Üstelik, önce farz edip açılıştan sonra da iddia edildiği gibi restorasyonun hoşgörü, dinlerarası diyalog gibi ciddî mevzularda dış dünyayı etkileme gücü filan olmadı. İçerde "Akdamar dersi" gibi kibirli manşetler atıldı. Buna karşılık dışbasın yapılan işin olumlu yanını teslim etmekle yetindi. Ama bu vesileyle 1915 kıyımlarını soykırım olarak hatırlatmayı da ihmal etmedi. Dolayısıyla girişimi daha çok içeriye dönük bir adım olarak değerlendirmek hem daha anlamlı hem daha önemli.
Kilisenin adı meselesi
Tarih ile kültürel hafızayı sahiplenmeyi ve Ermeni olgusunu bu sayede gündeme taşımayı bardağın dolu tarafı olarak değerlendirdikten sonra biraz da boş tarafına bakalım. Zira yapılan beceriksizlikler bu iki olumlu noktaya gölge düşürmedi değil.
İlki kilisenin adı meselesi. Kentler için Anadolu'da ses benzerliğinden kalkarak anlaşılır olan ama anlamı olmayan yeni ad üretme âdeti epeyi yaygındır. En çarpıcı örnekleri herhalde şunlar: Latince Petronium'dan Bodrum; hiçbir zaman denizi olmamış Denizli, Diopolis Rhoas'tan uydura uydura Donguzlu, Donuzlu, Tonguzluk, Dengizli ve nihayet Denizli; Rumca Kangiri'den Çankırı; Rumca Agrea'dan Eğridir. Ne balığı ne esiri meşhur olan Balıkesir ise yine Rumca Palaio Kastro'dan türetilmiş. Önce Makrohori (uzak köy) olan köy, sonra yarı Rumca yarı Türkçe Makri-köy sonunda Bakırköy olmuş. Ahtamar için "Akdamar" ve Kars'taki Ani harabeleri için "Anı" yani hatıra demek aynı mantık. Ancak bu adlar 1980 sonrasında değişti. 70'lerde o yörelerin halkı "beyazdamar", "hatıra" filan demezdi! Bu illaki Türkçeleştirme, Türkleştirme elbette sıkıntının ifadesi.
Var mıyız?
Aynı minvalde diğer beceriksizlikler: Aslına uygunluk koşulu getiren uluslararası restorasyon kurallarına rağmen haçın konulmaması; yedi düvelden Ermeni din adamı davet edip ayin yapılmaması; resmi konuşmada bir kez dahi "Ermeni" sözcüğünün kullanılmaması; Ermenistan heyetine tercüme yapılmaması...
Sonuçta hükümet utandı sıkıldı, envai çeşit kinaye, neolojizm ve üstü kapalı ifade üretti, olayı dengelemek için bol bol milli sembol kullandı ama bir tabuyu da yıkar gibi oldu. Sınırın bir defalığına açılması için güvenlik güçleri ikna edilemese de Ermenistan heyeti Gürcistan üzerinden giriş yaptı ve Türkiye Ermenileri ile birlikte Türkiye'nin doğusunda bulunan bir Ermeni anıtı Ahtamar'a geldi, törene katıldı. 1913'te İstanbul Ermeni Patrikhanesi'nin verilerine göre o zaman Osmanlı toprağında sayısı 2500'den fazla olan Ermeni kutsal yapısından 2000'i bugün harap durumda ama ayaktaymış. Bunların tümü Ahtamar gibi onarılamayacaksa da Ermenistan ile yapılabilecek ortak arkeolojik ve kültürel çalışmalar birçoğunu bizlere yeniden kazandırabilir. Bu vasıtayla bir türlü yapılamayan ortak tarih çalışmalarının da belki önü açılır. Var mıyız? (CA/TK)
* Cengiz Aktar'ın yazısı, 3 Nisan 2007'de Vatan gazetesinde yayınlandı.