Oda TV davası Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde devam ediyor. Duruşma 9.30'da başladı. Tutuklu sanıklardan Yalçın Küçük ile sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilen ve geçtiğimiz hafta ameliyata alınan Doğan Yurdakul duruşmaya katılmadı.
İstanbul 16'ncı Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada sanık ve avukatlarının savunmalarına devam ediliyor.
Savunmalar tamamlanırsa sanıkların çapraz sorgusuna geçilecek.
Yeni bilirkişiler atandı
OdaTV davası sanıkları 10.30'da salona girdi. Mahkeme başkanı Mehmet Ekinci, Yalçın Küçük'ün duruşmaya katılmaması üzerine "Yalçın Küçük yoksa duruşmanın yarısı bitmiş demektir" şeklinde espri yaptı.
Mahkeme başkanı Ekinci, iddianame dosyasındaki deliller arasında bulunan bilgisayar imajları üzerinde TÜBİTAK tarafından yürütülen incelemenin henüz tamamlanmadığını söyledi. TÜBİTAK'tan belirnen bilirkişi listesine önceki duruşmada sanık avukatları itiraz etmişti. Ekinci istenen yeni bilirkişi listesinde 10 kişi bulunduğunu, mahkemenin üçünü görevlendirdiğini açıkladı. Ekinci en kısa zamanda bu incelemenin bitirileceğini ifade etti.
Hanefi Avcı'nın iddiaları TİB'e sorulacak
Sanık Hanefi Avcı'nın bir önceki duruşmada yaptığı sinevizyonlu savunmaya istinaden ise "Bu iddialar dilekçe ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na (TİB) sorulduğu ve yanıt beklendiğini" sözlerine ekledi.
Avcı yazdığı kitabın taslağının Oda TV'de bulunmasından kendisinin haberi olmadığını savunmuş ve bu iddiasını, dijital bir verinin bilgisayarlar arasında nasıl aktarıldığını sinevizyonda şemalar aracılığıyla anlatmıştı.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nden mahkemeye gönderilen Ergenekon yapılanmasının bir terör örgütü olup olmadığına ilişkin cevap yazısındaki, "Konu kovuşturmayı yürüten bağımsız mahkemelerin yetkisinde kalmakla beraber 'Ergenekon' yapılanması bir terör örgütüdür" açıklaması Başkan Ekinci tarafından okundu.
Davanın tutuklu sanığı Barış Terkoğlu'nun ikametinde ele geçirilen ve MİT'e ait olduğu belirtilen dokümanların "gizlilik" derecesinde olduğunu açıklayan Başkan Ekinci, bu nedenle söz konusu belgelerin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından muhafaza altına alındığını söyledi.
Gazetecilik faaliyetinden örgüt yarattınız
Duruşma Ahmet Şık'ın avukatı Fikret İlkiz'e önceki duruşmada savunmasındaki eksikleri tamamlaması için söz verilmesiyle başladı.
İlkiz savunmasına 26 Ağustos'ta tamamlanan iddianamedeki tespitlerin müvekkili Şık'ın 3 Mart'ta gözaltına alınma nedeniyle ve 5 Mart'ta sorgusundaki tespitlerle aynı olduğunu söyleyerek başladı. İddianamedeki suçlamanın "silahlı terör örgütü"ne mensup olmak olduğunu hatırlatan İlkiz "Oysa siz gazetecilik faaliyetlerinden örgüt yaratma yoluna gittiniz" dedi.
İlkiz "İmamın Ordusu"nun adlı kitabın müvekkili Ahmet Şık'a "hazırlatıldığı" ve İstihbarat Daire eski Başkanı Sabri Uzun adıyla yayınlatacağı suçlamasıyla karşı karşıya olduğunu hatırlattıktan sonra mahkeye sordu "Bugüne kadar Sabri Uzun hakkında ne yaptınız?"
Konuşmanın bu noktasında mikrofonun arızalanması üzerine duruşmaya ara verildi.
Şüpheden suç yaratamazsınız
Duruşma verilen aranın ardından 11.10'da yeniden başladı. Avukat Fikret İlkiz kaldığı yardan sözlerini şöyle sürdürdü: "İddianamede 'toplumun yanlış bilgilendirilmesi amaçlanmıştır' deniyor. Yanlış bilgilendirme amaçlanmamıştır. 'Ergenekon operasyonunun itibarsızlaştırılması amaçlanmıştır' deniyor.
Bunu Ahmet Şık için asla söyleyemezsiniz. Böyle bir şeyin amaçlandığına dair delil yok. Böyle bir şeyden şüpheleniyorsanız, buradan suç üretemezsiniz.
