Görsel: Af Örgütü
Uluslararası Af Örgütü, Çin’in kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde (Sincan) yaşayan etnik topluluklara yönelik benzeri görülmemiş baskılar sonucunda çocuklarından ayrılan ve mevcut durumda yurt dışında bulunan Uygur ebeveynler çocuklarına kavuşsun diye imza kampanyası başlattı.
Sincan’da “yeniden eğitim” kamplarından serbest bırakılan kadınlar cinsel şiddeti örgüt görevlilerine anlattı. Af Örgütü'nden yapılan çağrıda, "Çin Uygur kadınların haklarını korumalı ve etnik azınlıklara yönelik zulme son vermeli!" denildi.
TIKLAYIN - İmza kampanyasına katılın
Sincan’da “yeniden eğitim” kamplarından serbest bırakılan kadınlar cinsel şiddeti anlattı.
— Amnesty Turkey (@aforgutu) April 25, 2021
Çin Uygur kadınların haklarını korumalı ve etnik azınlıklara yönelik zulme son vermeli!
???? İmzacı olun: https://t.co/Mvuyy3ubOB pic.twitter.com/AoG54OlkPj
Af Örgütü rapor yayınladı
Çağrı metninde şöyle denildi:
2017’den bu yana, tahmini 1 milyon veya daha yüksek sayıda kişi, Sincan’da “eğitim yoluyla dönüştürme” veya “mesleki eğitim” merkezleri adı verilen kamplarda keyfi şekilde gözaltında tutulmakta ve siyasi telkin ve zorla kültürel asimilasyon dahil çeşitli biçimlerde işkence ve kötü muameleye maruz bırakılmaktadır. Zulüm niteliği taşıyan bu toplu gözaltılar ve sistematik baskılar hem Uygur ebeveynlerin çocuklarının bakımını üstlenmek için Çin’e geri dönmesini engellemekte hem de çocuklarının yanlarına gelmek üzere Çin’den ayrılmasını neredeyse imkansız kılmaktadır.
“Uluslararası Af Örgütü, yakın zamanda, çocuklarından ayrılan ve Türkiye ile diğer dört ülkede ikamet eden altı ebeveynle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdi. Uluslararası Af Örgütü, bu kişilerin tanıklıklarına dayanarak, Çin’de mahsur kalan çocuklarına kavuşmak isteyen Uygur ailelerin deneyimlerine dikkat çeken Kayıp Çocuklar: Birbirlerinden Koparılan Uygur Ailelerin Kabusu başlıklı bir rapor yayımladı. Çin yetkilileri, çocukların tercih ettikleri takdirde yurt dışında yaşayan ebeveynleri ve kardeşleriyle bir an önce bir araya gelebilmeleri için Çin’den ayrılmasına izin vermelidir.
Size,
- Çin’deki zulümden korunmak için sığınma talep eden tüm Uygurların, Kazakların ve diğer grupların adil ve etkili bir sığınma sürecine, hukuki danışmanlığa, maruz bırakılmış olabilecekleri veya geri döndükleri takdirde karşı karşıya kalabilecekleri insan hakları ihlallerine yönelik kapsamlı bir incelemeye ve her türlü sınır dışı emrine itiraz etme imkanına hızlı bir biçimde erişebilmelerini sağlamaya;
- Türkiye’de yaşayan tüm Uygurlar, Kazaklar ve diğer Çinli etnik gruplara mensup kişilerin, göçmenlik statüleri her ne olursa olsun, çocuklarının nerede olduğunu öğrenebilmeleri ve onlarla iletişim kurabilmeleri için konsolosluk ve diğer uygun destek mekanizmalarına erişimlerini, şu an içinde bulundukları özel koşullar göz önünde bulundurularak sağlamak için elinizden geleni yapmaya;
- Aile birleşimi konusunda, başta Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde tanımlanan yükümlülükler olmak üzere bu durumda geçerli olan insan hakları yükümlülüklerine gerekli özeni gösterecek şekilde çocukların veya ebeveynlerinin aile birleşimi amacıyla ülkenize girme başvurularını olumlu, insancıl ve hızlı bir biçimde değerlendirerek karar almaya çağırıyorum.”
Çocuklar nerede?
Af Örgütü’nün hazırladığı raporda Uygurlular yaşadıklarını detaylıca anlatıyor.
Raporun bir bölümü şöyle:
On yıllardır birçok Uygur, Sincan’da sistematik olarak etnik ve dini ayrımcılığa maruz kaldı. İlan edilen “Teröre Karşı Halk Savaşı” ve “Ayrılıkçılık” ile mücadele kapsamında, 2014’ten bu yana Sincan yoğun bir polis varlığına ve gözetimine tanık oldu. Gözetim ve toplumsal denetim önlemleri 2016’da hızla yayılmaya başladı. 2017’de bölgedeki Uygurlar, Kazaklar ve çoğunluğu Müslüman diğer azınlıklar için işler daha da kötü bir hal almaya başladı.
