Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV) hazırladığı " Türkiye'de Ülke İçinde Yerinden Edilme Sorunu: Tespitler ve Çözüm Önerileri " raporunun yazarlarından hukuk doktoru Dilek Kurban'la kararın ne anlama geldiğini ve zorunlu göçlerin tazmin sürecini nasıl etkileyebileceğini konuştuk.
AİHM'nin kararı ne diyor?
Öncelikle şunu vurgulamak gerekir: AİHM bu kararı henüz resmen açıklamış değil. Dolayısıyla şu anda elimizdeki tek bilgi, basına yansıdığı kadarıyla hükümetin yaptığı açıklama.
Hükümetin verdiği bilgiden anlaşıldığına göre, AİHM, Tunceli'nin Ovacık bölgesindeki Eğrikavak köyünden yerinden edilmiş Aydın İçyer'in malına ulaşamamasından kaynaklanan tazminat talebini kabul edilebilir bulmamış. Dolayısıyla, AİHM'nin kararı usule dair, esasa değil.
Yine hükümetin açıklamasından anlaşılıyor ki, AİHM'nin bu kararının gerekçesi, 5233 sayılı yasaya binaen kurulan Tazminat Komisyonları'nın etkili bir iç hukuk mekanizması oluşturması.
Bu kararın etkisi ne olacak?
Aslında, böyle bir karar bekleniyordu. Hükümet 5233 sayılı yasa ile oldukça önemli bir adım atmışken,ve Tazmin Komisyonları yoluyla yasal bir mekanizma kurulmuşken, AİHM'nin bu gelişmeyi görmezden gelmemesi son derece doğal. Bu ayrıca, AİHM'nin Türkiye Hükümeti'ne bir şans tanıması açısından da doğru olan karar. Bu karar, zorunlu göçten doğan mağduriyetlerin yasal yollarla giderilmesinde sorumluluğun öncelikli olarak Türkiye'de olduğunu göstermesi açısından önemli. Ancak AİHM'nin kararını hükümete verilen bir açık çek olarak da değerlendirmemek lazım.
Ancak, yeniden vurgulamak gerekir ki, bu esasa dayanan bir karar değil. Bu kararı, AİHM'nin komisyonların uygulamada gerçekten "etkili" bir iç hukuk yolu oluşturduğu ve bundan sonra komisyonların işleyişini takip etmeyeceği şeklinde yorumlamamak gerekir.
Hükümetin açıklamasında, 178 binde 13 bin başvurunun sonuçlanmış olması not edilmiş. Aslında bu, yasanın Temmuz 2004'de, ilgili yönetmeliğin ise Ekim 2004'te yürürlüğe girdiği göz önünde tutulduğunda, çok düşük bir rakam.
Ayrıca,hükümetin açıklamasında, bu 13 bin başvurunun nasıl sonuçlandığı belirtilmemiş. Oysa, edindiğimiz bilgilere göre, sonuçlanan başvuruların arasında reddedilenlerin oranı kaygı verici derecede yüksek. BM Ülke İçinde Yerinden Edilme Konusundaki Özel Temsilcisi Walter Kälin'in Mayıs 2005'te yaptığı basın açıklamasında belirttiği gibi, bugüne kadar sonuçlanan başvuruların yaklaşık yüzde 72'si reddedilmiş bulunuyor. Saha çalışmalarımız sırasında edindiğimiz bilgiye göre, bu retlerin önemli bir kısmı, yapılan başvurulardaki "bilgi belge eksikliği"nden kaynaklanıyor. Söz konusu belgelerin arasında, köyleri güvenlik görevlilerinin boşalttığına dair olay tutanağı gibi temin edilmesi fiilen imkansız olan belgeler bulunuyor.
Oysa, AİHM, köy boşaltmalarına dair Doğan-Türkiye kararında, bu gibi durumlarda ispat yükünün vatandaşta değil devlette olduğunu ve olay tutanağı gibi belgelerin istenmemesi gerektiğini söylüyor. Yani uygulamada, komisyonlar, AİHM içtihadıyla çelişen kararlar verebiliyor. Dolayısıyla, Tazmin Komisyonları'nın AİHM nezdinde gerçekten "etkili" birer iç hukuk yolu teşkil edip etmediğini görmek için, bu komisyonların verdiği ret kararlarının AİHM tarafından nasıl değerlendirileceğini bekleyip görmek gerekiyor.
AİHM doğrudan başvuru yolunu kapattı
Bu karar ile AİHM, köy boşaltmalardan doğan zararlarda, mahkemeye doğrudan başvuru yolunu kapatmış oluyor. Ancak, bu beklenen ve doğal bir karar. Şu aşamadaki temel soru işareti şu: Vatandaşlar, komisyonların ret kararlarına itiraz ederek veya komisyonlar tarafından uygun görülen tazminat miktarlarının mağduriyeti gidermediği iddiasıyla AİHM'ye gittiklerinde, AİHM bu başvuruları nasıl değerlendirecek?
Komisyon kararlarına yargı yoluyla yapılan itirazların var olduğunu biliyoruz. Şu an Van İdare Mahkemesi'nde karar bekleyen ve Hakkari'deki komisyonların ret kararlarına karşı açılan davalar var.
AİHM'nin komisyonların işleyişini yakından takip edip etmeyeceği önemli. Mevcut karar usule dair olduğu için, komisyonların uygulamada etkili olduğu ve komisyonlardan çıkan her kararın doğru olduğu sonucunu çıkarmamak gerek.
Sorunlar nerede yaşanacak?
