PEN Norveç’in yürüttüğü Türkiye Yargı Projesi kapsamında bugün düzenlediği “Türkiye’de hukukun üstünlüğü krizi” başlıklı panelde, yargının durumu konuşuldu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı hükümetin davetlisi olarak Türkiye'ye gelip Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmesi ve İstanbul Üniversitesinden fahri doktorayı kabul etmesi de panelistlerce eleştirildi.
Türkiye’den hukukçular çoklu baro düzenlemesi başta olmak üzere son yasal değişiklikler ile yargı bağımsızlığının son durumunu anlattı.
PEN Norveç’in Başkanı Kjersti Løken Stavrum’un açılışını ve moderatörlüğünü yaptığı çevrimiçi düzenlenen panelde şu isimler söz aldı:
Hukuk felsefesi ve sosyolojisi uzmanı, akademisyen Kasım Akbaş, İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, Avrupa Parlamentosu AB-Türkiye Delegasyonu Komitesinden Sergey Lagodinsky, Alman Avukatlar Birliği İnsan Hakları Komitesi Başkanı Stefan von Raumer ve avukat Veysel Ok.
Kasım Akbaş: “Çoklu baro” temsilde adalet getirmedi
“Avukatlık tek başına bir serbest meslek değildir ama kanunen de serbest meslektir. Mesleği kamu hizmeti içerisinde gören, görmeye çalışan bir yan var, yalnızca serbest meslek yanına bakan bir yan var. Oysa Türkiye’de avukatlık bu her ikisini de bünyesinde topluyor.
“Türkiye’de hukukçuluk mesleği, modernleşmeyle büyüyen, yürüyen bir meslek. Avukatlar Cumhuriyet devriminin bir parçası olarak görülmüşler ancak aşama aşama serbest meslek niteliğini kazandılar. Avukatlara Cumhuriyetin kurulmasıyla avukatlara bir misyon biçilmiş. Barolar, Anayasal olarak aynı zamanda bir kamu kurumu.
“Türkiye’deki avukatların büyük çoğunluğu İstanbul, Ankara ve İzmir’de yoğunlaşmış durumda. Dolayısıyla bu üç büyük baro TBB’yi de oluşturuyorlar. Hükümet, bunu değiştirerek “küçük baroların” da yetkisini artırdı ve çoklu baroyu getirdi.
“Yapılan değişiklikle baroların üye olan avukat sayısı fark etmeksizin TBB’deki delege sayısı birbirine yaklaştı ve Türkiye’deki avukatların dörtte üçünü temsil eden bu üç baronun temsiliyeti neredeyse onda bire düştü. Düzenleme, hükümetin iddia ettiği gibi temsilde adalet getirmedi.”
Sergey Lagodinsky: Fahri doktora güvenilirliğini sekteye uğrattı
“Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarını yakından takip ediyorum. İfade özgürlüğü, demokrasinin mihenk taşı ve Türkiye toplumunda ne kadar kaldığını sorgulamak lazım. Medyanın özgürlüğü de aynı şekilde… Yeni sosyal medya mevzuatıyla ilgili de çok büyük endişeler var.
“Ayrıca erk sahibi olan kişilerin korunduğunu da gözlemliyoruz. Öte yandan bir devlet her ne kadar OHAL durumu olsa ve kısıtlamalar meşru olsa bile baskıyı bir sömürü aracı olarak kullanmamalı ve böyle durumlarda bile demokratik kurumlar bertaraf edilemez.
“AİHM’in çok kararlı hareket etmediğine yönelik eleştiriler geliyor ancak AİHM Türkiye demokrasisini onaramaz. Yine de AİHM daha hızlı ve kararlı olabilir.
“AİHM Başkanının, özgür ruhundan koparılmış bir üniversiteden doktora unvanı alması ise uygun değil. Talihsiz bir durum oluştu ve güvenilirliğini sekteye uğrattı.
“Avrupa Parlamentosu olarak bizler Türkiye’deki tüm problematik gelişmeleri izliyoruz, örneğin belediyelere kayyım atanması gibi… ancak ülkelerin dahili sorunlarını biz çözemeyiz.”
Özkan Yücel: Avukatları baskı altına alma, susturma projesi
“Kanunlar barolara, insan haklarını korumak ve geliştirmek görevini verir, biz de bunun gerekliliklerini yerine getirmeye çalışırken siyasi iktidarın hışmıyla karşı karşıya kalıyoruz.