O zamandan beri, yaklaşık 1 milyon veya daha fazla insan, siyasi telkin ve zorunlu kültürel asimilasyon da dahil olmak üzere çeşitli işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları, Sincan’daki “eğitim yoluyla dönüştürme” veya “mesleki eğitim” merkezlerinde keyfi olarak gözaltına alındı. Bu kitlesel gözaltı uygulaması ve sistematik baskı, hem Uygur ailelerin çocuklarına bakabilmeleri için Çin’e dönmelerini engelledi hem de yurtdışında bir araya gelmek üzere çocuklarının Çin’den ayrılmasını neredeyse imkansız hale getirdi.
Birçok anne-baba baskının geçici olacağını ve kısa zamanda çocuklarının yanına dönebileceklerini düşündü. Fakat akrabaları ve arkadaşları, Çin’e döndüklerinde çok büyük bir ihtimalle gözaltı kamplarına kapatılacakları konusunda onları uyardılar. Kampların varlığı ve Müslüman azınlıklardan insanların keyfi olarak tutuklanma ihtimali artık inkar edilemez bir halde. İlk başlarda çocuklarla bir miktar temas mümkün olsa da çocuklara bakan akrabaların gözaltı kamplarına götürülmesinden veya hapse atılmasından sonra bu da sona erdi. Ailelerin yurtdışındaki geçici ikametleri yavaş yavaş sürgüne dönüşüyordu.
Uluslararası Af Örgütü, kısa süre önce, Avustralya, Kanada, İtalya, Hollanda ve Türkiye’de ikamet eden ve çocuklarından ayrılmış altı ebeveynle kapsamlı görüşmeler gerçekleştirdi. Anlattıkları, Çin’de mahsur kalan çocuklarıyla yeniden bir araya gelmek isteyen Uygur ailelerin deneyimlerinin sadece küçük bir kısmını ifade ediyor.
Denizaşırı ülkelerdeki Uygurlar için aile üyelerinin nerede olduğunu öğrenmek çoğu zaman son derece zor olsa da bazı aileler akrabalarından ve arkadaşlarından çocuklarının devlet tarafından işletilen “yetim kamplarına” veya yatılı okullara götürüldüğüne dair şifreli kelimeler, fotoğraflar ve videolar aracılığıyla bazı bilgiler edinebiliyor.
Neredeyse yeniden birlikte: Tehlikeli bir yolculukta dört genç
Aslen Kaşgarlı olan Mihriban Kader ve eşi Ablikim Memtinin, polis tarafından defalarca taciz edilip pasaportlarını karakola teslim etmeleri söylendikten sonra 2016 yılında İtalya’ya sürgün gitmek zorunda kaldılar.
Onlar ayrıldıktan kısa bir süre sonra polis, 4 çocuklarına bakan Mihriban’ın ailesini de taciz etmeye başladı. Sonunda anneanne kampa alındı ve dede birkaç gün sorguya çekildikten sonra aylarca hastanede kaldı.
Mihriban ve Ablikim’in İtalyan hükümetinden çocuklarını getirmeleri için izin aldığı Kasım 2019’da ailenin yeniden bir araya gelebilmesi için bir umut doğdu. Ancak bunun için, 12, 14, 15 ve 16 yaşlarındaki dört çocuğun Haziran 2020’de İtalyan vizesine başvurmak için, kendi başlarına, Çin’in Pakistan sınırına yakın bölgesindeki Kaşgar’dan, doğu kıyı kenti Şanghay’a, 5 bin kilometrelik zorlu bir yola çıkmaları gerekiyordu.
Yolda birçok büyük tehlike ve zorlukla karşılaştılar. Yönetmelikler çocukların tren veya uçak bileti satın almasını ve Çin’de kendi başlarına seyahat etmesini yasaklıyor. Ayrımcı politikalar ve yerel yönetim kararları nedeniyle oteller genellikle müsait oda olmadığını iddia ederek Uygurları misafir etmeyi kabul etmiyor. Tüm zorluklara rağmen çocuklar sabredip Şanghay’a gelmeyi başardılar.
Çocuklar nihayet ellerinde geçerli pasaportlarıyla İtalyan konsolosluğunun kapılarına ulaştıklarında, sanki aileleri kapının hemen arkasında duruyormuş ve birazdan birbirlerine sarılacaklarmış gibi hissettiler.
Konsolosluğa girmelerine izin verilmeyince heyecanları hızla umutsuzluğa dönüştü. Aile birleşimi vizelerinin yalnızca Pekin’deki İtalyan büyükelçiliğinde verilebileceği söylendi, ancak Haziran 2020’de Pekin’deki katı karantina koşulları nedeniyle seyahat edilemiyordu. Kalpleri paramparça olan çocuklar, birinin çıkıp onlara yardım edeceğini umarak konsolosluğun dışında beklediler. Fakat bunun yerine bir gardiyan geldi ve eğer gitmezlerse polisi aramakla tehdit etti.
(EMK)