Kitabın satır satır hep birlikte okunması lazım. İddianamede 'kitabın şu sayfaları arasında şu ifadeye yer verilmiştir' gibi ifadeler yer almıyor.
Neyle suçlayacağınaz karar verin
12 Haziran genel seçimlerini etkileyecek propoganda yapıldığını söylüyorsunuz. O zaman propogandaya dava açarsınız. Her şeyi bu kadar iyi takip ediyorsunuz, peki neden bu kadar kötü iddianame yazdınız.
Kitaba yönelttiğiniz suçlamalardan zaman içinde vazgeçtiniz. Şimdi Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyesi olmamakla birlikte örgütün amaçları doğrultusunda yardım ve yataklık yaptığımızı söylüyorsunuz. Neyle suçlayacağınıza bir karar verin, biz de öyle savunma yapalım.
Savcılar iddianamenin başında özel hayata ellerinden geldiği kadar saygı duyacaklarını söylediler. İddianamede isimlerimizin baş harflerini kullanmışlar, biz de savcılara isimlerinin baş harfleriyle hitap edelim mi? Tape kayıtları medyada çarşaf çarşaf yayınlandı. Hangi özel hayata saygıdan bahsediyorsunuz?"
Sizin gökyüzünüz kaç karış?
Delilden sanığa gidilmesi gerektiğini, insanların cezalandırmak için yargılanmaması gerektiğini hatırlatan Fikret İlkiz, Ahmet Şık'ın 2011 Basın Özgürlüğü Ödülü'nü aldığını sözlerine ekledi. Müvekkili adına ödülü kendisinin aldığını söyleyen İlkiz, "Gazeteciler hapishanede bile gazetecilik yapıyor, Tutuklu Gazeteyi çıkardılar" dedi.
"Barış (Terkoğlu), 'cezaevi avlusunda sadece bir avuç gökyüzü var' demişti. Hakim ve savcılara soruyorum, sizin gökyüzünüz kaç karış?
Devamlı olarak aynı şeyi tekrarlıyorlar. Bu insanların gazetecilik faaliyetleri nedeniyle değil, suç işledikleri için cezaevinde olduklarını söylüyorlar. Ahmet'in suçu nedir o zaman?
Başbakan'ı kitap hakkında kim bilgilendirdi?
2011 Nisan ayında Tayyip Erdoğan Avrupa Parlementosu'nda (AP) bir konuşma yaptı. Sonrasında kendisine Ahmet Şık'ın kitabnını soran gazetecilere, "Basılmamış kitabı ben topltamadım. Bomba kullanmak gibi malzeme bulundurmak da suçtur" dedi.
Seçimlerden önce Ruşen Çakır'a da 'Öyle kitaplar vardır ki, bombadan daha tehlikelidir' dedi. Erdoğan, Nisan ayında AP'de bu sözleri sarfederken, kendisini kitabın içeriği hakkında kim bilgilendirmiştir? Henüz iddianame bile hazırlanmadan Erdoğan kitabı bombaya benzetti.
İddianamedeki Fikret Ağabey benim
Telefon tapelerinde benimle yaptığı görüşmeler var. Bana kitabıyla ilgili haberler çıktığında 'Ne yapayım' diye sordu. 'Bir an önce yayınlaki üzerindeki şaibe kalksın' dedim. İşte o tapelerdeki talimat verdiği iddia edilen Fikret Abi benim.
Ahmet kitabında önceki yıllarda yaşanan olayları sıraladı ve en sonunda kendi yorumunu yaptı. Deniyor ki orada burada bulundu. Bulunsa ne olur? Oraya, buraya gönderildi diyorsunuz. Gönderilse ne olur?
Gözaltı sonrası sorguda, gazetecilerin hayatları ve ilişkileri sorgulandı. Ahmet'in tüm haber kaynaklarına ve verilerine el konldu. AİHM'e göre gazetecinin haber kaynaklarına el konulacaksa, kamu yararı var deniyorsa, buna ancak yargıç karar verebilir.
Ahmet Şık bu davanın gazetecisidir."
Fikret İlkiz savunmasını 12.30'da bitirdi. Duruşmaya 13:30'a kadar ara verildi.
Şık: Önce saçmalıklar giderilmeli
Verilen aranın ardından 13.40'ta mahkeme başkanının sanıklara sorularıyla devam edildi.
Mahkeme başkanı Ekinci, soru yönelteceğini belirttiği Ahmet Şık söz alarak "Susma hakkımı kullanıyorum. Ancak bilin ki susmam suçsuzluğumdan ve haklılığımdandır" dedi.
