Türk edebiyatının polisiye romancısı olarak bilinen Ahmet Ümit ile son çıkan kitabı Elveda Güzel Vatanım için düzenlenen imza günü öncesinde röportaj gerçekleştirdik.
Ümit’le romanlarının yanısıra 7 Haziran’dan beri Türkiye’de yaşananları ve hapisteki gazeteci ve yazarları da konuştuk.
İttihat ve Terakki’nin son 20 yılını anlattığınız “Elveda Güzel Vatanım” kitabınızı yazmak nereden aklınıza geldi? Kitapla ilgili 100 yıl önceyle bugün arasında benzerlikler olduğunu söylediniz. Nedir bu benzerlikler?
Ben bu ülkede yaşıyorum ve bu ülkede çeşitli sorunlar var. Bir zamanlar büyük imparatorlukların olduğu, dünyayı yöneten devletlerin olduğu bu ülkede, şu anda demokrasiyi sağlayamadık, sanayiyi kuramadık, kalkınmayı sağlayamadık. Dünya skalasına baktığımızda çok çok geriye düştük. Dolayısıyla ben şöyle düşünüyorum böyle bir şey var ise bunun kökleri tarihte olmalı. O zaman da bir kırılma noktası olarak 1906 ile 1926’ya gittim. Çünkü İttihat Terakki’nin ortaya çıktığı, batılılaşmanın başladığı, monarşiye karşı meşrutiyeti ilan ettiğimiz tarihsel dönem burayı yazayım dedim. Ve hakikatten çok şaşırdım çünkü günümüze çok benziyor.
Ne benziyor günümüze söyleyeyim; İttihat ve Terakki arasında kul kültürünü kırmak için ortaya çıkan cemiyet kul kültürü. Kul kültürü şu demek padişah diyor ki “Ben Allah’ın yeryüzündeki gölgesiyim; zillulah’ım. Yani benim kararlarım benim hükümlerim kutsaldır. Ben bunu size söylerim ve siz de benim kullarım olarak çünkü Allah’tan yetkiyi alıyorum ya zillulah’ım ya diyor buna itiraz etmeden uygularsınız diyor. Oysa ittihat terakki diyor ki kardeşim böyle bir şey olmaz. Biz bireyiz Fransız devletini kendimize örnek aldık. Dolayısıyla biz vatandaş, kuracağız diyor. Ve hakikatten de Abdülhamit’i düşürüyorlar, Maraş’ı yıkıyorlar ve meşrutiyeti ilan ediyorlar. Bunun anlamı ne padişahın yanında bir tane de meclis açıyorlar. Tamam mı? Buraya kadar her şey şahane bunların sloganları da şu: Hürriyet, kardeşlik ve eşitlik. Fransız ihtilalinin sloganları. Hatta bizimkiler biraz daha ileri gidiyorlar buna bir de adaleti ekliyorlar. 9 ay müthiş, 9 ay çok güzel bütün Osmanlı teması kimler varsa; Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Pomaklar, Bulgarlar hepsi beraber kardeşçe 9 ay kadar. 9 ay sonra her şey bitiyor. Birden İttihat ve Terakki baskı uygulamaya başlıyor. Gazetecileri öldürmeye başlıyor. Elinden gelse gazetecileri hapise atıyor kim ona karşı çıkarsa yok etmeye çalışıyor. Aynen günümüzdeki gibi.
Peki biraz günümüze gelelim. Güncel konularla ilgili kitaplar yazdığınızda okurlar sizin bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorlar. “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi” kitabındaki Gezi olaylarına değindiğiniz gibi. 7 Haziran ve 1 Kasım arasındaki olayları yazmayı düşünüyor musunuz?
Çok düşünüyorum. Çok önemli 7 Haziran 1 Kasım'a arasındaki olaylar. İnanılmaz bir komplo var orada. Hem devletin, hem devlet karşıtı güçlerin hem dış güçlerin olağanüstü bir çalışması var. “Olağanüstü”yü olumlu anlamda kullanmıyorum; “kanlı ve kirli”. Dikkat edersek orada 3 patlama oldu. Bir tanesi Diyarbakır’daki patlama, bir tanesi Suruç’taki patlama, sonra Ankara’daki patlama. Bu patlamalarla beraber toplum manipüle edildi; toplum değiştirildi. Ölümü gösterip sıtmaya razı edildi. Burayı yazmayı çok istiyorum. Fakat şu anda yazmak için yeterli veri yok bekleyeceğiz. Tıpkı 1977 yılındaki 1 Mayıs benzeri olaylar yaşandı. Bunlar açığa çıkacak, zamanla çıkacak. Biz tabii kendi dönemimizde yaşıyoruz.
Tarih öyle bir şeydir ki; bu dönemleri çok kısa geçer. Tarih, herkesi yerine oturtacak ve herkesi yargılayacak. Göreceğiz bunu. Görüp ne olacak dersen onu bilmiyorum. Biz romanlarla kültürü değiştirmeye çalışıyoruz. Kültürü değiştirmek, toplumdaki en zor şeydir. Kültürü değiştirirseniz, o toplumdaki her şey değişir. Politikadan daha önemlidir kültürü değiştirmek. O yüzden biz kültür işçisiyiz.
Söylediklerinden ve yazdıklarından dolayı birçok yazar şu anda hapiste. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
İğrenç bir şey diyorum; nefret ediyorum bunu yapanlardan. Ve bunu yapanlardan tarih hesap soracak. Bakın, bir ülkede olağan yöntemlerle siz ülkeyi yönetemiyorsanız; kriz var demektir. Şu anda bu ülke olağan yöntemlerle yönetilemiyor. Olağan yöntemler ne demek; demokrasilerde yürütme yargı yasama bağımsızdır; birbirini denetler. Ve bunlara ek olarak da basın vardır. Bu olmadığı zaman sorun çıkar. Şimdi bugün biz bunu yaşıyoruz. Yaşadığımız şey korkunç bir şey. İnsanların düşüncelerinden dolayı hapise atmak kadar saçma sapan bir şey olamaz. Son derece yanlış. (ÇÖ/OE/ÇT)