Polonya'ya karşı “Przybyszewska ve Diğerleri” davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
Başka bir deyişle, Rusya, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan kararları gibi AİHM 1.Daire oybirliğiyle Polonya’ya karşı da eşcinsel birlikteliklerin “herhangi bir şekilde yasal olarak tanınmamasın”dan dolayı özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
AİHM, Polonya Devleti'nin, başvuranların eşcinsel birlikteliklerinin tanınmasını ve korunmasını sağlayan belirli bir yasal çerçeveye sahip olmalarını sağlama yükümlülüğünü yerine getirmediğine karar verdi.
AB üyesi Bulgaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Romanya ve Slovakya'da eşcinsel evliliklere izin verilmiyor. Evlilik eşitliği yok.
“Karar üye devletler için bağlayıcı”
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Dr Öğr. Üyesi Serkan Köybaşı, kararı özellikle Türkiye açısından ne anlama geldiğini bianet için yorumladı:
*AİHM’nin bu kararı Türkiye için de bağlayıcı. Bunun iki nedeni var. Öncelikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. maddesi, Strasbourg Mahkemesi’nin kararlarının üye devletleri için bağlayıcı olduğunu düzenliyor.
*İkinci ve daha önemli olarak 1982 Anayasası’nın 90. Maddesi’nin son fıkrası da AİHM kararlarının kanunlardan üstün olduğunu ifade ediyor. Bu fıkra, 2004’te AKP iktidardayken ve TBMM’de büyük bir çoğunlukla kabul edildi ve Anayasa’ya referanduma gerek kalmaksızın eklendi.
*Fıkra, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalarla kanunların benzer konularda farklı düzenlemeler içermesi halinde kanunların görmezden gelinmesini ve uluslararası anlaşmaların doğrudan düzenlenmesini emrediyor. AİHM kararları da AİHS’nin 46. maddesi uyarınca onun bir parçası olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla Mahkeme’nin kararları da kanunlarımızdan üstün ve onlarla çatıştıkları zamanlarda Anayasa gereğince Mahkeme’nin kararları doğrudan uygulanmalı.
“Türkiye de benzer bir yasa çıkarmalı”
*Polonya’ya karşı verilen son karar özelinde değerlendirmek gerekirse, olay Polonya’da eşcinsel çiftlerin evliliğinin tanınmaması ve bu konu hakkında bir düzenleme bulunmamasından kaynaklanmakta. Uzun yıllardan beri birlikte yaşayan beş çift, heteroseksüel çiftler gibi evlenmek ve evlilikten kaynaklanan haklardan yararlanmak için birlikteliklerinin tanınması için başvuruyor. Ancak hukuken sadece bir erkekle bir kadının evlenmesi mümkün olduğu ve hukuk sistemi başka bir ilişki türünü resmî olarak tanımadığı için başvuruları reddediliyor.
"Polonya ile aynı konumdayız"
*Bir başka deyişle, Polonya devletinin, heteroseksüel ilişkilerin evlilik kurumundan ve buna bağlı haklardan yararlanmasını düzenlemişken eşcinsel ilişkilerin tanınması ve benzer haklardan yararlanması için herhangi bir düzenleme yapmamış olması nedeniyle AİHM, olayda Sözleşme’nin 8. Maddesi’nde düzenlenen özel ve aile yaşamına saygı hakkının ihlal edildiğine ve Polonya’nın konuda bir düzenleme yapması gerektiğine hükmetti.
*Bildiğimiz üzere Türkiye’de de eşcinsel çiftlerin düzenli ilişkilerinin tanınması için herhangi bir düzenleme bulunmamakta. Dolayısıyla Polonya ile aynı konumdayız. Biz de artık eşcinsel ilişkileri, evlilik şeklinde olmasa da resmî şekilde tanımak ve evlilikle kazanılan haklardan yararlanmalarını sağlayacak şekilde düzenleme yapmalıyız.
*Eğer bugün Türkiye’den bir eşcinsel bir çift iç hukuk yargı yollarını tüketerek Anayasa Mahkemesi’ne benzer bir başvuru yaparsa, benzer bir ihlal kararının çıkması gerekir, çünkü hukuka ve Anayasa’ya uygun olan bu olacaktır.
*Türkiye’de LGBTİ+’ların bir hukuk güvencesi olmadığı gibi her gün çeşitli hak ihlallerine maruz kaldıklarını biliyoruz. Evlilik eşitliğinden yararlanılamamasının yanında açık kimlikli LGBTİ+ bireylerin iş bulmak ve ev kiralamak gibi günlük hayatta yaşadıkları zorlukların engellenmesi için de devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği ortada.
