Davayı kazanan Bergamalıların avukatı Senih Özay, bianet'e, "Bu karar, mahkemenin 2004 Kasım'ında aldığı Taşkın davası kararının aynısı. Sırada ivedilikle görüşülmesine karar verilen 1479 kişilik bir dava daha var" dedi.
Türkiyeli Yargıç Rıza Türmen'in de görev yaptığı AİHM, bugün (28 Mart) açıkladığı kararında Türkiye'nin, "özel ve ailevi yaşama saygı" ile "adil yargılanma hakkı"nı düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 8 ile 6/1 maddelerini ihlal ettiğine oybirliğiyle karar verdi.
AİHM, Sözleşmenin "yaşam hakkı" ve "mahkemeye etkin başvuru hakkı"nı düzenleyen 2 ve 13. maddelerine ayrılık iddialarını ayrıca ele almaya gerek görmedi.
bianet'in görüştüğü, Ege Kültür ve Çevre Platformu (EGEÇEP) dönem sözcüsü, Avukat Arif Ali Cangı da, "Bu karar, Bergama madeninin hâlâ hukuka aykırı olarak çalıştığının göstergesi" dedi ve ekledi:
"Madenci şirket ve hükümet, Danıştay kararının gereklerinin yerine getirildiğini, önceki kararların öneminin kalmadığını söylüyorlar. Oysa AİHM, bu kararını bütün bu gelişmeleri dikkate alarak verdi."
Maden, 25 Mayıs 2005'ten bu yana çalışıyor.
Özay: Hükümet yargı kararlarına uymuyor, kamuoyu oluşturmak gerek
Avukat Özay, hükümetin ne Türkiye'deki Danıştay kararına ne de önceki AİHM kararına uyduğunu söyleyerek, "Artık hükümeti buna zorlamak ve kamuoyu oluşturmak zamanı. Barolar Birliği'nin, baro başkanlarının, sivil toplum örgütlerinin bunu yapması gerekiyor" dedi.
Özay, AİHM'nin Taşkın kararına göndermede bulunduğu bu kararıyla, içtihat oluşturduğunu da ekledi.
AİHM, 10 Kasım 2004'te Türkiye'yi aynı nedenler ve aynı tazminat miktarıyla mahkum etmiş, ancak bunun ardından Bergama'da imar planları yeniden düzenlenmiş, madene Gayri Sıhhi Müessese Açılma Ruhsatı verilmiş ve maden çalışmaya başlamıştı.
Mahkeme kamu çıkarını gözetti, hükümet gereğini yapmadı
Bergamalı köylüler, kamu makamlarının maden şirketine işletme izni vermeleri ve buna ilişkin idari kararlarını Strasbourg'daki Avrupa Mahkemesi'ne taşımışlardı.
Daha önce 10 Kasım 2004'te karara bağlanan Taşkın Davası ile işletme izniyle ilgili buna benzer bir hükme gidildiğini hatırlatan AİHM, bu izinle, kamu çıkarlarına aykırı faaliyetleri yasaklayan Türkiye'deki yargı kararlarına aykırı hareket edildiğini saptadı.
Karar süreçlerini de değerlendiren AİHM, işletme izninin, uzun süren bir araştırma ve inceleme dizisinden sonra alındığını, bölge nüfusunun bilgilendirilmesi amacıyla bir toplantı düzenlendiğini, bölge insanının da inceleme raporları dahil konuyla ilgili belgelere ulaşabildiğini bildirdi.
İşletme izninin de Danıştay'ın 13 Mayıs 1997'de aldığı bir kararla iptal edildiğini hatırlatan AİHM, madenin tebliğ tarihi olan 20 Ekim 1997'te kapatılması gerekirken söz konusu kapatma kararının 27 Şubat 1998'de verildiğini, uygulamaya sokulması için 10 ay beklendiğini bildirdi.
Hükümet, Bergamalının özel yaşamını umursamadı
AİHM, idarenin ulusal mahkemelerin kararlarına saygı göstermediğini, siyanürlü işletmeciliğin çevreye etkileri konusunda mahkemelerin iptal ettiğinin dışında kapsamlı bir inceleme üzerine kurulu başkaca bir mahkeme kararı bulunmadığını not etti.
Ayrıca AİHM, yasaların sağladığı usul güvencelerine ve bu güvencelerin mahkemelerin aldığı kararlarla tescillenmesine rağmen Bakanlar Kurulu'nun 29 Mart 2002'de kamuoyuna duyurulmayan bir kararla, ilk kez Nisan 2001'de çalışmaya başlayan maden şirketinin faaliyetlerini devam ettirildiğini bildirdi.
AİHM, başvuru sahiplerine mahkemelerin sağladığı tüm yararlı etkilerin yetkililerce ellerinden alındığını açıkladı. AİHM, "Bu yolla Türkiye, başvuru sahiplerinin özel yaşama hakkının güvence altına almakta başarısız oldu" diye açıkladı.
Adil yargılanma hakkına saygı gösterilmedi
AİHM, ayrıca, madenin işletme iznini iptal eden 13 Mayıs 1997 tarihli Danıştay kararının geç uygulamaya sokulduğunu duyurdu. AİHM, Başbakanın başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu'nun bir kararıyla madenin "deneme" mahiyetinde de olsa yeniden çalışmaya başladığını, söz konusu Bakanlık kararının yasal dayanağının bulunmadığını ve var olan bir mahkeme kararından kurtulmayı amaçladığını kaydetti.
AİHM, yetkililerin, 15 Ekim 1997'de İzmir İdare Mahkemesi'nin verdiği ve 1 Nisan 1998'de de Danıştay'ca onanan kararın gereğinin "makul zamanda" yerine getirilmediğini, bu koşullarda AİHS'nin 6/1 maddesinde düzenlenen "adil yargılanma hakkı"nın yararlarından söz edilemeyeceğini duyurdu. (EÖ/TK)