Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), askerliği sırasında intihar eden Fatih Aydın’ın babası Ömer Aydın’ın yaptığı başvuruyu dün karara bağladı.
Sözleşme’nin 2. maddesinin (yaşama hakkı) ihlal edildiği sonucuna ulaşan Mahkeme, gerekçeli kararında önemli saptamalar yaparak bundan sonra söz konusu olabilecek hak ihlallerinin önlenmesi bakımından nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini de ortaya koydu.
AİHM: Etkili psikolojik teşhis ve tedavi mekanizmaları oluşturulmalı
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinin, devleti sadece bireylerin yaşama hakkını ortadan kaldırmamaya değil, ama aynı zamanda, bireyin ölümünü engellemek ve ölüm gerçekleşmiş ise sorumluları tespit etmek için etkili mekanizmalar kurmaya da mecbur kıldığını belirten (par. 46) Mahkeme’ye göre, devlet, birey askere alındıktan sonra da onun ruh durumunu izlemek ve ona gerektiğinde psikolojik açıdan destek ve tedavi sağlayacak mekanizmaları kurmak zorundadır (par. 47).
Bu bağlamda, askeri hastanelerde çalışan doktorlar başta gelmek üzere, askerin sicil amirlerinin ve komutanlarının ilgili askerin ruh durumunu yakından takip etmeleri ve önemsemeleri; bu gibi şikayet ve belirtileri “hava değişimi almak için ileri sürülen bahaneler” olarak görmemeleri gerekmektedir.
AİHM: Mevcut sistem askerin psikolojik durumuna yeterince eğilemiyor
Yine Mahkeme’ye göre, intihar eden askerin ruh haline ilişkin olumsuzlukların ilgili askerin iznini kullanıp birliğine döndükten sonra arttığı (par. 54) ve bu trajik olayın (par. 55) ilgili askerin psikolojik rahatsızlıklarından sonra gerçekleştiği göz önünde bulundurulduğunda, “bireylerin askere alınmalarında kullanılan sistemin yeterliliğini; ve askere alındıktan sonra davranışsal bozukluk gösteren kişilerin takiplerinin yeterli bir şekilde yapılıp yapılmadığını sorgulamak gerekmektedir” (par. 56).
Dolayısıyla, her ne kadar ilgili komutan ve amirler kişiyi hastaneye sevk etmişlerse ve bu açıdan üzerlerine düşeni yapmışlarsa da (par. 58), intihar eden askerin hastanede yeterli bir muayene ve tedavi sürecinden geçirilip geçirilmediği belirsizdir (par. 60vd).
İntihara götüren olaylar zincirini etkilemede belli bir rol oynayan bu eksiklik, askeri düzenlemenin bu sorunu teşhis ve tedavi etme bakımından nerede ve neden eksik kaldığını tespit etmeyi de zorunlu kılmaktadır (par. 62). Oysa, bu konuda herhangi bir soruşturma yapılmamıştır.
Dolayısıyla, olayda sadece intihar eden askerin komutan ve arkadaşlarının sorumluluğunun aranmış olması ve böyle bir sorumluluğun bulunmaması halinde de dosyanın kapatılması, yaşama hakkının neden ve nasıl son bulduğunun etkili bir şekilde soruşturulduğu sonucuna varmak için yeterli olmayacaktır; 2. maddenin ihlaline…(par. 62-65)
Görüldüğü gibi, Mahkeme’nin bu değerlendirmeleri, ilgili kişilerin askere alınma ve askerlik hizmeti sırasında etkili mekanizmalarla korunması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle son zamanlarda gündeme gelen uzman çavuşlar başta olmak üzere askeri personel intiharlarının nasıl ve neden gerçekleştiğinin, askerlik hizmetinin doğasının ve yapılandırılma biçiminin bu intiharların gerçekleşmesinde ne derece etkili olduğunun araştırılması gerektiği düşünüldüğünde, meselenin önemi açıktır.
Dahası, “silahlı” meslekleri icra eden kişilerin (askerler, polisler, vs.) psikolojik açıdan ciddi sorunlar yaşamalarının nihayetinde toplum için de ciddi bir tehlike oluşturabileceği düşünüldüğünde, konuyla ilgili önlem ve düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerektiği savunulabilir.
Özetle, devletin yaşama hakkını doğrudan ortadan kaldırmama yükümlülüğünün yanı sıra, bunun bir şekilde ortadan kaldırılmasını önleme yükümlülüğünün de bulunduğu unutulmamalıdır. İlgili kişinin asker olması, bu yükümlülüğü ortadan kaldırmayacaktır.(ACG/EÜ)