“Çok sayıda meslektaşımız savundukları insanlarla, müvekkilleriyle bağlantılı olarak tutuklu ya da hüküm giymiş durumda. Bu da savunma hakkını ortadan kaldırmak oluyor. Türkiye’nin temel sorununun yargı bağımsızlığını olduğunu zaten uzun süredir dile getiriyoruz.
“Tüm yapılanlara rağmen baroların taviz vermediği görülünce de başka bir ihtiyaç ortaya çıktı ve çoklu baro getirildi. Buna 80 baro birden karşı çıktı, baro başkanları yürüyüş yaptı Ankara’ya alınmadılar. Bu yaşananlar da demokratik bir ülkede yaşamadığımızı ortaya koydu.
“Avukatları baskı altına alma, susturma projesinin bir parçası olan çoklu baroyla da amaçlarına ulaşamadılar. İstanbul dışında 2 bin imza toplayan olmadı. Anayasa Mahkemesinden de karar bekliyoruz, çoklu baroyu yarın esastan görüşecekler ve olumlu bir karar çıkması umudunu halen taşıyorum. Çoklu baro düzenlemesinin kalıcı olacağını düşünmüyorum.”
Stefan von Raumer: Hakim ve savcıların eğitilmesi çok önemli
“AİHM kararları bazen değişime, dönüşüme yardımcı olabiliyor. Ülkedeki bir siyasi sorunu çözmese de bir ifade özgürlüğü ihlalini çözmede rol oynayabilir.
“Avrupa’da 12’den fazla ülkede hukukçulara eğitim veriyorum. AİHM’in yavaş işleyen sürecini değiştirmek pek mümkün değil ancak hukukçuların eğitimine eğilmek mümkün. Çünkü bazen avukatlar başvuru kriterlerini karşılayamayabiliyor. Başvuru formundaki küçük bir eksiklik bile davanın “kabul edilemez” bulunmasına yol açabiliyor. O sebeple avukatlarla hakim ve savcıların eğitilmesi çok önemli.”
Veysel Ok: Türkiye’de AYM üzerinde büyük bir baskı var
“Türkiye’de eğitim sorunu yok, sistem sorunu var, hakim ve savcılarla ilgili her şeye karar veren bir HSK var. Bu kurulun yapısı korundukça hiçbir reform işe yaramaz. Ayrıca Türkiye hukukunda rücu sistemi olmalı, hakim verdiği yanlış kararın hesabını vermeli.
“Bir yargı reformuna ihtiyacımız var ancak bu sadece iç dinamiklerle mümkün değil, Avrupa Parlamentosu’nun da baskısına ihtiyaç var.
“Dün Anayasa Mahkemesi, savcının iddianame hazırlandı şeklindeki açıklamasının ardından Osman Kavala kararını erteledi. Türkiye’de AYM üzerinde büyük bir baskı var, İçişleri Bakanı AYM Başkanını hedef gösteriyor. AYM iktidarın aleyhine aldığı her kararla hedef oluyor, iktidara yakın medyada üyelerin fotoğrafları paylaşılıyor.
“Türkiye’de bir kanun değiştirilmek istendiğinde önce iktidar ortağı açıklama yapar, sonra kanun değişir. AYM’nin yetkilerinin kısıtlanması konusunda da böyle olacaktır.
“Girdiğim tüm davalarda, iddianamelerin bir hukuki metin olmadığını söylüyorum. Birçok iddianame zaten polislerce hazırlanıp savcıya götürülüyor, savcı imzalıyor ve karşımıza iddianame diye çıkıyor. Normal işleyen bir hukuk sisteminde mahkemenin bu iddianameleri iade etmesi lazım.
“Ayrıca Türkiye’de kopyala-yapıştır iddianameler sözkonusu. Örneğin bir müvekkilimin iddianamesinde Can Dündar adı geçiyordu, çünkü savcı Dündar’ın iddianamesini kopyalamış.
“Türkiye’de mücadele eden çok iyi avukatlar var, o sebeple de iktidar bu değişiklikleri yapmak istiyor. Yargı politikleşmiş durumda.
“AİHM’in itibarına zarar gelmemeli. Ancak bu itibarı zedeleyen Mardin kayyımıyla görüşen yargıçlardır. Bu eleştirilmelidir çünkü en çok insan hakkı olan ihlali olan bir kente gidip, atanmış Valiyle fotoğraf vermek etik değil.” (AS)