Romanların dönüşüm nedeniyle terk etmek zorunda kaldığı Sarıgöl Mahallesi |
“Süleyman Demirel’in çok sık hatırlanan ‘Tapuyu deldirmeyeceğim’ sözü vardır. Afet yasası bu tapuyu delmiş bulunuyor.”
Türkiye’de başlayan hızlı ve tepeden inmeci dönüşümü böyle özetliyor Prof. Dr. İlhan Tekeli.
Şehir planlama, belediyecilik, şehir tarihi üzerine çalışan ve 70 kitabı bulunan Tekeli, ODTÜ Mimarlık Fakültesi emekli öğretim üyesi, aynı zamanda Tarih Vakfı kurucusu.
Tekeli, Türkiye’deki dönüşümün “deprem riski" ile meşrulaştırılmasının ikna edici olmadığını belirterek emrivaki kararlarla toplumun ve kentin büyük risklerle karşı karşıya bırakıldığını söylüyor.
Tarih Vakfı’ndan çıkan 25 toplu eserinin sonuncusu “İstanbul'un Planlaması ve Gelişmesinin Öyküsü” vesilesiyle İlhan Tekeli, bianet'in sorularını yanıtladı.
“Kentsel dönüşüme ihtiyaç vardır, önemli olan hangisinin gerçek hangisinin sahte olduğudur” demişsiniz. Bugün Türkiye çapında yaşanan dönüşümün ne kadarı gerçek?
Bizde kentsel dönüşüm siyasallaştırılmış bir proje. Deprem riski taşıyan alanları ve gecekondu alanlarını dönüştürmeye çalışıyorlar. Böylece yılda 350- 400 bin ek konut talebi yaratılarak ekonominin krize düşmesi engellenmek isteniyor. İstanbul’un asıl dönüşüm problemi bu değil. Dönüşüm problemi, bilgi toplumuna geçen dünyadaki metropol kentlerin tek merkezin dominat olduğu bir yapıdan, çok merkezli bir kentsel bölgeye geçişidir. Bunun konuşulduğunu duydunuz mu? Böyle bir geçiş üzerinde sakin ve akılla düşünmek yerine siyasal otoritenin çılgın projeleriyle kentin savrulmasına bel bağlıyoruz.
Meşruiyet zemini deprem olan bir dönüşümde nelere dikkat edilmeli?
Kentte yaşayanları deprem riski altında bırakmamak çok meşru bir hedef. Ama bu meşruiyete dayanarak bundan daha fazlasını gerçekleştirmeye çalışırsanız, artık meşruiyetiniz kuşkulu hale gelir. İnsanların gerçek nedenin bu olduğu konusunda kuşku duymasına neden olursunuz.
Deprem riski altında olan bir bina varsa, ilk aklınıza gelen ucuz bir yolla onu güçlendirmeye gitmektir. Oysa yeni deprem yasası bu olanağın kapısını kapamıştır. Binayı en kısa yoldan sağlam olanlar da dahil olmak üzere yıkmaya çalışan bir yasa, amacın deprem riskini azaltmak olduğu konusunda ikna edici olmaz.
Yıkılacağı söylenen konut sayısı 7 milyon civarında. Oysa deprem mühendisleri deprem riski dolayısıyla yıkılması gerekli bina sayısı için 700 bin civarında bir sayı veriyorlar. Tüm bunlar gerçekleştirilmek istenenin açıkça söylenmediğini ortaya koyuyor. İkna edici bir meşruiyet temeli oluşturmakta zorlanıyor.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri kentleri dönüştüreeceğiz diye bir siyasal proje geliştirmiyorlar, hukuk devletine uygun pratikler içinde imar kurallarına uyarak bir dönüşüm ortaya koyuyorlar. Ama bunu planlamak istiyorsanız dönüşümün yönü hakkında, bir kuramınız, toplum tarafından bölüşülmüş bir vizyonunuz, bu dönüşümün adil olarak gerçekleşmesini sağlayacak mekanizmaları kurmuş olmanız gerekiyor. Siyasal ve topluma emrivaki şeklinde verilen kararlarla dönüşüyoruz diye kenti ve toplumu büyük risklerle karşı karşıya bırakırsınız. Emrivakiler geriye dönülmezdir. Son pişmanlık kar etmez.
İlhan Tekeli Kimdir? 1937 doğumlu İlhan Tekeli, İTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü'nden mezun. ODTÜ'de Şehir ve Bölge Planlamacılığı alanında; Pennsylvania Üniversitesi'nde Science in City and Regional Planning konusunda yüksek lisansını tamamladı. ODTÜ Mimarlık Fakültesi emekli öğretim üyesi. Tarih Vakfı'nın kurucusu ve başkanı olmasının yanı sıra, World Academy for Local Government and Democracy’nin (Yerel Yönetim ve Demokrasi için Dünya Akademisi) İcra Heyeti'nin kurucusu. Şehir ve bölge planlamacılığı, göç coğrafyası ve politik davranış, Türkiye'deki yerel yönetimlerin teorisi ve tarihi, kentleşme ve kentsel politika, ekonomi politikası, Türkiye'nin ekonomi tarihi, kent ve toplum tarihi gibi alanlarda yayımlanmış pek çok eseri var. |
Bugüne kadar çıkan imar yasaları içinde “afet yasası”* nasıl bir yerde duruyor?