*Aksine, LGBTİ+'ların bireysel ifade özgürlükleri kısıtlanıyor, dernekleri üzerinde baskı kuruluyor, ötekileştiriliyorlar ve düşmanlaştırılıyorlar. Her türlü azınlıkla birlikte cinsel azınlıkları da koruma yükümlülüğü olan devletin organları tarafından nefret söylemine maruz bırakılıyorlar.
*Bunların her biri ayrı ayrı hak ihlali teşkil ediyor. Yargı organlarının ve özellikle de Anayasa Mahkemesi’nin hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) hem de kendi Anayasamızdaki eşitlik ve özel hayata saygı ilkeleri çerçevesinde, aynı Polonya’ya karşı verilen bu kararda olduğu gibi, yürütme ve yasama organlarını haklara saygı konusunda yönlendirmesi ve hak ve özgürlüklerden herkesin yararlanmasının sağlanmasına yönelik kararlar alması gerekiyor.
AİHS 8. Madde
Özel hayata saygı hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) en geniş yorumlanan maddelerinden biri olan 8. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddede “herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu” belirtilmiştir.
Anayasa 90. Madde
90. maddenin son fıkrasında, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anaya- sa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz” kuralı getirildi.
Polonya’da LGBTİ+ hakları
Polonya hükümeti ve Roma Katolik Kilisesi’nin LGBTİ+’lara yönelik sözlü saldırıları, ülkedeki homofobiyi derinleştirirken homofobik vatandaşları da cesaretlendiriyor. New York Times‘ın 2021 tarihli haberine göre LGBTİ+’lar, kendilerine yönelik fiziksel şiddetin artması sebebiyle hayatta kalmak için ülkeyi terk ediyor.
ILGA-Europe (Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve Interseks Birliği) tarafından ankete göre Polonya, Avrupa Birliği’ndeki (AB) en homofobik ülkeler arasında.
Türkiye’de LGBTİ+ hakları
ILGA-Avrupa'nın “Avrupa ve Orta Asya'daki LGBTİ Kişilerin İnsan Hakları Durumuna İlişkin Yıllık İncelemesi”, 2022'nin hem planlı, vahşi saldırılar yoluyla hem de doğrudan politikacılar, dini liderler, sağcı örgütler ve medyadan gelen yaygın nefret söyleminin ardından intiharlardan dolayı 2022’nin son on yılın en kötü yılı olduğunu ortaya koyuyor.
Raporun Türkiye bölümünde de çarpıcı veriler yer alıyor. Kaos GL ve 17 Mayıs derneklerinin doğrudan katkı sağladığı raporda AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sistematik nefret söylemleri hatırlatılıyor. Raporda, LGBTİ+ örgütlerine IŞİD tehditleri, “Büyük Aile Yürüyüşü” adı altında nefret mitingleri, İslamcı grupların LGBTİ+’ları ölümle tehdit etmesi, nefret cinayetleri ve süregiden davalar yer alıyor. Öne çıkan bir diğer konu ise transların geçiş/uyum süreci operasyonlarına engeller ve “onarım terapisi” adı verilen işkencenin yaygınlaşması.
LGBTİ+ hakları neden önemli?
Herkes kim olduğuyla ve kimi nasıl sevdiğiyle gurur duyabilmelidir.Hepimiz kendimizi özgürce ifade etme hakkına sahibiz. Sahip olduğumuz hakları düzenleyen ilk belge olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. Maddesi, herkesin kendini özgürce ifade etme hakkını koruma altına alır.
Homofobiye ve transfobiye son vermek insanların hayatını kurtaracak.LGBTİ+ karşıtı tacizler ve nefret suçları kendisini LGBTİ+ olarak tanımlayan insanları fiziksel ve psikolojik zarara uğrama tehlikesi altına sokuyor. Herkesin yaşama hakkı ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı vardır.
LGBTİ+’ların eşitliğini kabul ettiğimizde, toplumsal cinsiyetle ilgili kalıplaşmış yargıların neden olduğu birçok kısıtlamayı da ortadan kaldırabileceğiz. Kalıplaşmış yargılar insanların hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiğini tarifler, bu konuda sınırlandırmalar getirir ve bu yüzden topluma zararlıdır. Bu yargıları ortadan kaldırmak, insanları ayrımcı toplumsal kısıtlamalardan kurtararak gerçek potansiyellerini ortaya çıkarmalarında özgür kılar.
LGBTİ+’lar, özellikle de translar ve toplumsal cinsiyet normlarına uymayı reddeden insanlar çoğunlukla ekonomik ve sosyal olarak dışlanıyor.İnsanların cinsel yönelimi veya cinsiyet kimliği her ne olursa olsun daha kapsayıcı yasaların çıkartılması için mücadele etmek, LGBTİ+’ların sağlık, eğitim, barınma ve çalışma haklarına erişimlerini de mümkün kılacaktır.
*Bu bölüm Af Örgütü’nden alındı.
(EMK)