Şık "Yalçın Küçük'ün liderliğini yaptığı, Soner Yalçın'ın üyesi olduğu benim ve Nedim Şener'in yardım ettiğimiz bir terör örgütünden bahsediliyor iddianamede, bu bir saçmalıktır önce bu saçmalık giderilmeli" dedi.
Ekinci ise "Mahkeme iddiada bulunmuyor savcılığın ve sizin iddialarınızı dinliyoruz" dedi.
Savcı konuşmaların işine gelen kısmını almış
Mahkeme başkanı Ahmet Şık'ın Nokta dergisinde çalıştığı dönem hakkında soru sordu. Derginin eski yayın yönetmeni Alper Görmüş'ün bir köşe yazısında "Darbe Günlükleri'ni Ahmet yayınlandıktan sonra gördü" cümlesinin doğru olup olmadığını sordu. Şık soru üzerine Darbe Günlükleri'yle bu dava arasında nasıl bir ilişki kurulduğunu anlayamadığın söyledi.
Bunun üzerine Şık'a iddianamedeki tape kayıtlar hakkında soru yöneltti. Soner Yalçın'ın gözaltına alınışının ardından telefonda Necati adında birisiyle yaptığı görüşme gündeme geldi. Ekinci, Ahmet Şık'a "Soner Yalçın'ın gözaltına alınmasının İsrail ile alakası var, demişsin. Bu doğru mu" diye sordu. Şık, "Ben böyle bir şey söylemedim, konuştuğum kişinin sözleri bunlar. Tapelerin tamamının okunması lazım. Savcı işine gelen yerleri almış, gelmeyen yerleri almamış" diye yanıtladı.
Ekinci, Ahmet Şık'a Nedim Şener'in kitabına yardım edip etmediğini sordu. Şık "Hayır, etmedim" dedi.
Şener: Yazmadığım yazılar nedeniyle yargılanıyorum
Hakimin Nedim Şener'e yönelik ilk sorusu ise Dink Cinayeti ile ilgili kitabı gibi başka seri çalışması olup olmadığını sordu. Hayır yanıtını alınca. Ertürk adlı bir kişiyle yaptığı telefon konuşmasının tapelerini okudu. Ertürk adlı kişinin Dink Cinayeti kitabının devamını ve Fetullah Gülen kitabının devamını basacaklarını söylediğini belirten hakim Ekinci, sözkonusu kitabın "İmamın Ordusu"nun devamı olup olmadığını sordu.
Nedim Şener bu soruya "Yazmadığım kitaplar yazılar hakkında sorular soruluyor, yazmadığım şeylerden suçlanıyorum. Bugüne kadar 100'e yakın dava açıldı bana, hiç suçsuzluğumu kanıtlamak durumunda kalmadı. Bu davada 13 aydır tutukluyum. Çocuklarıma yazmadığım yazılar nedeniyle tutuklu kaldığımı nasıl anlatacağım" diye yanıt verdi.
Hakim, Nedim Şener'e bir telefon görüşmesinde "Evindeki flash diskleri, CD'leri attığını söylemişsin, bu temizliği niye yaptın" diye sordu.
Nedim Şener, "Böyle bir temizlik yapsam telefonda bunu söyler miyim? Kaldı ki, eşim hasta olduğu için kayınvalidemde kalıyordu ve bilgisayarımızın biri onun yanındaydı. Arama yapan polislere bunu söyledim. İlgilenmediler", diye yanıt verdi.
"Ben yazmaya devam edeceğim, isterseniz müebbet verin"
Ahmet Şık ve Nedim Şener'in yaptığı savunmaların ardından Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Coşkun Musluk, Sait Çakır, Müyesser Uğur ve Hanefi Avcı mahkeme heyetine taleplerini sundu.
"Bu toplum hiç örgütlü değil diye şikayet ederdim. Meğer ne çok örgüt varmış" diyerek söze başlayan Barış Terkoğlu, "Meğer herkesin bir örgütün üyesiymiş. Demek bizim insanımızın 'terör geni' varmış" dedi.
Terkoğlu, Hanefi Avcı'yı da Nedim Şener'i de tanımadığını ancak ikisinin de kitap yazmak için yardım istese severek yardım edeceğini söyledi.
"Beni sadece yaptığım haberler ve yazılarla yargılıyorlar. Ben sizi uyarmıştım; kitap yazacağım demiştim. Barış Pehlivan'la yazdık."
"Yine yazacağım. Eğer suç varsa bana müebbet verin; gir-çık olmasın. Çünkü yaptığımı doğru buluyorum ve devam edeceğim."