Afet yasasının hukuk devleti olmak açısından çok önemli sorunları olduğunu düşünüyorum. Süleyman Demirel’in ‘Tapuyu deldirmeyeceğim’ diye çok sık hatırlanan bir sözü vardır. Bu yasa tapuyu delmiş bulunuyor. Anayasa Mahkemesi’nin denetiminden geçemeyeceğini düşünüyorum. Kararlarına itiraz edilemeyen, kararları hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilemeyen bir kurum yaratılıyor. Bir binanın, bir alt yapının yapılması, geriye dönülemez bir hukuksuzluk doğurur. Yürütmeyi durdurma kararları tam da bu nedenle verilir. Oysa bu yasa bunu engelliyor. Eğer demokrasinin erdemlerine inanmış bir kişiyseniz bunu anlamanız, içinize sindirmeniz çok zordur.
"Cihangir, insanların tek tek satın almasıyla soylulaştı (gentirification) ama asıl korkutucu olan bu dönüşümün büyük güçler tarafından yapılması" demişsiniz, TOKi ve belediyeler gibi. Bu kurumların dönüşümdeki pozisyonlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Soylulaştırma piyasa mekanizması içinde belli bir mahallenin prestij kazanması ve daha yüksek gelir grubundan gelen grupların buradaki binaları restore ederek yaşamaya başlamaları sürecini anlatmak için kullanılıyor. Bizde merkezin yakınındaki alanlarının görüntüsünü ve yaşam kalitesini yükselttiği için çok fazla eleştirilmiyor. Oysa Avrupa’nın şehir planlama yazınında soylulaştırma toplumun güçsüz kesimlerini yerinden ettiği ve onların konut sorunlarının çözülmesini zorlaştırdığı için çok eleştiriliyor, kent planlamasında kaçınılması gereken bir olgu olarak görülüyor.
Geçmişte TOKi, şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çok güçlendirilmiş aşırı yetkilerle donatılmış kuruluşlar. Kimseye hesap vermiyorlar, yerel yönetimlere iradelerini dikte ediyorlar. Bir kente çok büyük kötülükler ediyorlar. Bu kötülüklerin değişik örnekleri verilebilir. Bursa’ya gidenler TOKİ’nin kentin ortasına inşaa ettiği çok yüksek katlı apartmanlardan oluşan duvarı hayretle izlemektedir. Bursa gibi özenle yaklaşılması gereken tarihi bir kente bu kadar büyük bir kötülüğün yapılması hayal bile edilemez. İşler hızlansın diye bir kuruma ve onun başındakine bu kadar geniş takdir yetkisi verirseniz, işler değil, büyük paralar sarf ederek kötülüklerin yapılmasını hızlandırmış olursunuz.
Konutun, bugün bir spekülasyon aracı haline geldiğini düşünüyor musunuz?
Bu konuda galiba iki şey söylenilebilir. Bunlardan birincisi konut satış fiyatlarıyla maliyetler arasındaki ilişkinin tamamen kopmuş bulunmasıdır. İkincisi ise özellikle Gayri Menkul Yatırım Ortaklıkları’nın ürettiği binaların satılmasına rağmen kiralanmayıp değeri düşer diye boş tutulmasıdır. Birikim Dergisinin kapağına İnşaat Ya Resülallah! başlığını koyduğu sayısında sözünü ettiği meskûn (içinde oturulmadan) olmadan metruk (zaman içinde oturulmaz hale gelmek) olan konutlar saptamasıyla anlatılmak istenen de budur.
Peki, afet yasası gibi itiraz hakkının olmadığı bir yasa karşısında mücadele yöntemleri nasıl olmalı?
İnsanların barınma hakkı onurlu bir yaşam hakkıdır. Bu hak ancak katılımcı demokratik yönetimler içinde gerçekleştirilebilir. Türkiye’de iktidar olmayı siyasi otoritenin tek taraflı kararlarının her ne şekilde olursa olsun uygulanması sanıyorlar. Oysa çağdaş demokraside iktidar olmak sorunların çözülmesinde oydaşma üretebilme kapasitesine sahip olmaktır. İşi hızlandırmak, hizmet getirmek vb. gerekçelerle demokrasinin savsaklanmasına karşı çıkmak gerekir. (NV)
* Afet yasası olarak bilinen 6306 sayılı yasanın gerçek adı: Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun.