kızı babasının yanından kalkıp bize doğru yürümeye başlayınca susuyor.
Mahkeme önlerinde bitmeyen bekleyiş
13. Aile Mahkemesi ve 14. Aile Mahkemesi’nin kapıları karşılıklı birbirine bakıyor. Henüz hiçbir duruşma başlamadığı için ben de boşanmaya gelen kadınlar ve avukatları ile birlikte dışarda bekliyorum. Saatler hızla ilerliyor ancak her iki mahkeme de henüz tek bir duruşma görülmüş değil.
Nafaka 350 TL
Nihayet 14. Aile Mahkemesi’ne giriyoruz. Bu davada, boşanma aşamasında olan kadın ve erkek için nafaka tespit ediliyor. Nafaka 350 TL.
Kadın avukatına hemen görüşünü soruyoruz.
Sevgi Şeker isimli avukatın değerlendirmeleri şöyle:
“Gördünüz siz de nafakalar çok düşük. Erkeklerin çoğu maaşlarının çok daha altındaki oranı beyan ediyorlar ya da işsiz olduklarını söylüyorlar. Bize burada bağlanan nafaka 350 TL. Çocuk bezinin fiyatından giderseniz bu oran çocuk bezini dahi karşılamıyor.
“Boşanma aşamasında kadınlar anne evlerine gidiyor. Daha doğrusu geri dönmek zorunda kalıyor. Bu eve de katkı yapmaları bekleniyor. Evli olduğu dönem yıllarca çalışmamış kadınlar için bu durum çok zorlayıcı oluyor.
“Ayrıca boşanmanın getirdiği travma da var. Çocukların da durumu çok zor. Psikolojik destek almaları gerekiyor.
"Buradaki durumu görüyorsunuz işte. Davalar başlamadığı için çocuklar da burada bekliyorlar.”
"Emekli maaşını tek başına yemek istiyor"
Her iki mahkeme kapısında kadın ve çocukların bekleyişi sürerken bir kadın gözüme çarpıyor. Avukatı yok. İsmi söylendiğinde hep birlikte 13. Aile Mahkemesi’ne giriyoruz.
Hakim, boşanma davası açan erkeğe soruyor. “Boşanmak istiyor musun?” diye. Adam kesin yanıtlıyor: “Evet”.
Sıra kadına geliyor. 65-70 yaşlarındaki kadın söze başlıyor: “Ben yıllarca ona baktım. Emekli oldu. Şimdi emekli maaşını tek başına yemek istiyor. Ben ona ne yaptım? Neden şimdi boşanmak istiyor? Ben boşanmak istemiyorum.” diyor.
Hakim kadın, tarafların yeniden düşünmesini önererek davayı erteliyor.
Mahkeme çıkışı kadın bir avukat arkadaşımızla birlikte kadınla sohbet ediyoruz. Adı Ayşe. “Boşanmak istemiyorum” diyor başka bir şey demiyor.
Avukat ona, nafaka talep etmesini öneriyor. Yanında oğlu var. Annesi ağladığı için iletişim kurmak zor; oğluna soruyorum:
“Şiddet var mıydı?”
“Şiddet yoktu.”
Olası nedenleri sıralıyorum. Hepsine hayır yanıtı alıyorum.
Ancak o da anne ve babasının boşanmasından yana, “Ben anneme bakarım” diyor. Kadın şaşkın, avukat ona yardım edeceğini söylüyor. Ben de davayı takip edeceğimi.
Bekleyiş uzun, duruşma kısa
Saatler akşam 16.00’ı gösterirken sabah 10.00’dan beri duruşmasını bekleyen kadına bakınıyorum. Oturduğu bank boş. 13. Aile Mahkemesi’ne girmiş olabileceğini tahmin ediyorum.
Gerçekten de orada. Nihayet davası başlamış. Annesi ve kız kardeşleri de desteğe gelmişler. Saatini işaret ediyor bana, “Sabahtan beri bekledik anca başladı” diyor. Duruşmada sorunsuz boşanıyorlar.
Boşandığı kocasına, tek çocuklarını haftada bir görme hakkı veriliyor. Bu kadar bekleyişin üzerine duruşmanın çabuk bitmesi herkesi olduğu kadar beni de şaşırtıyor. Mahkemeden ayrılıyoruz. (EMK/HK)