"Altı ayda üç hırsızlık oldu, bir şey çalınmadı"
Barış Pehlivan ise Barış Terkoğlu ile kitap yazdıktan sonra, görevlilerin bir gece vakti koğuşu basarak kendisini Soner Yalçın'ın yanından aldıklarını söyledi.
20 Kasım 2008'de polisin ABD Büyükelçiliği'nde Ergenekon ile ilgili brifing verdiğini söyleyen Pehlivan, sözlerini şöyle sürdürdü:
* OdaTV'ye 14 Şubat 2011'de yapılan baskının ardından pek çok önemli belge kayboldu. Polis baskınının kamera kayıtlarının mahkemeye getirilmesini talep ediyorum.
* OdaTV çalışanlarının evlerine son altı ayda üç kez hırsız girdi ve hiçbir şey çalınmadı. Benim bildiğim, hırsız bir şeyler çalmak için eve girer. Ancak bizim evlerimizden hiçbir şey çalınmadı. Sadece evler alt-üst edildi.
"28 Şubat'ta 12 yaşındaydım. Neyin intikamını alıyorsunuz?"
Coşkun Musluk, mahkemede savunma makamında olmaktan utandığını söyledi. Bu operasyonun arkasında Gülen Cemaati olduğunu ileri süren Musluk, OdaTV operasyonunu Gülen Cemaati'nin AKP'den intikam almak amacıyla gerçekleştirdiğini iddia etti.
Musluk, 28 Şubat tarihine dikkat çekerek, Balbay ve Özkan'ın bu tarihte tek kişilik hücrelere yerleştirildiğini, kendisinin de geçtiğimiz 28 Şubat'ta tehcir edildiğini söyledi.
"28 Şubat darbesi olduğunda ben 12 yaşındaydım. Benden bunun mu intikamını alıyorsunuz?"
"Özkan'ı tecritten çıkarmadılar, beni onun yanına yerleştirdiler"
Sait Çakır ise kendisinin Yalçın Küçük ile hoca-öğrenci ilişkisi olduğunu söyledi. Ağabeyinin savcı olduğunu ve bahsedildiği gibi Yalçın Küçük'ün terörist olması durumunda kendisine3 önce ağabeyinin müdahale edeceğini söyleyen Çakır, Tuncay Özkan'ın yanına nakledilmesini de şöyle değerlendirdi:
"Basında yer aldığı gibi Özkan tecritten çıkartılmadı. Ben onun tecrit hücresine yerleştirildim. İkimiz de tecritteyiz."
"Her gecikme devletle 'helalleşmeyi' zora sokacaktır"
Müyesser Uğur, yaptığı konuşmada Abdullah Öcalan'ın yargılanma sürecini hatırlatarak, "Üç buçuk ay sonra mahkemeye çıkarıldı, yargılama bir ay sürdü, dört buçuk kayda her şey bitti" dedi.
Kendilerinin dokuz ay sonra hakim karşısına çıkabildiklerini ve 13 aydır delil arandığını söyleyen Uğur mahkemenin hüküm vermesini istedi.
* Burada genç insanların suçları neyse onu da bana yazın ve hükmümü verin. Suçlu olduğum için değil, hükümlü hak ve hukukundan yararlanmak için istiyorum.
* Bugünün adaleti bugün teslim edilmelidir. Her gecikme, sizlerle, devletle "helalleşmeyi" zora sokacaktır.
"Delillerin uydurukluğunu anlamak için bilirkişi olmaya gerek yok"
Son olarak söz alan eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, kitabının çıktığı yayınevinin redaktör ve editörlerinin duruşmaya getirilmesini talep etti.
2005'ten beri emniyet müdürü olduğunu söyleyen Avcı, kendisinin tüm görüşmelerinin kayıtlı olduğunu, yaptığı her şeyin belgeli olduğunu söyledi.
Avcı, davada delil olareak kabul edilen dijital verilerin son derece uyduruk ve pervasızca hazırlandığını ifade ederek, bunu anlamak için bilirkişi olmaya gerek olmadığını belirtti.
Oda TV davası
Oda TV davasında Ahmet Şık, Nedim Şener, Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Doğan Yurdakul, Müyesser Uğur Yıldız, Barış Terkoğlu, Hanefi Avcı, Barış Pehlivan, Coşkun Musluk, Sait Çakır ile tutuksuz şüpheliler Ahmet Mümtaz İdil ve İklim Ayfer Kaleli 7 buçuk ile 43 yıl arasında değişen hapis cezaları isteniyor. Tutuklu sanıklardan Kaşif Kozinoğlu 12 Kasım 2011'da hayatını kaybetmişti. (EK/HK)