Cezaevinden gelen mektuplar darmadağınık duruyor masamın üzerinde. Düzenliyimdir aslında. Mektupları dosyaya yerleştirmek için her elimi attığımda, o sarı kâğıdı elimde buluverdim. Evirdim, çevirdim. Günlerce okudum. Ölçtüm hatta. Tam bir karış. Bizden geriye kalacak bir karış toprak gibi.
Sarı kâğıdın ön yüzünde bir şiir. Arka yüzünde ise şiiri mırıldananın hayat öyküsü.
"...Karanlık
Ayaklarıma zincir,
Ellerime kelepçe vurmuş gibi..."
Hediye'yi (Aksoy) anlatmak için kalemi her elime alışımda, kalemim sessizleşti. Sessizliğim, İsmet'in (Ablak) sessizliğine karıştı. Sessizce karanlıkta otururken Taylan'ın (Çintay) sözleri kalemimi itekledi.
"Merhaba!
Ben İsmet Ablak,
Bu mektup elinize geçtiğinde, ben sonsuzluk âlemindeki yeni yaşamıma başlamış olacağım..."
Kendini anlatmak içindir mektup ama İsmet'in hayatında anlatacak pek bir şey yoktur.
"Çünkü dünyadayken bir doğumumu, bir de cezaevindeki yaşadıklarımı biliyorum."
Sessizdir İsmet. Sessizliği tavır sanılır. Sessizliğinin bedeli ilkokulda dayağa, mahkemede cezasının üçe katlanmasına sebep olur. İşkencede ise işkencenin artmasına.
"Acıyı hissetmez olmuştum. Çünkü yoksulluk, yaşamı çoktan bir çile yapmış, sırtıma bağlamıştı."
Cezaevindeki sessiz yılları bilmediği bir acıyla seyir değiştirir.
"Evet, cezaevi zordu. Hele bir yanı var ki daha da zordu. Hastasın ama hastalığını bilemezsin. Kendi adına hiçbir karar veremezsin. Kesilir, dikilirsin. Ne olduğunu yine bilemezsin. Arkadaşlarına ulaşmak istersin ama ranzaya bağlı zincirin yol vermez. Her gün çöktüğünü görürsün ama anlatamazsın. Tükendiğini gören arkadaşlarının gözlerindeki çaresizlik bir kezzap suyu gibi yakar içini. Çünkü sen eridikçe, onlar da erir seninle. Ve yine sessizce... Beni zorlayan tek şey, son günlerimde yaşlı anamı ve babamı göremeyişim, onlarla helalleşemeyişimdi. İkisi de çok hasta ve yürümeyecek kadar da takatsizdiler..."
İsmet sessizce aramızdan ayrılırken, mektubunun sonuna kimseye kırgın olmadığını yazmış. Ben kırgınım ama İsmet. Kendime ve sizleri insanca yaşama kavuşturamayan mücadeleme. Ve korkuyorum İsmet. 'İnsanlık' kisvesine bürünmüş barbarlığın içinde barbarlaşmaktan.
Ne oluyor bizlere? Kapitalistlerin kara kutusu seyirliğe dönüştürdü isyanlarımızı. Sessizliğimiz kimi öldürüyor? Şimdiye kadar okuduklarınız sizde acıma ve merhamet uyandırmışsa hemen duygunuzu geri alın ve Taylan'a kulak verin.
"Aldığım siyasi ahlak gereği sağlığım hakkında kimselere minnet etmem. Çocuk yaşta insanların bile ölümü ağır başlılıkla karşıladığı bir siyasi geleneğin mirasçıları olmaya çalışıyorsak, onurumuzu korumalıyız... Malum cezaevlerinde ölümü bekleyen insanların haberini okuyoruz. Bedenleri hastalıklardan dolayı eriyen, ömürleri aylarla ölçülen insanlar bunlar. Kalabalık bir seyirci topluluğu önünde 'sistem' dediğimiz katil, onları karanlık kuyulara itiyor. Kimileri son nefeslerini tutsak haldeyken verdi. Kimleri son nefeslerine yaklaşıyor...
Ama nasıl oluyorsa kanı, eti, kemiği tükenen bu insanlar kimselerin uykusunu kaçırtmıyor. Kimseler neredeyse naklen seyrettiği ölümlerin sorumluluğunu üstlenmiyor. Belki de bu ölümler artık katili kadar seyircisine de haz verir hale geldi. O seyirciler ki; ölümün soğuk nefesinin uzağında "sağlıklı" ve "dışarıda"lar. İçeridekiler kadar şanssız, içerdekiler kadar yalnız değiller.
Öyle mi gerçekten?
Aslında yanılıyorlar. Bu tutsak-hasta insanların kimselerin acımasına ve merhametine ihtiyacı yok. Onlar şerefleriyle yaşamayı bildikleri gibi, şerefleriyle ölmeyi de bilirler. Sorun arkada kalanların ne olduğu ya da olacağıdır. Sözde çok değer verdikleri insanlar, ölümün eşiğinden tek tek geçerken bu suskun seyirciler çürüyerek yaşayacak, yaşarken çürüyeceklerdir. Ağızlarına aldıkları her kıymetli söz, dokundukları her sevgi nesnesi, karanlık vicdanlarına çarpıp çürümüş bir geleceğe dönüşecektir. Çünkü bu ölümlerin seyircileri katillerin ortaklarıdırlar, en az katiller kadar suçludurlar..."
Onlarca tutsak yoldaşımız Adli Tıp Kurumu'nun "İçerde tedavi görebilir" ibaresi ile ağır ağır ölüyor. İdamın olmayışını çağdaşlığa eşitleyen tilki kurnazı sistem, Adli Tıp Kurumu'yla ağırlaştırılmış idamlar gerçekleştiriyor.
Sözümüz ve isyanımız olmalı. Ölüm için değil, yaşamın kutsallığı için. (ED/BB)