Fotoğraflar: Duygu Yılmaz
"Afghan Girl" (Afgan Kızı) fotoğrafıyla dünyaca üne kavuşan Steve McCurry'nin 51 çalışmasını kapsayan sergisi İstanbul Sinema Müzesi'nde açıldı.
Sergi, sanatçının son 30 yılda dünyanın farklı birçok bölgesinde çektiği, daha önce yayınlanmamış İstanbul fotoğrafları ve Ara Güler'in portresinden oluşuyor.
Sergi kapsamında akademisyen Orhan Cem Çetin'in moderatörlüğünü yaptığı, fotoğrafçı, akademisyen Laleper Aytek ve foto muhabiri Ercan Arslan'ın konuk olduğu fotoğraf, sanat ve gazeteciliğin ele alındığı bir söyleşi düzenlendi.
İstanbul Sinema Müzesi'nde düzenlenen etkinliğe Steve McCurry, video kaydı ile katıldı.
Kariyerinin sinema ile başladığını aktaran McCurry, gençliğinde tutkusunun film yapmak olduğunu ve örnek aldığı kişinin ise Stanley Kubrick olduğunu söyledi ve şunları aktardı:
"Fotoğraf ve sinema arasında çok yakın bir ilişki var. Elbette sinemada müzik, diyalog ve ses var. Fotoğrafta da her zaman bir dikdörtgene sahipsin, kadraj ve ışık çalışmalısın. Ben hikâyeyi tek görüntüde, tek kadrajda anlatmaya çalışıyorum.
"Sergideki fotoğraflar, bazı özel anlar ya da günlüğümden bir sayfa gibi gerçekten kalbime dokunmuş olan kişiler, mekânlar ve olaylar. Hayat hakkında bir şeyler ifade ettiğini hissettiğim şeyler. İster Türkiye, ister Afrika, Çin, Rusya veya herhangi bir yerde olsun, hepimiz temelde aynı ırktanız. İnsanlık.
"Son derece içten anladığım bir şey var. Afrika'da küçük bir kabilede yaşıyor olabilirsin. İstanbul'da, Londra'da, Paris'te, New York'ta, Singapur'da da yaşasan insanlar tamamen aynılar. Tabii ki farklı diller, farklı dinler, bazı gelenekler farklı olabilir ama özünde tamamen aynılar."
McCurry, "Afgan Kızı" fotoğrafının hikâyesiyle ilgili olarak da şunları söyledi:
"Hikâyesi talihsizliğin üstesinden gelmekle ilgili. Göçmen ve evlat edinilen Sharbat Gula'nın hayatı zorluklarla dolu. Yine de onun o bakışı... Tüm bunlara rağmen hayata tutunuyor ve direniyor. 'Kötü bir çocukluk geçirmiş olmama rağmen devam edeceğim, ileriye bakacağım, direneceğim, pozitif olacağım' diyor adeta. 'Hayatta kalıp, daha iyi bir hayata sahip olacağım' diyor."
"Dünyayı gözetlemekten kendini gözetlemeye..."
Laleper Aytek, fotoğrafın 180 yıllık geçmişinden söz ederek modern fotoğraf tarihinin, resimselcilik akımına karşı geliştiğini belirtti.
Aytek şunları söyledi:
"Fotoğrafçılar ilk etapta tekniği iyi, mükemmel fotoğraflar ürettiler. Sonrasında yaşanan, savaşlar ve krizler yüzünden süreç biraz daha değişmeye başladı. Bu kadar objektif bir araç olmaktan daha çok sübjektif, kişiye özel bir anlatım aracı olma yolunda bir 180 yıl geçtiğini görüyorum.
"Fotoğraf tarihine ve kendi fotoğraflarıma baktığımda, ilk yıllarda herkes dünyayı gözetliyor, bugüne döndüğümüzdeyse herkes kendini gözetlemeye başlıyor. Kendimiz üzerinden fotoğrafla ilgilenmeye başlıyoruz, bizdeki karşılığını bulmaya çalışıyoruz.
"Teknik koşullarla, çok iyi bir şekilde verilen fotoğraflar yerine, aslında hayatın o kadar da mükemmel olmadığını gösteren ve bütün halleri içeren farklı durumları yansıtan kareler çıktı.
"Duygumuzla, fikrimizle çerçeveye koyabildiğimiz görüntüler üretilmeye başlandı. Dolayısıyla aslında nesnellikten öznelliğe giden bir yaklaşımla, daha çok dışarıdan içeriye doğru bir yolculuk süreci olarak adlandırabilirim."
"Resmin binlerce yıllık sıkıştırılmış tarihi"
Orhan Cem Çetin ise fotoğrafın bulunuşundan bugüne doğru olan serüvenin, aslında resmin binlerce yıllık tarihinin sıkıştırılmış bir versiyonu olduğunu belirterek şöyle konuştu:
"Ressam sırayla, tanrısal kavramlar, hükümdarlar, varlıklı insanlar, burjuvalar, sıradan insanlar, kahramanlık hikayeleri, gündelik hayat derken sonrasında giderek kendi hikayesini anlatmaya başlıyor. Ve en sonunda belki de bize bir şey ifade etmeyen ancak kendisi için çok şey ifade eden eserler ortaya çıkarıyor."
Fotoğrafta mükemmellikten de söz eden Orhan Cem Çetin: "Fotoğraflar mükemmelleştikçe sahtelik duygusu gelmeye başlıyor. Özellikle derme çatma yöntemlerle alelacele çekilmiş fotoğraflar çeken, bu yolla sahicilik hissini yapay olarak fotoğrafa yerleştiren fotoğrafçılar bile var" dedi.
"İyi fotoğraf, iletişim kurabilendir"
"İyi bir basın fotoğrafı nasıl olmalı?" sorusuna cevap veren Ercan Arslan ise şunları söyledi: "Bir habere gittiğinizde çok iyi bir kare yakalasanız dahi bir hikâye anlatmıyorsanız, içerik olarak fotoğrafınız güçlü değilse fotoğrafınız arşive gider.
"Fotoğrafta haberi, o anı anlatmaya çalışıyoruz. Basın fotoğrafı için teknik yanların iyi olmasına gerek yok. Önemli olan fotoğrafın içeriği, estetik ve teknik ikinci planda geliyor. İyi fotoğraf iletişim kurabilen fotoğraftır."
(DY/AÖ)