Marksizm Günleri’nin konuklarından Ahmet Ümit, ‘Polisiyede Mülkiyet ve Suç İlişkisinin Evrimi’ üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşide, Marksizm ile polisiye arasındaki benzerliklere yer veren Ümit, Sofokles ve Dostoyevski örnekleriyle polisiye romanda, mülkiyet ve suç ilişkisinin evriminden bahsetti.
Moskova yıllarından esinlenerek yazdığı, ikinci kitabı Çıplak Ayaklıydı Gece yayımlandıktan sonra ‘bir Marksist olarak neden polisiye yazıyorsun’ denmesi üzerine Ümit, Marksizm ve polisiye nerede uzlaşır sorusunu sormuş.
Bu sorunun yanıtını, klasik polisiyenin ilk örneği olan Morg Sokağı Cinayetleri’nden (Edgar Allen Poe) tam yedi yıl sonra Komünist Manifestonun yazılması üzerinden açıklamakla başlıyor. Bunun bir rastlantı olmadığını, aralarında birden çok benzerlik olduğunu dile getiriyor.
Kapitalizmin başkentleri olan Londra ve Paris’e kırdan büyük bir göç geliyor 19. yüzyılda. Yeni gelen iş gücü kendine yer bulmaya çalışırken, bu durum polisiyede suçu yaratıyor. Aç olanlar öldürmeye başlıyor. Edebiyatın polisiyeyle ilgilenmeye başlamasını, "Cinayetler var ve bulvar gazeteleri sık sık cinayet haberleri yayınlıyor ve bu cinayet haberlerine duyulan ilgi olağanüstü” diyerek anlatıyor.
Karl Marx’ın ise bu koşullar karşısında bir dedektif olarak tanımlanabileceğini söylüyor. "Alt yapısıyla, üst yapısıyla; sosyo ekonomik durumuyla, hukuk yapısıyla, politik yapısıyla, sanatsal yapısıyla, kurumlarıyla bir toplum ve bir düzen var. Marx bizlere, bu düzenin arkasındaki hakikati gösteriyor ve o hakikat güzel bir hakikat değil."
Cinayet soruşturması yapan dedektifin ipuçları üzerinden yola çıktığını ve ‘bu cinayetten kimin çıkarı var’ sorusunu sorduğunu söylüyor. Klasik polisiyede analitik düşünce ve sentezci yapı kullanıldığını söyleyen Ümit, Marx’ın da burjuva düşünce biçimini kullanarak, materyalist bir bakış açısıyla o toplumun bütün yapısını çözümlemeye çalıştığını dile getirerek, polisiye ve Marksizm arasında bir benzerlikten söz edilebileceğini ifade ediyor.
Suç ve mülkiyet arasındaki ilişkiyi biraz daha incelemeye karar veren Ümit, Marx’ın Sofokles’i ele aldığını söyleyerek Kral Oedipus tragedyasını, Oedipus’un bir suç işleyerek mülkiyeti, dolayısıyla iktidarı da ele geçirdiğini anlatıyor:
“Kral Oedipus gerçek bir polisiye hikaye ve hakiki bir mülkiyet ilişkisi. Çünkü Oedipus genç bir adam, bir şehre gelir, bir adam öldürür ve kral olur. Kraliçeyle evlendikten sonra Apollon’un lanetleri başlar. Oedipus, Apollon Tapınağı’na gider ve oradaki kahin der ki; ipuçlarını takip et. Tıpkı bir polisiye roman gibidir. Dedektif gibi ipuçlarını takip eder ve bulduğu şey korkunçtur. Bir adam öldürmüştür ve öldürdüğü kişi öz babasıdır. Kral, yani mülkiyetin temsilcisi. Her şeyin sahibi olan adamı öldürerek kral olmuştur”.
Dostoyevski’nin, suç ve mülkiyet ilişkisini bir var oluş meselesi olarak Suç ve Ceza romanında sunduğunu söyleyen Ümit, romanın sadece mülkiyet meselesini yorumlamadığını; başlı başına bir batı düşüncesinin; modernist düşüncenin ne kadar yanlış olabileceğinin ipuçlarını verdiğini dile getirerek romanı özetliyor.
"Bir tane tefeci kadın vardır mahallede çirkin çok yaşlı ve insanların kanını emmektedir, zengindir. Bir de bizim Raskolnikov vardır; hukuk öğrencisi, pırıl pırıl bir insan ama onun parası yoktur. Hukuk eğitimini yarıda bırakıp memleketine dönmek zorundadır. Raskolnikov ‘bu kadın topluma zararlı, ben bu kadını öldürsem, parasını alsam ve bu parayla eğitimimi tamamlasam, şahane bir hukukçu olsam ve topluma yardım etsem güzel bir şey olmaz mı diyerek öldürür kadını."
Ümit, Polisiyenin, suçu sadece mülkiyet üzerinden anlatmadığını; hem sistemi hem de insanı anlatma girişimi olduğunu söylüyor. Sofokles, Shakespeare, Dosteyvski ve diğerlerinin cinayeti yazma sebeplerinin, modernitenin getirdiği maskeleri takmış insanı anlatmak olduğunu anlatıyor.
Herkesin bir rolü olduğunu ve bu rolleri oynamak için de maskelerin gerektiğini söyleyen Ümit, cinayet anlarının bu maskelerin düştüğü anlar olduğunu dile getiriyor, "Bir yazarın eğlendirmek ve kaçışı sağlamaktan başka bir misyonu var ise o, insan ruhunu anlatmaktır.”
Marx’ın insan hakikatine ulaşmanın yolunu önerdiğini belirten Ümit, "Polisiye roman gizemli bir cinayetten yola çıkarak bizlere bir kaç karakterden bütün bir insanlık panoraması üzerine düşünmemizi sağlıyorsa, Marksizm’de bir toplumun görünen bütün kurumlarından, bütün yaşam biçimlerinden yola çıkarak insan hakikatini, insanın tarihsel ve toplumsal hakikatini ama bu toplumsal ve tarihsel hakikatin içindeki bireyin gerçek hikayesini anlatmaya çalışır” diyor. (MA/ÇT)