Komisyonların kararlarına karşı Türkiye'deki idari mahkemelerde açılan davalarda, idare mahkemelerin yine 5233 sayılı yasayı esas alması bekleniyor.
En büyük sorun, taşınmaz mallara verilen zararlarda ve mallara ulaşamamaktan doğan zararlarda çıkacak. Çünkü, bu tür zararların tespiti için keşif yapılması gerekiyor. Buradaki soru, idari mahkemelerin süreci tekrar başlatarak yeniden keşif mi yapacakları , yoksa komisyonların keşifleri sonucunda elde ettiği bulguları mı esas alacağı. Mahkemeler komisyonların keşif bulgularını esas alırlarsa, verecekleri tazminat kararlarının farklı olmasını da beklememek gerek.
Bizim izlenimimiz, başvuranların pek azının itiraz yolunu seçeceği. Çünkü AİHM yolu çok uzun olacak ve zaten 20 seneye varan bir süredir mağduriyet yaşayan zorunlu göç mağdurlarının bir çoğu açısından, uzun ve zorlu bir yargı sürecini göze almak yerine komisyonların vereceği tazminatları kabul etmek daha tercih edilen bir seçenek.
Hükümet sizin raporda sunduğunuz önerilerden herhangi birini uygulamaya geçirdi mi?
Hayır, geçirmedi.
Son yasa değişikliği, raporumuzda önerdiğimiz köklü değişiklikleri yapmaktan çok uzak.
Yasa değişikliği ile, komisyonlara başvuru süresi bir yıl uzatıldı. Bakanlık onayı gerektiren tazminatlarda üst sınır yükseldi. Bir de tazmin komisyonu üyelerine hizmetleri karşılığı bedel ödenmesi kararlaştırıldı. Olumlu diyebileceğimiz gelişmeler bunlarla sınırlı.
En önemli eksiklikler, yasanın hâlâ manevi tazminat öngörmemesi ve komisyonlardaki kamu ağırlığının sivil toplum temsilcileri lehine değiştirilmemesi.
Komisyonlar yargı organı haline geldi
Tazmin Komisyonları, aslında yargı işlevi görüyorlar. Fakat son yasa değişikliğiyle de komisyonların yapıları değişmedi. Üyelerin çoğunluğu hâlâ kamu görevlileri. Sivil toplumdan yalnızca baroları temsilen bir avukat var. Kamu yetkilerinin ağırlıklı olduğu ve başkanlığını vali yardımcısının yaptığı komisyonların ne derece etkin iç hukuk yolu oluşturabileceği tartışılır.
Komisyonların tek hukukçu üyesi olan avukatların, kamu görevlisi üyelerin aksine, düzenli maaşları bulunmuyor. Bu durum, avukatları zor bir seçim yapmak zorunda bırakıyor. Komisyondaki işlerini hakkıyla yaparlarsa, geçimlerini sağlamakta zorlanıyorlar. "Ya geçim ya komisyon" tercihine zorlanıyorlar.
Saha çalışmalarımız sırasında görüştüğümüz avukatların arasında, komisyon toplantılarına hiç katılmadan diğer üyelerin aldıkları kararları olduğu gibi onaylamış olan avukatlar var.
Öte yandan komisyonlara düzenli ve etkin olarak katılan avukatların diğer üyelerin kararlarını olumlu yönde değiştirmelerinde ve komisyonların hukuka uygun ve adil kararlar vermelerinde çok etkili olduklarını gördük.
Birçok sivil toplum örgütü, hükümete zorunlu göçle ilgili öneriler sundu; genellikle de benzer önerilerdi bunlar. Ama hükümet bunları hâlâ hayata geçirmedi. Direnç nereden geliyor, vizyonsuzluktan mı?
Biz raporu İçişleri Bakanı'nın şahsında hükümetin sunduk, ancak önerilerimizin henüz dikkate alınmadığını görüyoruz. Bunun nedeni bir ölçüde hükümetin vizyonsuzluğuna bağlanabilir. Ancak, hükümetin bir kanadında ve özellikle bürokraside bir direnç olduğu da anlaşılıyor.
Başbakan son dönemdeki açıklamalarıyla Kürt sorunu konusunda somut adımlar atmak istediğini gösterdi. Ancak, bu amaçla nereden başlayacakları, hangi adımlar atmaları gerektiği konusunda tereddütlü oldukları anlaşılıyor.
Zorunlu göçün Kürt sorunundan ayrı düşünülemeyeceği açık. Bu anlamda, hükümete Kürt sorunun çözümü konusunda somut adımlar atma olanağı tanıyan bir alan. Zorunlu göç sorunundan başlanarak Kürt sorunun çözümü yolunda küçük ve somut adımlar atılabilir.
Rapordaki önerilerimizin arasında, koruculuğun kaldırılması gibi siyaseten atılması zor olan adımlar bulunuyor. 5233 sayılı yasanın içeriğinin ve uygulamasının iyileştirilmesi ise, göreceli olarak daha kolay bir adım.
Aslında 5233 sayılı yasada geçen haftalarda yapılan değişiklik, hükümetin yasanın kusursuz olmadığını kabul ettiğini gösterdi. Ancak değişiklikler çok yetersiz ve sorunun çözümünü sağlamaktan çok uzak. Ayrıca, yasal, siyasal, ruhsal ve sosyolojik boyutları olan zorunlu göç sorununun çözümünün salt yasa değişikliği ile çözülmesi beklenemez; hükümetin siyasi irade göstermesi ve somut adımlar atması gerekiyor. (TK)